İsrail askerleri, Batı Şeria'nın Ramadin köyünde 15 yaşındaki bir Filistinliyi öldürdü.
(soL - Dış Haberler) Filistin güvenlik güçlerinin ve yerel tanıkların verdiği bilgiye göre, İsrail işgal kuvvetleri, Batı Şeria'nın Ramadin köyünde 15 yaşındaki bir Filistinli genci vurarak öldürdü.
(soL - Dış Haberler) Filistin güvenlik güçlerinin ve yerel tanıkların verdiği bilgiye göre, İsrail işgal kuvvetleri, Batı Şeria'nın Ramadin köyünde 15 yaşındaki bir Filistinli genci vurarak öldürdü.
Katledilen genç Deyr el-Esal el-Fuka köyünden Yusuf Nayif Şavamre Ebu Akar'ın cesedinin hala İsrail ordusunun elinde olduğu belirtiliyor.
Filistinli gencin İsrail'in işgal duvarını geçmeye çalıştığı, İsrailli askerlerin uyarı ateşi açmadan doğrudan Yusuf'u hedef aldığı ileri sürülüyor.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/israil-15-yasindaki-filistinliyi-oldurdu-haberi-89613
İsrail ordusu Suriye'ye saldırdı. İsrail Ordusu'ndan yapılan açıklamada "Suriye ordusuna ait hedeflere yönelik 4 hava saldırısı düzenlediği" duyruldu.
İsrail Ordusu Suriye Ordusu'na ait dört askeri hedefi vurduğunu duyurdu. Açıklamada, "İsrail Hava Kuvvetleri, gece yarısından sonra Suriye ordusuna ait hedeflere 4 hava saldırısı düzenledi" denildi.
İsrail-Suriye sınırında dün öğleden sonra bir patlama meydana gelmişti. Yola yerleştirilen bir bombanın patlaması sonrası 4 İsrail askeri yaralanmıştı. İsrail patlamadan, Suriye yönetimini sorumlu tutmuştu.
İsrail tarafından yapılan açıklamada "İsrail devriyesine yönelik saldırıyı kolaylaştıran ve yardımcı olan Suriye ordusunun birlikleri hedef alındı" ifadeleri yer aldı.
Bu, son 6 ayda İsrail'in Suriye'ye yönelik dördüncü saldırısı oldu.
http://www.ulusalkanal.com.tr/dunya/israil-suriyeyi-vurdu-h24389.html
Kırım'ın Rusya'ya katılma kararının ardından Rusya'nın G-8 üyeliği
askıya alındı. Eskiden Çarların konuşma yaptığı salonda konuşan Putin
ise bu uygulamaya, "Kırım Rusya'nın bir parçası olarak kalmaya devam
edecektir" yanıtını verdi.
Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, G-8 üyesi yedi ülkenin Rusya'nın üyeliğini askıya aldığını açıkladı. Dünyanın en zengin 8 ülkesinin oluşturduğu G-8 ülkeleri bu karara gerekçe olarak Rusya'nın Kırım politikasını gösterdi. Europe-1 radyosuna konuşan Fabius, "Rusya'nın katılımını askıya almaya karar verdik. Yedi lider ülke Rusya olmadan bir araya gelecek" açıklamasında bulundu. Rusya'nın Soçi kentininde düzenlenmesi planan G-8 zirvesinin hazırlıkları askıya alınmıştı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise Kremlin Sarayı'nda, eskiden Rus Çarlarının zafer konuşması yaptığı Georgiyevski Salonu'nda parlamenterlere yaptığı konuşmada Kırım'ın Rusya'nın parçası olmaya devam edeceğini söyledi.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/35998-putinden-g-8-yaniti.html
Washington ile Tayyip Erdoğan’ın arasındaki ilişki kesinlikle sona
ermedi... ABD’nin hoşuna gitmeyen şeyler var tabii. Ama her ne kadar
Erdoğan’ın siyasetlerini bazı açılardan sevmese de bu ilişkinin
değişmesi şimdilik pek olası görünmüyor
ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından RAND Corporation’ın Avrupa Güvenliği Masası Şefi Stephen Larrabee ile Fethullah Gülen ile Başbakan Erdoğan arasındaki çatışmaları konuştuk. Diğer birçok Amerikalı uzmana göre daha temkinli konuşan Larrabee, Washington’un Erdoğan’ı bir kenara attığı yönündeki iddiaları hararetli bir şekilde karşı çıkıyor. Larrebee, Soğuk Savaş’ın en şiddetli dönemlerinde, 1978-1981 yılları arasında, dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’ın Beyaz Saray Milli Güvenlik Kurulu üyesi(MGK/NSC) Sovyetler ve Doğu Avrupa uzmanıydı. Carter’ın Sovyetler konusunda sağ kolu olarak biliniyordu ve bugün de Washington’un en kıdemli Avrasya, Rusya, Doğu Avrupa ve Türkiye uzmanı. Larrabee’nin Türkiye ve Başbakan Erdoğan ile ilgili değerlendirmeleri Washington Yönetimi’nin siyasetlerinden bağımsız değil...
‘Gülen’in eleştirileri Batı’nın eleştirileridir’
- Gülen ile Erdoğan arasındaki kavgayı genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gülen’in Financial Times’da çıkan yazısını (11 Mart) görmüşsündür. Tam bir serbest kürsü makalesi yazmış. Görüşlerini açıklıyor ve farkını ortaya koymaya çalışıyor. Erdoğan’ın adını anmıyor. Ancak Erdoğan’ın yanlış yaptığını düşündüğü noktaları ve olguları ortaya koymaya çalışıyor... Ve biliyorsun, Erdoğan ilk iktidara geldiğinde hemen hemen her konuda anlaşıyorlardı. Ancak Erdoğan daha otoriterleşince aralarında besbelli derin bir çatlak oluştu ve bugün bu çatlak düzeltilemez bir şekilde açıldı. Bence Gülen, birçok anlamda destek veren bir konumda bulunuyor, Erdoğan ise...
Yani, Gülen Financial Times’daki makalesinde şunlara açıklık getiriyor; hiç bir zaman hiç bir siyasal partiye üye olmamış ve kendisini bir filozof veya entellektüel düşünür gibi görüyor. Ve böyle kalmaya devam etme niyetinde. Erdoğan’ın İslamcıların toplum içinde takınması gereken rolden ayrıldığını düşündüğü için, bir İslamcının toplum içindeki rolünün ne olması gerektiği konusunda bir açıklama yapma ihtiyacı hissediyor, yani ahlaki bir sorumluluk hissediyor. Tüm bunlardan sonra 30 Mart seçimlerinde Erdoğan oy kaybetmezse çok şaşırırım...
- Ama önceden ittifak halindeydiler...
Gülen açısından yollarının ayrılma sebebi, FT’deki makalede oldukça açık biçimde ana hatlarıyla konulmuş. Türkiye’nin yanlış bir yöne gittiğinden ve görmek istediği gerçek demokratik devletin bu olmadığından endişeleniyor.
- Yani sebep yalnızca Erdoğan’ın demokratik olmayan yöntemleri mi?
Yani Gülen durumu bu şekilde görüyor. Bence bu eleştiriyi herkes yapıyor. Demek istediğim, eleştirdiği noktalar birçok Türk’ün, öfkeli Türk’ün özellikle eleştireceği noktalar. Ayrıca Batı’nın da eleştireceği şeyler. Tüm söyleyebileceğim bu. Aralarındaki ayrışma şimdi açıkça görünüyor. Ancak bu ayrışmanın giderek derinleştiği önceden belliydi, aralarında zaten sorunlar vardı.
- Peki ne zaman başladı?
Yani ben bunu kesin olarak söyleyemem ama birkaç yıl öncesini düşünürseniz, savcı Mit Müsteşarı Hakan Fidan’ı Meclis Komisyonu’ndan önce almaya çalıştı ve Erdoğan bir yasa çıkararak Fidan’ın komisyondan önce alınamayacağını söyledi. Aralarındaki ayrışma o zamandan belliydi. Yani ibareler hep vardı. Gülen, Erdoğan’ın İsrail politikasının evrildiği yöne de karşı çıkıyordu. Sonuçta gelinen noktanın işaretleri vardı ama şimdi çok açık ve çok daha duygusal bir şekilde ortaya çıktı.
- İttifaklarının Haziran 2011 seçimlerinin ardından bozulduğunu söyleyebilir miyiz?
Resmi bir ittifak olduğunu düşünmüyorum, yalnızca birbirleriyle görüşüyorlardı. Ancak aralarındaki ayrılığın o tarihlerde başladığı ortada.
‘Erdoğan’la ilişkimiz devam ediyor’
- Washington ile Erdoğan’ın arasındaki ilişkinin bir sona geldiğini söyleyebilir miyiz?
Hayır, hayır... Kesinlikle doğru değil... ABD’nin hoşuna gitmeyen vs. şeyler var tabii. Ama ABD ile Türkiye arasında hala güçlü bir bağ ve birliktelik var. Ve her ne kadar Erdoğan’ın siyasetlerini bazı açılardan sevmese de, bu ilişkinin değişmesi pek olası durmuyor...
- CHP lideri Kılıçdaroğlu en son Washington’a gitti, sonrasında ABD Büyükelçisi kendisiyle kapalı kapılar ardında görüştü... Size göre Kılıçdaroğlu ABD için Erdoğan’a alternatif olabilir mi?
ABD Türk içişlerine karışmaz, Wahsington hangi hükümet iktidara gelirse onunla temasa geçer. Şu an Erdoğan iktidarsa ve dolayısıyla temel muhatap da o... Buna rağmen Washinton, CHP dahil diğer partilerle de bağlarını iyi tutmaya çalışıyor. Ama bir alternatif arayışı içinde değil.Yani iç siyasete karışmaz; Gülen olsun, ya da CHP olsun, veya bir başka parti... Bu tabii ki Erdoğan’ın her yaptığına katıldığı anlamına da gelmiyor. Ama ne olursa olsun, Washinton seçilmiş partiyle muhatap oluyor.
- Erdoğan’ın Rusya ziyaretini ve Şanghay İşbirliği Örgütü’ne girme talebini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu mesele, ABD’deki birçok insan için de anlaması güç bir durum. Pek bir anlam da ifade etmiyor çünkü Şanghai İşbirliği Örgütü’nü herhangi bir şekilde AB’ye benzetmek son derece zor. Ve AB’ye katılmanın faydaları, ŞİÖ’nün sunacağı imkanlarla kıyaslanamayacak kadar fazla...
İran’la ilişki ABD sayesinde
- Erdoğan’ın İran ziyaretini nasıl değerlendiriyorsunuz?Artık Batı’dan ziyade daha Avrasyacı bir siyaset mi izliyor?
Hayır, İran ile Türkiye’nin ilişkileri, -özellikle Ankara’nın Suriye’ye yönelik izlediği siyaset nedeniyle- bir süredir iyi gitmiyordu. Ama artık ABD’nin de İran politikasında... Şöyle diyelim, ABD ile İran tekrar müzakerelere başladı. Bu Türkiye için de, İran’la ilişkilerini iyileştirmek için ve geçmişteki gerginlikleri düzeltmek için açık bir kapı oldu. Ve bu kesinlikle belli başlı yeni bir yönelik olduğu anlamına gelmiyor, bir başka oluşuma dahil olma... nasıl ifade etsem bilemiyorum...
Yani bilirsin, Türk siyasetinde temel bir değişim, bir kaymaya yol açmıyor...
- Türkiye’de bazı çevreler Erdoğan’a karşı yapılan yolsuzluk operasyonunun İran ve Rusya ile kurduğu ilişkilerden dolayı yapıldığını öne sürüyor... İran’ın Türkiye’deki paraları da göz önüne alındığında, bu senaryoyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu operasyonun ve ortaya saçılan ses kayıtlarının vs. arkasındaki temel motivasyonun ne olduğunu bilmiyorum. Ama Erdoğan’ın politikaları konusunda belli bir memnuniyetsizliğin olduğunu ortaya koyduğu açık. Ve yolsuzluğun da bu kadar derin olduğu da göz önüne alınınca...
İran ve Rusya ile olan ilişkilere cevaben yapılmış bir operasyon olduğunu düşünmüyorum. Bundan ziyade, yolsuzluğun kendisine yönelik bir memnuniyetsizliği ve meselenin çok derin ve hassas olduğunu gösteriyor.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/35988-stephen-larrabee-aydinlika-konustu-abd-erdogandan-vazgecmis-degil.html
Suriye Ordusu, Lübnan sınırındaki İslamcı militanların geçiş
üssü olarak kullandığı son bölge Yabrud'u da kontrolü altına aldı.
Ordunun zaferi, bir dönüm noktası olarak tanımlanıyor.
(soL - Dış Haberler) Kalamun bölgesindeki kasabada yürütülen operasyonların ardından, Suriye Ordusu'nun kontrolü ele geçirdiği belirtiliyor.
Askeri kaynaklar, devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, Cumartesi günü girdikleri bölgeyi İslamcı militanlardan temizlediklerini ve tüm kontrolü ele geçirdiklerini duyurdu.
Yabrud, başkent Şam'ın kuzeyinde bulunuyor. Yabancı militanların sevkiyat alanı olan bölgenin Suriye Ordusu'nca ele geçirilişinin askeri bir zafer olmanın yanı sıra, bir sembol niteliği taşıdığı da belirtiliyor. Operasyonun başladığı gün, Suriye'de yaşanan vekalet savaşının 3. yılıydı.
Öte yandan, Suriye Ordusu'nun bölgedeki operasyonu, Hizbullah militanlarıyla birlikte düzenlediği bildiriliyor.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/suriye-ordusu-yabrudun-tamaminda-kontrolu-sagladi-haberi-89426
Yüklü bir ağıttı Halepçe. Bakmayın şimdi açılım korolarının
borazancılarının, Tayyip’li, Barzani’li buluşmaların maskotu olduğuna.
Şivan Perwer’i hafızlara kazıyan örneklerinden biridir yaktığı Halepçe
ağıtı...
Özkan Öztaş
Özkan Öztaş
İnsanlarda merak uyandırmıştı sokaklara yayılan elma kokusu. Elma kokusuyla yayıldı dört bir yana ölüm korkusu. Takvimler ayın 16’sını gösteriyordu. Saddam’ın Kürtleri katletme projesi olarak anılan Enfal’in başladığı gündü 1988 yılının 16 Mart günü.
Anlatanlardan da dinledim yaşanılanları, yazılanlardan da okudum. Ama ne anlatabilenler ne de yazabilenler tarif edemiyordu yaşananları. Bir yerden sonra kelimeler düğümleniyor ve sadece yaşayanların anlayabileceği ve kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir boşluk oluşuyordu.
Kürt halkının tarihinde bir ilk değildi Halepçe. Nicesi vardı Kürt halkının acı tarihine bakınca ama hiç biri bu kadar şerefsizce ve insanlık dışı olmamıştı. Belki de Kürt halkı tarihinde ilk kez dağlarda ya da savaşlarda çarpışmadan, sessiz sedasız ne olduğunu anlamadan yaşamını yitiriyordu. Amansız hardal gazı yayıldığı zaman dört bir yana “insanlar başları kesilmiş tavuklar gibi koşuşturuyordu sağa sola ” diye tarif ediyordu olayın canlı şahitleri. Gözleri yuvalarından çıkmış, aldığı nefesle ciğerleri yanmış binlerce masum insan. Hep böyle anlatılır ve ezber olmuştur belki ama durum gerçekten de söylendiği gibiydi: tek suçları Kürt olmaktı normal bir günün sabahına uyandığını sananların.
Olay yaşanana kadar öyle adı çokça anımsadığımız, duyduğumuz bir yer değildi Halepçe. Adını yaşadığı kıyımla duyurdu tüm insanlığa.
Halepçe farklıydı, Şey Ubeydullah İsyanının kanlı bastırılışından, Mir Bedirhan’ın Eruh kalesinden alınışından, İslam kardeşliği adına cepheye sürülen Hamidiye alaylarından, 1. Paylaşım Savaşında duymadığı diyarlara gönderilenlerden, Xwebûn (Hoybun olarak bilinen) örgütün 1925 ayaklanmasından, Dersim’den, Ağrı’dan, Zilan’dan farklıydı.
Yaşanacaklardan bihaber binlerce insan bir sabah yayılan elma kokusuyla irkildi. Hatta kimileri daha iyi almak için o güzel kokuyu pencerelerini açmıştı. Malum Halepçe halkının önü Newrozdu. Haftasına allı yeşilli kadınlarla dolacak sokaklar, gençler ateşleri yakıp halaylara tutuşacaktı. Newrozdu yakın zamanın habercisi. Bir ölüm fermanının nasıl yırtıldığının hikâyesiydi. Yakılan her ateş zulmün kalelerini yıkmak için yeni zalimlere haber çağrısı olacaktı. Bahardı ya, ondandır pencerelere yayılan elma kokusunun heyecanı. Ama öyle olmadı.
Yakılmadı değil ateşler. Yakıldı yine 21 Mart günü ateşler ve halaylarda ayakları daha bir hınçla vuruyordu yere insanların. Hesap soracaklardı ya. İşte onun içindi dik başlı boyun eğmez insanların yüzündeki düşmana inat gülümseme.
Halepçe’de kimyasal gazlarla öldürülen insanlık, son evladını da zulmün bekçisi Dehak’a vermemek için isyan eden Kawa’nın söyleminde kalktı ayağa tekrar.
Şairler böyle zamanların umududur. Kaldırır dizeleri ile diz çöktürülmeye çalışılan insanlığı. Kürtlerin halayının ölümün makamı olduğu günlerde söze geldi ozanlar. Dengbêjler acıyı ördü nefeslerinde. Ve insanlığı ayağa kalkamaya çağırdılar.
Tarihe önemli bir not düşürdü Halepçe…
Yüklü bir ağıttı Halepçe. Bakmayın şimdi açılım korolarının borazancılarının, Tayyip’li, Barzani’li buluşmaların maskotu olduğuna. Şivan Perwer’i hafızlara kazıyan örneklerinden biridir yaktığı Halepçe ağıtı.
Dayanışmanın doruğudur Halepçe. Kürt tarihinin ilk rock grubu olarak bilenen Koma Wetan, Sovyetler Birliği dağılınca Halepçe’nin yaralarını sarmak için verdikleri ilk ücretli konserin gelirlerini katliamın yaralarını sarmak için kullanmıştır.
Bir felaketten bir umuda evrilir Halepçe. 16 Mart’tan 21 Mart’a geçiştir. Ölümcül gazlara heba edilen bir halkın, son evladımı da vermem zalime diyerek hançeri saplamasıdır zulmün kalbine.
Herkes farklı bir yerden örnekleyebilir elbette ama bence Rojava’lı şair Amûde doğumlu Ehmed Huseynî’nin dizeleridir Halepçe’yi en iyi anlatan. Ölümün eşiğinden yaşamın beşiğine bir köprüdür Huseynî. Ayağa kalkıp hesap soranların şairi. Ölüm günü halaya mı tutuşur insanlar nedir bu demeyin. Bakın şair Halepçe ile Newrozu nasıl buluşturmuş:
Şöyle der şair Goristanê Teng (Dar Mezarlar) şiirinde;
"Halepçe…/Dağların tahtına kurulmuş gelindi o/ Baharın yuvasında taşa sorsan kuştu o/ Yediveren güldü ince dudakları/ Süzgün gözleri dağınık saçlarıyla gerdanı kırımız gülden bir besteydi o/ Bir öpücük borçluydu bana/ Çabuk bir öpücük ayakta/ Ama amansız hardal gazı kesti dudaklarımı/ Oysa eskiden armağan edilmiş bir elmayla şendi tüm…/ Aman diledi/ Onunla harladık kendimizi/ Vedalaşma Newrozudur/ Ölüm bayramıdır bu/ Ve biz…Umudu ördük İçimizde”
Acıdan umuda, felaketlerden direnişleredir boyun eğmeyenlerin tarihi. Yine benzer zamanlardan mı geçiyor insanlık?
Evet! Ama sanırım tek bir farkla. Çatlayan sabır taşından farklı olarak benzer öyküleri yaşıyoruz farklı coğrafyalarda.
Yine yitiyor evlatlarımız, kardeşlerimiz, arkadaşlarımız zalimlerin gazları, kurşunları, diktatörlerin yüzünden…
Ama halkın sabır taşı çatladı çatlayacak. Ve Kawa’nın kapısının önüne gelen uşakların isteği olan, demir işçisinin son evladıdır sabır taşı. Emri ben verdim diyen pervasızlardır, Diyarbakır sokaklarında yalnız bırakılmış bir yiğit anadır. Meclis tutanaklarında Dobroskidir. Roboskili ailelerin evine yapılan sabah baskınıdır. “Ekmeğimize aşımıza göz koyanlardır” sabır taşı. Bir de tüm bunlara rağmen halen sözde barış masalarında sabır tüketenlerdir sabır taşı!
Haziran’da ayağa kalkanların, artık ellerinde kalan son “evlatları”, ya da evladiyelikleri; Boyun eğmeyişleri…
Yakılır elbet o büyük ateş, gaza bulanan coğrafyaların meydanlarında, umuda dönüşür. Yeter ki boyun eğdirmesini bilsin, boyun eğmeyen yürekler.
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/katliamin-26-yil-donumunde-halepceden-newroza-haberi-89444
ABD’deki Lehigh Üniversitesi Öğretim Üyesi,
CIA'in Türkiye uzmanlarından Henri Barkey, ABD Başkanı Barack Obama’nın
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesindeki
mesajların doğru aktarılmadığı gerekçesiyle “rahatsız” olduğunu iddia etti. Barkey Başbakan Erdoğan’ın seçimleri kazansa bile “meşruiyetini yitirmiş olacağını” öne sürdü.
Amerika’nın Sesi’nden Mehtap Çolak Yılmaz'ın sorularını yanıtlayan Henri Barkey’e göre, birçok açıdan, Başbakan Erdoğan artık seçimleri kazansa bile meşruiyetini yitirmiş durumda. Çünkü ona eskiden seçimle gelmiş meşru bir başbakan olarak bakan insanlar bile onu sevmemelerine rağmen kendisini kabul ediyorlardı.
Henri Barkey, “Artık bu geçti” diye konuşuyor ve uluslararası alanda Başbakan’ın meşruiyetini büyük bir şekilde yitirdiğini öne sürüyor. “Artık onu ciddiye almak zor” iddiasında bulunan Henri Barkey, Erdoğan’ın kendisine karşı kurulan “komplolardan” bahsetmesinin hem Amerikalıları hem de Avrupalıları tedirgin ettiğini söylüyor. Barkey “Başbakan olarak kalabilir hatta ve hatta cumhurbaşkanı bile olabilir ama Sayın Erdoğan’ın ilk başta getirdiği Türkiye’nin önünü açacak başbakan resmi bence silindi” gibi ifadeler kullandı.
“İLİŞKİ KESİNTİSİZ SÜRER AMA TONU AÇISINDAN SOĞUK OLUR”
Barkey, iki ülkenin de birbiri için önemli olmaya devam ettiğini ve diplomatik açıdan ilişkileri kesintisiz süreceğini tahmin etmekle birlikte bu ilişkinin tonu açısından iki ülke arasında soğuk bir ilişki olacağı görüşünde.
Barkey, Obama’nın 6 ay 10 gün boyunca tüm çabalara rağmen Erdoğan’la konuşmamak için direttiğini, sonunda bir mesaj vermek için konuştuğunu, ancak Obama’nın mesajının Erdoğan tarafından yanlış yorumlandığını öne sürdü.
Erdoğan’ın “Fethullah Gülen konusunda Amerika Başkanı’nın hayatta söylemeyeceği bir şeyi” Obama’ya atfettiğini söyleyen Barkey, bu açıdan “Amerika’nın Türkiye Başbakanı’na olan güveni tamamen sıfıra inmiştir” iddiasında bulunuyor.
“NEDEN O ZAMAN PARALEL DEVLET SUÇLAMALARINI SÖYLEMEMİŞTİNİZ?”
Erdoğan ile Obama görüşmesinde de gündeme geldiği iddia edilen Fethullah Gülen’in Amerika’da kalışının uzatılması için daha önce Türk devletinin Amerika’ya güvence verdiğini söyleyen Henri Barkey “O zaman paralel devlet suçlamalarını bize neden söylememiştiniz? Türk devletinin ne kadar objektif olduğu sorgulanacaktır” diye konuşuyor. Barkey, zaten Türkiye’de hükümetin de Gülen’in dönmesini isteyeceğini düşünmüyor.
“GÜLEN HAREKETİ’NİN SEÇİM SONUÇLARINA ETKİSİ OLUR”
Gülen Hareketi’nin teşkilat olarak iktidar ile muhalefet arasında seçim yarışının başa baş gittiği bölgelerde, CHP’ye katkı sağlayabileceğini de vurgulan Henri Barkey, bununla birlikte, Başbakan Erdoğan’ın 30 Mart’taki yerel seçimlerden zaferle çıkması durumunda Gülen Hareketi’ni “temizleme kampanyası” başlatabileceğini savunuyor.
http://www.odatv.com/n.php?n=obama-erdogandan-rahatsiz-1603141200
Teröriste izin var yardıma yok
Suriye'nin Birleşmiş Millerdeki Daimi Temsilcisi Beşşar el Caferi AKP hükümetinin ‘Suriye hükümetinin kontrolü altında olması’ bahanesiyle Kamışlı sınır kapısını açma yada insani yardımların bu kapıdan girmesini engellediğini iddia etti.
Suriye Haber Ajansı'nın haberine göre Türk hükümetinin aynı zamanda Suriye ile uzun sınırlarının tamamını dünyanın her yerinden gelen binlerce teröristin yanı sıra büyük miktarlarda ve muhtelif türlerde cephanenin Suriye'ye geçirilmesi için açtığına vurgu yapan Caferi; rapor ve güvenlik konseyi kararlarında bunlardan söz etmek için tüm bu zamanı beklemenin gerekmediğini ifade etti.
Caferi kimi yetkililerin Suriye'de ‘tüm tarafların bağlı kalmaları’ gibi terimler kullandıklarına işaret ederken, Suriye'de yaşanan ve görülen terörün hacmine rağmen kurban ile terörü eşit tutmanın mantıksız olduğunu belirtti.
http://www.odatv.com/n.php?n=teroriste-izin-var-yardima-yok-1603141200
Ortadoğu'da her yerde bir iktidar boşluğu oluştu... ABD yönetiminin Ortadoğu'da yeni bir yönelimi var... Ama henüz değil... Çünkü İslamcılarla birlikte çalışma çabaları başarısız oldu...
Neocon kanadının önemli ismi Daniel Pipes, gazetemize Washington
yönetiminin 'Ilımlı İslam' olarak nitelediği hareketlerle birlikte
çalışma çabalarının başarısız olduğunu anlattı.
Pipes, Ortadoğu'daki manzarayı çizerken, aynı Türkiye'de bugünlerde yaşadığımız gibi bir iktidar boşluğu oluştuğunu ve söz konusu ülkelerin milliyetçilik gibi, sol gibi birçok eğilime kayabileceğini belirtiyor. Pipes ile telefon üzerinden yaptığımız söyleşinin ikinci bölümü şu şekilde:
'Erdoğan Suriye'de kaybetti'
- Erdoğan'ın Suriye'ye yönelik yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Esad'ın kazandığını ve Erdoğan ile ABD siyasetlerinin kaybettiğini söyleyebilir miyiz?
Esad'ın kazandığını düşünmüyorum. Ama Erdoğan'ın, Türkiye'de halk nezdinde destek almayan bu savaşı kaybettiği çok açık. İsyancılar çok zayıf; 600 - 700 bin mülteci var. İşler iyi gitmiyor.
Erdoğan belli ki, Esad'ın hızlı bir şekilde devrileceğini ve Türkiye'nin Suriye'deki etkisini genişleteceğini düşündü. Ama tüm bunlar olmadı, burada Erdoğan yanlış hesaplar yaptı...
'BOP Eşbaşkanlığını abarttığını düşünüyorum'
- Erdoğan'ın Suriye'de kaybetmesi Haziran'daki halk hareketiyle de ilgili olabilir mi? Yani Erdoğan'ın Suriye politikasını baltaladı diyebilir miyiz?
Evet öyle diyebiliriz... Suriye Gezi'yi, Gezi de Suriye'yi etkiledi. Yani Suriye savaşı konusundaki memnuniyetsizlik, -bana göre- Gezi Parkı protestolarını yarattı. Diğer bir deyişle, başlangıçta günden güne gücüne güç katan usta siyasetçi, Suriye savaşının başlamasıyla, sonrasında Gezi Parkı ve şimdi de yolsuzluk meselesiyle becerisini yitirdi ve artık iyi bir siyasetçi değil ve öylesine çok hata yapıyor ki...
- Erdoğan ilk döneminde Washington'un Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı olduğunu açıkça ilan ediyordu... Bu proje bitti mi? Erdoğan ve Washington çok yakındı, nasıl oldu da ilişkileri bozuldu?
Bunun bir nedeni Erdoğan'ın açık ihtirasları, mesela Balkanlarda işi ne? Birçok insan bunu soruyor... ne istiyor? Osmanlı İmparatorluğu'nu mu yeniden kurmak istiyor?
Diğer yandan da Washington ile yaşanan gerginliklerden kaynaklanıyor. Dolayısıyla konumu eskisine göre çok daha zayıf.
- Yani aslında iddia ettiği gibi BOP'ta bir rolü yok muydu?
Bunu abarttığını düşünüyorum. Ama kesinlikle bugün olduğundan çok daha güçlüydü.
- Büyük Ortadoğu Projesi devam ediyor mu?
Yok, öyle olduğunu düşünmüyorum. Bush yönetiminin işiydi BOP ve Ortadoğu'da bozguna uğradı.
- Obama döneminde BOP'un yeni bir versiyonu var mı?
Öyle olduğunu düşünmüyorum, yok...
'İslamcılık için 2013 çöküşün başlangıcı oldu'
- Mısır'da, Türkiye'de ve Tunus'ta Ilımlı İslam kaybetmiş gibi görünüyor. Ilımlı İslam'ın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Ben bunu ılımlı islamcılık olarak ifade ediyorum. Ilımlı İslam olduğunu düşünüyorum. Bana göre Sisi ılımlı islam, Mursi değil...
İslamcılığın son bir yıl içinde çok ciddi yaralar aldığını düşünüyorum.
Bunda iki büyük gelişme etkili oldu. Birincisi şu, İslamcılar birlikte çalışamıyor; Türkiye'de Gülen-Erdoğan ve Gül-Erdoğan; ya da Suriye'de Sünniler ve Şiiler; ya da Mısır'da Selefiler ve Müslüman Kardeşler, ya da Tunus'ta, Libya'da...
Yani İslamcılar birlikte çalışamıyor. Birinci olgu bu...
İkincisi ise, İslamcılar halk nezdinde itibarını ve desteğini giderek yitiriyor.
Bunun en dramatik örneği Mısır'da oldu. Ama aynı zamanda Tunus'ta, Suriye'de ve Türkiye'de, hatta İran'da... Dolayısıyla, İslamcı hareketi eskisine göre çok daha zayıf olarak görüyorum. Ve İslamcı hareketin çöküş eğilimi içinde olduğu ihtimali üzerinde duruyorum.
2013 çöküşün başlangıcıydı...
Bütün Ortadoğu'da bir iktidar boşluğu var...
- Peki İslamcılığın yerine ne geliyor?
Bu daha net değil...
- Milliyetçilik?
Belki de... Şu an net değil... Örneğin Mısır'da Sisi'nin kim olduğunu bilmiyoruz. Bunu keşfetmek biraz zaman alacak gibi. Ayrıca kendisi de belki nasıl birisi olduğunu bilmiyor... Ama izleyeceğiz, göreceğiz...
- Sisi Rusya'ya gitti, Putin'le görüştü... Belki bu siyasi eğilimi konusunda bir işaret olabilir?
Bu fazla bir şey anlatmıyor...
Rusya bir duruş demek değil. Yani artık komünist bir ülke değil. Herhangi bir şeyin sembolü değil. Nelerin geleceğini bilemiyorum. Sola doğru bir dönüş olabilir. Milliyetçi bir çizgiye gidebilir... Yani... Bilemiyoruz...
- Ilımlı İslamla ilgili görüşlerinizi anlayamadım. Çünkü bildiğim kadarıyla Washington'un resmi ılımlı İslam algısı Mursi'nin ve Erdoğan'ın İslamcılığı...
Evet doğru, sana katılıyorum. Ama bu resmi görüş, benim görüşüm değil. Daha önce de söylediğim gibi tüm İslamcıların birbirine benzediğini düşünüyorum, yalnızca farklı taktikler kullanıyorlar. Ama aslında taktikleri o kadar önemli değil, önemli olan hedefleri...
- ABD yönetiminin Ilımlı İslam algısı geçmişe kıyasla değişti mi? Farklı bir algı mı var?
Hayır, henüz değil. Ama bence tüm bu gelişmelerden dolayı değişecek. Şu anda hedef hala -kendi sözcüklerimle söyleyeyim- şiddet uygulamayan veya daha az şiddet uygulayan İslamcılarla işbirliği yapmak.
İslamcılarla çalışma çabaları başarısız oldu...
- Yani ABD yönetiminin yeni bir yönelimi var..
Henüz değil ama olacak... Çünkü daha az şiddet uygulayan İslamcılarla birlikte çalışma çabaları başarısız oldu...
- Bu durumda geçmişte Ilımlı İslamın desteklendiğini söyleyebilir miyiz?
Şimdiye kadar tam anlamıyla desteklendi. Ama bence artık bu durum değişecek.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/35767-amerikan-neocon-kanadinin-onemli-ismi-daniel-pipes-bop-bozguna-ugradi.html
İngiliz Times gazetesi, dünya haberleri sayfalarında Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan'ın Gülen hareketini yatak odası şantajı komplosuyla
suçladığını yazıyor.
BBC TÜRKÇE
Times, “Başbakan’ın bir rakibini ‘şantaj için yatak odalarına
girmekle’ suçlamasının ardından Türkiye kendisini hükümet üyelerini
hedef alan olası seks kasetlerine hazırlıyor” diyor.Gazete Erdoğan’ın Bitlis’teki seçim mitinginde yaptığı konuşmada Gülen’e seslenerek, “İnsanların mahrem telefon görüşmelerini dinleyeceksin, kaydedeceksin, şantaj yapacaksın, insanların yatak odalarını izleyeceksin, tehdit edeceksin, sonra kendine alim diyeceksin.” dediğini ifade ediyor.
“Daha önce de Gülen, Erdoğan’ı ‘tüm bir ülkenin kalkınmasını rehin tutmakla ve ‘yürütmenin hegemonyasını oluşturmakla’ suçlamıştı. Takipçileri Türkiye’de polis ve yargıda derin kök salan Gülen’in, yolsuzluk soruşturmaları ve yolsuzluklarla ilgili telefon kayıtlarının sızdırılmasıyla ilgisi olmadığını savunuyor. Ancak çoğu gözlemci iddiaları hükümetin geçen Eylül’de Gülen hareketi tarafından işletilen okulları yasadışı hale getirme planlarını duyurmasıyla patlak veren iki eski müttefik arasındaki siyasi iç savaşın bir parçası olarak değerlendiriyor.”
‘En titiz casusluk operasyonu’
2010′da Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal’ın skandal bir kasetin ardından istifa ettiğini hatırlatan gazete, 2011′de genel seçimlerden kısa bir süre önce MHP’li altı yetkilinin seks kasetlerinin internete sızmasından sonra istifa ettiğini belirtiyor. Haberde görüşlerine yer verilen Globel Source Partners Danışmanlık Uzmanı Atilla Yeşilada da Gülen hareketinin büyük olasılıkla “Türk tarihindeki en titiz casusluk operasyonunu kurduğunu” söylüyor.
http://sozcu.com.tr/2014/dunya/times-turkiye-olasi-seks-kasetlerine-hazirlaniyor-469434/
Suriye'de iç savaş 4. yılına girdi. Ancak bu
rant savaşına da döndü. Suriye’nin Rakka kentinde başlayan kaçakçılık
Hatay sınırında sona eriyor. Milyar dolarlık mazot kaçakçılığı sınır
illerine ucuz mazot, Suriyeli muhaliflere ise silah olarak geri dönüyor.
HALEP- Suriye’nin Kuzey’inde bulunan, Rakka kentine bağlı Deyrizor
ilçesi, ülkenin petrol rezervinin üçte birini karşılıyor. Bölge; El
Kaide bağlantılı Irak Şam İslam Devleti(İŞİD)güçlerinin kontrolünde.
Talabyat, Carablus gibi Türkiye’ye açılan iki önemli sınır kapısının da
kontrolünde elinde bulunduran İŞİD bölgeden çıkarılan petrolün
dağıtımını kontrol ediyor.
Çıkarılan ham petrol ilkel yollarla kaynatılarak mazota dönüştürülüyor. Daha sonra tankerlere yüklenen mazot 700 kilometrelik bir yolculuğa başlıyor. Suriye’nin Türkiye sınırındaki 4 önemli Sınır Kapısı’ndan ikisinde, kontrolü elinde bulunduran Irak Şam İslam Devleti (İŞİD) Esseleme ve Babul Havva sınır kapısının kontrolünü sağlamak için zaman zaman Özgür Suriye Ordusu ile çatışıyor.
“ÖZGÜR SURİYE ORDUSU VARİL BAŞINA 1 LİRA ALIYOR”
Kaçak mazot yüklü tankerler ve kamyonlar, Türkiye sınırına güvenlik bir şekilde gelebilmek için muhalif gruplardan destek alıyor. Türkiye sınırındaki Atme, Harim, Salkin ve Azmarin mazot kaçakçılığının Suriye ayağını oluşturan önemli sınır kasabaları. Suriye’nin Türkiye sınırındaki 2 bini aşkın köyünde aktif kaçakçılık yapılıyor. Muhalifler vergi adı altında, kaçakçılardan kontrol noktalarında varil başına 1 lira alıyor. Muhalif gruplar mazot kaçakçılığından elde ettiği gelir ile Esad rejimine karşı savaşta kullanmak üzere silah alıyor.
Atme, Harim ve Azmarin kasabalara güne hareketli başlıyor. Hemen hemen her evde, kaçak mazot varillerini görmek mümkün. Türkiye’ye sınırına getirilen Mazot ilkel yollar ile 65’er litrelik bidonlara dolduruluyor. Gündüz, bidonlara yerleştirilen variller, kamyon ve pikaplarla sıfır noktasına taşınıyor. Daha sonra da atlar ve motosikletler kullanılarak sınırın Türkiye tarafına taşınıyor.
“MÜLTECİLERİN GÖÇ YOLU MAZOT KAÇAKÇILIĞINDA KULLANILIYOR”
Kaçak mazotun Türkiye’ye geçişi için Suriyeli mültecilerin, Türkiye’ye giriş yaptığı noktalar kullanılıyor. Azmarin ve Salkin bölgelerinde Asi nehrini kullanan kaçakçılar, iplerle akıntıya bıraktıkları kaçak mazot bidonlarını Türkiye’ye geçiriyor. Türkiye- Suriye arasında döşenen kaçak boru hatları da kaçak mazotun Türkiye’ye, bir başka geçirilme yöntemi.
Suriye’de 215 litrelik mazot varili 180 Türk Lirası'ndan alıcı buluyor. 65’er litrelik bidonlara boşaltılan kaçak mazot 85 liradan Türkiye’de bulunan alıcıya satılıyor. Kuşaklı, Beşaslan ve Hacıpaşa köyleri Suriye’den başlayan mazot kaçaklığının Türkiye ayağını oluşturuyor. 85 Liraya Suriye’den alınan Bulunan Türk alıcı iç piyasaya 65 litrelik mazot bidonunu 100 liradan sürüyor.
“SURİYE’DE BENZİN SIKINTISI”
Her gün bin 500 ton kaçak mazotu Türkiye’ye sokulduğu Suriye’de, işlenmiş mazot sıkıntısı yaşanıyor. Karaborsaya düşen mazot ancak litrelik şişelerde satılıyor. İç savaştan önce litresi 45 kuruş olan mazotun fiyatı bugün Suriye’de 1.70 Liraya, 80 kuruş olan benzin fiyatı 3.50 liraya yükseldi.
“1 ASKER ŞEHİT OLDU”
Sınırda artan kaçakçılık faaliyetlerine karşın sınır hattında güvenlik önlemleri artırıldı. Milli Savunma Bakanlığının talebi doğrultusunda Kilis, Hatay, Şanlıurfa ve Mardin’de kaçakçılık faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgelere hendekler kazıldı. Kilis, Mardin sınırına duvar örüldü. Hatay sınırında bazı noktalara çelik bariyer yapıldı. Mazot kaçakçılığı sık sık Türk askeri ile kaçakçıları karşı karşıya getirdi. 14 Ağustos 2013'te devriye görevi sürdüren askerlerin "dur" ihtarına uymayan kaçakçıların, ellerindeki mazot dolu bidonları ateşe vermesi sonucu yaralanan er Saddam Karadudak geçtiğimiz aylarda şehit oldu. Türk askeri ile Suriyeli kaçakçılar arasında çıkan çatışmalarda, 6 Suriyeli de hayatını kaybetti.(ANKA)
Çıkarılan ham petrol ilkel yollarla kaynatılarak mazota dönüştürülüyor. Daha sonra tankerlere yüklenen mazot 700 kilometrelik bir yolculuğa başlıyor. Suriye’nin Türkiye sınırındaki 4 önemli Sınır Kapısı’ndan ikisinde, kontrolü elinde bulunduran Irak Şam İslam Devleti (İŞİD) Esseleme ve Babul Havva sınır kapısının kontrolünü sağlamak için zaman zaman Özgür Suriye Ordusu ile çatışıyor.
“ÖZGÜR SURİYE ORDUSU VARİL BAŞINA 1 LİRA ALIYOR”
Kaçak mazot yüklü tankerler ve kamyonlar, Türkiye sınırına güvenlik bir şekilde gelebilmek için muhalif gruplardan destek alıyor. Türkiye sınırındaki Atme, Harim, Salkin ve Azmarin mazot kaçakçılığının Suriye ayağını oluşturan önemli sınır kasabaları. Suriye’nin Türkiye sınırındaki 2 bini aşkın köyünde aktif kaçakçılık yapılıyor. Muhalifler vergi adı altında, kaçakçılardan kontrol noktalarında varil başına 1 lira alıyor. Muhalif gruplar mazot kaçakçılığından elde ettiği gelir ile Esad rejimine karşı savaşta kullanmak üzere silah alıyor.
Atme, Harim ve Azmarin kasabalara güne hareketli başlıyor. Hemen hemen her evde, kaçak mazot varillerini görmek mümkün. Türkiye’ye sınırına getirilen Mazot ilkel yollar ile 65’er litrelik bidonlara dolduruluyor. Gündüz, bidonlara yerleştirilen variller, kamyon ve pikaplarla sıfır noktasına taşınıyor. Daha sonra da atlar ve motosikletler kullanılarak sınırın Türkiye tarafına taşınıyor.
“MÜLTECİLERİN GÖÇ YOLU MAZOT KAÇAKÇILIĞINDA KULLANILIYOR”
Kaçak mazotun Türkiye’ye geçişi için Suriyeli mültecilerin, Türkiye’ye giriş yaptığı noktalar kullanılıyor. Azmarin ve Salkin bölgelerinde Asi nehrini kullanan kaçakçılar, iplerle akıntıya bıraktıkları kaçak mazot bidonlarını Türkiye’ye geçiriyor. Türkiye- Suriye arasında döşenen kaçak boru hatları da kaçak mazotun Türkiye’ye, bir başka geçirilme yöntemi.
Suriye’de 215 litrelik mazot varili 180 Türk Lirası'ndan alıcı buluyor. 65’er litrelik bidonlara boşaltılan kaçak mazot 85 liradan Türkiye’de bulunan alıcıya satılıyor. Kuşaklı, Beşaslan ve Hacıpaşa köyleri Suriye’den başlayan mazot kaçaklığının Türkiye ayağını oluşturuyor. 85 Liraya Suriye’den alınan Bulunan Türk alıcı iç piyasaya 65 litrelik mazot bidonunu 100 liradan sürüyor.
“SURİYE’DE BENZİN SIKINTISI”
Her gün bin 500 ton kaçak mazotu Türkiye’ye sokulduğu Suriye’de, işlenmiş mazot sıkıntısı yaşanıyor. Karaborsaya düşen mazot ancak litrelik şişelerde satılıyor. İç savaştan önce litresi 45 kuruş olan mazotun fiyatı bugün Suriye’de 1.70 Liraya, 80 kuruş olan benzin fiyatı 3.50 liraya yükseldi.
“1 ASKER ŞEHİT OLDU”
Sınırda artan kaçakçılık faaliyetlerine karşın sınır hattında güvenlik önlemleri artırıldı. Milli Savunma Bakanlığının talebi doğrultusunda Kilis, Hatay, Şanlıurfa ve Mardin’de kaçakçılık faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgelere hendekler kazıldı. Kilis, Mardin sınırına duvar örüldü. Hatay sınırında bazı noktalara çelik bariyer yapıldı. Mazot kaçakçılığı sık sık Türk askeri ile kaçakçıları karşı karşıya getirdi. 14 Ağustos 2013'te devriye görevi sürdüren askerlerin "dur" ihtarına uymayan kaçakçıların, ellerindeki mazot dolu bidonları ateşe vermesi sonucu yaralanan er Saddam Karadudak geçtiğimiz aylarda şehit oldu. Türk askeri ile Suriyeli kaçakçılar arasında çıkan çatışmalarda, 6 Suriyeli de hayatını kaybetti.(ANKA)
Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney, 16 Mart'ta yapılması öngörülen ve Ukrayna'nın Kırım bölgesinin ülkeden ayrılmasına yol açabilecek referandumu, ABD'nin 'meşru' görmeyeceğini söyledi.
Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney, gündelik basın toplantısında, bir gazetecinin, "Başkan Obama, Ukrayna'daki durumla ilgili dünya liderleri ile görüşüyor. Sizce referandumun geri çekilmesi olasılığı var mı, yoksa olacak mı? Görüşmeler bunun ne kadar meşru olup olmadığı yönünde mi" sorusuna verdiği yanıtta, "Başkan Obama'nın, Ukrayna ve Kırım'daki duruma ilişkin görüşmeleri yalnızca referandum konusu ile sınırlı değil. Biz referandumu Ukrayna anayasasına aykırı olduğunu ve meşru olmadığını düşünüyoruz. Başkaları da öyle görüyor. Ama görüşmeler daha geniş kapsamlı, bu krizin barışçıl yollarla sona erdirilebilmesi için. Ruslara, başka bir yol daha olduğunu ortaklarımızla birlikte göstermeye çalışıyoruz. Uluslararası bir gözlemci grubunun bölgeye gelmesini, Rusya'nın öne dürdüğü gibi Etnik Ruslara baskı yapılıp yapılmadığını gözlemesini öneriyoruz. Oradaki askerler üslerine dönmeli ve Rusya Ukrayna hükümeti ile direk diyaloğa girmeli diyoruz" dedi.
Sorunun 'Referandumun yapılmaması olasılığı var mı' şeklinde yeniden sorulması üzerine, Jay Carney, "Geleceği ön göremem. Size şunu söyleyebilirim, referandum ABD tarafından meşru görülmeyecek, çünkü Ukrayna'nın sınırlarında herhangi bir değişikliğin Ukrayna'nın tümünün kararıyla olması gerektiğini net olarak ortaya koyan Ukrayna anayasasına aykırı" diye cevap verdi.
Carney, öteki ülkelerin de Kırım'daki referandumu hukuka aykırı gördüğünü açıkça belirttiklerini vurgulayarak, "Dolayısıyla Rusya, bu sorunu diplomatik ve barışçıl yollarla çözmek için uluslararası ortaklar ve Ukrayna hükümetiyle birlikte çalışma fırsatını kullanmalı" dedi.
http://www.ulusalkanal.com.tr/dunya/abdden-aciklama-mesru-gorulmeyecek-h23965.html
Amerika’da yaşayan Türk yurttaşlar, Pensilvanya’da yaşayan Fethullah Gülen’in çiftliğinin önünde gerçekleştirdikleri Sessiz Çığlık eylemlerine devam ediyor.
Dün yine Sessiz Çığlık eylemini, Fethullah Gülen’in Pensilvanya’daki çiftliğinin önüne taşıyan Amerika’daki yurtseverler, protesto eylemlerine İstiklal Marşı’nı okuyarak başladı. “Vatanseverler çıkacak, hainler yargılanacak”, “Bastır Türkiye, gidiyorlar”, “Hesaplarınız mahşere kalmayacak” pankartları açan eylemci grup, daha sonra da ‘kumpaslar’la hapsedilen Silivri ve Hasdal tutsaklarının yazdıkları mektupları okudular. Yurtseverler burada, Andımız’ı da yüksek sesle hep bir ağızdan söylediler.
Eylem sırasında, temsili Recep Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen kuklalarını çiftliğin önüne bırakan protestocular, Fethullah Gülen’in temsilikuklasının eline de,üzerinde dolarların resmi bulunan bir bavul ve tek yön uçak bileti bıraktılar.Amerika’da yaşayan Türk yurttaşlar, eylemde, “Ne AKP ne cemaat, tam bağımsız Türkiye”, “Fethullahçı çete dağıtılacak”, “Silivri zindanları boşalacak”, “Yaşasın tam bağımsız Türkiye”, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları attılar.
http://www.odatv.com/n.php?n=fethullah-gulenin-evinin-onunde-bakin-ne-yaptilar-1003141200
Indepent'te bugün yayınlanan bir yazıda, vekalet savaşının 3.
yılını doldurduğu Suriye'den kaçan mülteci genç kadınların zengin
Suudlar'ın hedefi oluşunun hikayesi anlatıldı.
Gazetede, Ürdün'deki mülteci kadınların da cinsel istismara maruz kaldığı belirtildi.
Yayınlanan yazıya göre, Suriyeli aileler, çocuk yaştaki kızlarını birkaç bin dolara zengin Araplar'la evlendiriyor. Yazıda, yoksulluğun bu durumu tetiklediği ifade edilirken, evliliklerin yasal olmayan şekillerde yapıldığı anlatılıyor. Kısa süren bu evlilikler, erkeklerin ortadan kaybolmasıyla sonuçlanıyor.
Gazetede anlatılan bir olayda, 17 yaşındaki Navar ile 16 yaşındaki kız kardeşi Souza, kendilerinden yaşça çok büyük iki Suudi Arabistan vatandaşı adamla evlendiriliyorlar. 20 gün sonra ise adamlar ortadan kayboluyor.
Genç kızların ailesi, Ürdün'de çok zor durumda olduklarını, borçlarını ödeyebilmek ve kızlarının yaşamlarını Suriye'de olduğu zamanlardaki gibi refah içinde sürdürebilmesini sağlamak için bu evlilik teklifini kabul ettiklerini, durumun böyle olacağını bilmediklerini söylüyor.
Uluslararası Göç Örgütü'nden Amira Muhammed, bu tip hikayelerin çok sık yaşandığını, cinsel istismara yasal bir çerçeve kazandırabilmek için Ürdün ve Suudi Arabistan'da 24 saat süren evliliklerin yapıldığını belirtiyor.
Mültecilerin çok zor koşullarda yaşam mücadelesi verdiğini ifade eden Muhammed, genç kadınların yaşamak için çoğu durumda bedenlerini satmak dışında bir çıkış bulamadıklarını ekliyor.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/zengin-suudlar-suriyeli-kadin-multecileri-istismar-ediyor-haberi-89082
Rusya lideri Putin, ABD’nin uyarılarına rağmen bu ülkeye bağlı Kırım’a takviye güç gönderiyor. Obama'nın telefon görüşmelerine olumlu yanıtlar vermiyor. Peki Putin'in bu davranışlarının ardındaki sebep ne?
İNTERNET HABER / ÖZEL İÇERİK
Ukrayna
ve Kırım üzerinden ortaya çıkan Batı ile Rusya arasındaki güç savaşında
kilit isim, Rusya Devlet Başkanı Putin... Kırım'a asker gönderen Putin neyi amaçlıyor? Neden Batı'ya güvenmiyor?
BBC tüm bu soruların yanıtlarını aradı ve şu cevapları buldu:
Putin'in
agresif davranışının arkasında ne var? Geçmişte yaşananlar Putin'le
ilgili bir kaç ipucları veriyor. Putin'i çıldırtan aldatılma hissi.
"PUTİN BATI'NIN KENDİNİ ALDATTIĞINI DÜŞÜNÜYOR"
2011'deki
Libya krizinde, Moskova BM Güvenlik Konseyinde sivilleri koruma
gerekçesiyle uçuşa yasak tasarısını veto etmedi. Ancak NATO'nun askeri
operasyonu Libya'da rejim değişikliğine ve Kaddafi'nin ölümüne neden
oldu. Rusya bunu beklemiyordu. Putin Ukrayna'da da bir kez daha Batı'nın kendini aldattığını düşünüyor.
Geçen
ay Kiev'e muhaliflerle anlaşma sağlaması amacıyla heyet gönderdi.
Almanya Fransa ve Polonya Dışişleri Bakanlarının arabuluculuğuyla
varılan anlaşma erken seçimler anayasa reformunu öngörüyordu. Kremlin
temsilcisi anlaşmayı imzalamadı. Ancak Moskova anlaşmayı kabul etmiş
göründü. 24 saat sonra ise Yanukoviç ülkeyi terk etti. Meclis elindeki
yetkileri aldı ve geçici bir devlet başkanı seçildi. Tüm bu gelişmeler
Moskova için tam bir sürprizdi.
"PUTİN'İN NATO'YA DA HİÇ GÜVENİ YOK"
Putin
2003'teki Gül Devrimi ve ertesi yıl yapılan Turuncu Devrim'i unutmuş
değil. Bu devrimlerin arkasında Batı'nın olduğunu düşünüyor. Putin'in
NATO'ya da hiç güveni yok. 2010'daki bir röportajında örgütün Sovyetler
Birliği'ne verdiği sınırlarımızı genişleteceği sözünü tutmadığını
hatırlatmış, NATO bizi en terbisyesiz şekilde aldattı demişti.
PUTİN'İN HAYALİNİ KURDUĞU PROJE?
Putin'in
aslında uzun süredir bir hayali var, AB'ye rakip bir örgütlenme kurmak.
Projenin adı 'Avrasya Birliği'. Amaç eskiden Sovyetler Birliği'ne bağlı
ülkeleri, yeniden Moskova'nın yörüngesine sokmak. Eski Sovyet
ülkelerine ucuz enerji ve kredi sağlayarak baştan çıkarttı. Aynı anda
askeri varlığını arttırdı. Ukrayna da
bu stratejinin merkezinde. Ukrayna'ya önerdiği 15 milyarlık kredi de
Avrasya Projesi'nin bir parçasıydı. Bu teklif Kiev'in AB ile ortaklık
anlaşmasının suya düşmesine neden oldu. Son Kırım müdahalesi de bu
planın bir parçası.
http://www.internethaber.com/putin-neden-batiya-guvenmiyor-648298h.htm
Suudi Arabistan yönetimi, yurt dışında savaşan tüm vatandaşlarının 15 gün içerisinde geri dönmeleri gerektiğini duyurdu. Suudi Arabistan yönetiminin bu çağrısına uymayanların, 3 ile 20 yıl arasında hapis cezasına çarptırılacağı bildirildi.
Rusya’nın Sesi haber sitesine göre, Al Arabiya televizyonunun verdiği bu haber, Suudi Arabistan’dan yüzlerce militanın Suriye’de Beşar Esad rejimine karşı savaşan radikal grupların saflarına katıldığını gösteriyor. Daha önce Riyad Suriye’de savaşan İslamcı gruplar Al-Nusra Cephesi ve Irak Şam İslam Devleti’ni terörist örgütler listesine dâhil ettiğini açıklamıştı.
Suudi Arabistan yönetimi, yurt dışında savaşan tüm vatandaşlarının 15 gün içerisinde geri dönmeleri gerektiğini duyurdu. Suudi Arabistan yönetiminin bu çağrısına uymayanların, 3 ile 20 yıl arasında hapis cezasına çarptırılacağı bildirildi.
Rusya’nın Sesi haber sitesine göre, Al Arabiya televizyonunun verdiği bu haber, Suudi Arabistan’dan yüzlerce militanın Suriye’de Beşar Esad rejimine karşı savaşan radikal grupların saflarına katıldığını gösteriyor. Daha önce Riyad Suriye’de savaşan İslamcı gruplar Al-Nusra Cephesi ve Irak Şam İslam Devleti’ni terörist örgütler listesine dâhil ettiğini açıklamıştı.
Suudi Arabistan yönetimi, yurt dışında savaşan tüm vatandaşlarının 15 gün içerisinde geri dönmeleri gerektiğini duyurdu. Suudi Arabistan yönetiminin bu çağrısına uymayanların, 3 ile 20 yıl arasında hapis cezasına çarptırılacağı bildirildi.Rusya’nın Sesi haber sitesine göre, Al Arabiya televizyonunun verdiği bu haber, Suudi Arabistan’dan yüzlerce militanın Suriye’de Beşar Esad rejimine karşı savaşan radikal grupların saflarına katıldığını gösteriyor. Daha önce Riyad Suriye’de savaşan İslamcı gruplar Al-Nusra Cephesi ve Irak Şam İslam Devleti’ni terörist örgütler listesine dâhil ettiğini açıklamıştı.
http://www.odatv.com/n.php?n=15-gun-icinde-donun-yoksa...-0803141200
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in sözcüsü ve Rus siyaset bilimcisi Sergey Markov, Washington ve Brüksel’in Ukrayna'da Neo Nazi cuntaya destek verdiğini ifade etti.
Rusya’nın doğalgazı Avrupa'ya karşı bir silah olarak kullanmayacağını belirten Markov,
“Yaşananlar jeopolitik bir soğuk savaş. Rusya, Türkiye de dahil birçok ülkenin çıkarlarını korumaya çalışıyor” dedi.
Rusya’nın Sesi haber sitesinde yer alan habere göre Sergey Markov'un, Ukrayna krizini TRT Türk'ün canlı yayınında değerlendirdiği ifade edildi.
Rusya’nın Ukrayna’yı kardeş ülke olarak gördüğünün altını çizen Markov, “Ama şu anda Ukrayna’da bir darbe ile iktidar ele geçirildi. Gayri meşru bu yönetim bir azınlığı temsil ediyor. Bu darbe Washington ve Brüksel tarafından destekleniyor. Bu darbe siyasi terörü kullanıyor. Şu an iktidarda aşırı milliyetçi, Neonazi bir koalisyon var. Ukrayna’nın yüzde 70’i Rusça konuşuyor ve Kiev'deki Neo-Nazi cunta Rusça'yı yasaklamak istiyor. Şu an insanlar geleceklerinden korkuyor” diye konuştu.
“UKRAYNA, KIRIM'I KARDEŞ OLARAK GÖRMÜYORSA...”
Kırım’ın Rusya'nın bir parçası olduğuna işaret eden Markov, “Ukrayna’daki cunta hükümeti Kırım'ı bir kardeş olarak görmüyorsa Rusya’ya vermeli” değerlendirmesini yaptı.
Kırım'daki silahlı ve askeri kıyafetli kişilerin o bölgenin kendi güvenlik kuvvetleri olduğunu ifade eden Markov, “Bu kişiler Kırım halkını Neonazilerden koruyor” dedi. Rusya olarak askeri çözümdan yana olmadıklarını vurgulayan Markov, “Siyasi çözüm istiyoruz. Demokratik bir şekilde seçilmiş hükümet en doğru yoldur. Ukrayna’da tüm yurttaşlara eşit haklar verecek bir anayasa ve özgür bir seçim istiyoruz” dedi.
Rusya Devlet Başkanı Putin ve ABD Başkanı Obama’nın Ukrayna konusunda yaptığı telefon görüşmesine de değinen Markov, şunları ifade etti: “Putin, Obama’ya Ukrayna’da bir darbe yapıldığını ve hükümetin meşru olmadığını söyledi. Irkçılar bu hükümetin önemli bir parçası oldular. Neonazilerin oluşturduğu bir koalisyon ve bizde Rusça konuşan halkı korumaya çalışıyoruz. Obama bu Neonazi cuntaya destek vererek güvenirliliğini kendisi sarstı.”
“JEOPOLİTİK BİR SOĞUK SAVAŞ YAŞANIYOR”
“Şu anda yaşananlar ideolojik değil jeopolitik bir soğuk savaştır” diyen Markov, Washington’un ekonomik çıkarlara göre hareket ettiğini vurguladı. ABD’nin de doğalgaz ürettiğine ve bunu Avrupa’ya pazarlamak istediğine işaret eden Markov, “ABD bu jeopolitik oyunu kullanmaya çalışıyor. Bu bir ideoloji değil, bu jeopolitik bir emperyalizmdir. Tıpkı I. Dünya Savaşı’ndaki gibi…”
Markov, Rusya’nın hiçbir zaman AB’ye karşı doğalgazı bir silah olarak kullanmayacağının da altını çizdi.
“İKİ HAFTA İÇİNDE DEMOKRATİK BİR HÜKÜMET KURULMALI”
Yanukoviç, görevdeyken Ukrayna’ya 15 milyar dolar yardım sözü verdiklerini anımsatan Markov, “O zaman meşru bir hükümet vardı, ama şu anda hükümet meşru değil. Neden para verelim ki. Rusya cunta yönetimine para vermeyecektir” dedi.
Ukrayna’daki cunta hükümetinin Rus petrol şirketi Gazprom'a doğalgaz ödemesi yapmadığını ifade eden Markov, Ukrayna’ya gaz akışının kesilebileceğini de söyledi.
Rusya’ya katılma kararı alan Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin 16 Mart’ta yapacağı referanduma da değerlendiren Markov, “Ukrayna’da Rusça konuşan insanlar baskı gördü. Rusya bu referandumu kabul edecektir. Bu cunta değişmeye karar verirse Kırımın Ukrayna’nın bir parçası kalması mümkün. Ancak iki hafta içinde aşırı milliyetçilerden arındırılmış demokratik bir hükümet kurulmalı.”
“TÜRKİYE’NİN DE ULUSAL ÇIKARLARI İÇİN SAVAŞIYORUZ”
İki gün önce Kırım’da olduğunu ve Kırım Tatarlarının liderleriyle görüştüğünü belirten Markov, “Etnik gruplar Rusya yönetiminde kendilerini güvende hissediyor. Kırımdaki tatarlar da bize güveniyor” dedi.
Rusya’nın şuanda bölgedeki birçok ülkenin hakları için mücadele ettiğini kaydeden Markov, şöyle konuştu: “ Washington bu cuntaya destek verdi. Bir sonraki Türkiye bile olabilir. Bu insanlar iktidarı zorla ele geçirmeye çalışıyor. Rusya Türkiye’nin de ulusal çıkarları için savaşıyor.”
http://www.odatv.com/n.php?n=ukrayna-kardes-olarak-gormuyorsa...-0803141200
ABD’deki en önemli Yahudi kuruluşlarından Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi’nin (AIPAC) düzenlediği, 2014 Politika Konferansı, Mart başında Washington’da gerçekleştirildi.
Konferans, her sene binlerce topluluk ve öğrenci aktivistini, ABD senatörlerinin yarısından çoğunu, milletvekillerinin ise en az üçte birini cezbetmesiyle, İsrail yanlısı pek çok uzman ve siyaset yapıcısını da bir araya getiriyor. Üç gün süren ve yüzlerce oturuma sahip bu büyük konferansın bu yılki konuşmacıları arasında, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu da vardı.
Konferansın ilk günü gerçekleştirilen oturumlarından, “Orta Doğu’da Strateji ve Güvenlik” başlıklı panelde Türkiye hakkında yapılan değerlendirmeler dikkati çekti. CNN’in eski sunucularından Frank Sesno’nun sunduğu, İsrail iç güvenlik teşkilatı Shin Bet’in eski yöneticisi ve eski Anavatan Cephesi Savunma Bakanı Avi Dichter’in de konuşmacı olduğu panelde, ABD eski başkanı George W. Bush’un 2000 yılında kazandığı ilk başkanlık seçiminde Demokrat Parti’den başkan adayı olarak çıkan Al Gore ile birlikte başkan yardımcısı adayı olarak seçime girmiş eski senatör Joe Lieberman, Türkiye hakkındaki soruya şöyle yanıt verdi:
“Türkiye, bölgede çok önemli bir ülkedir. Hem ABD hem de İsrail için de böyledir. Çok uzun olmayan bir zaman önce, bizler Orta Doğu’da iki istikrarlı demokrasinin olduğunu söylerdik: Biri İsrail ve diğeri ise Türkiye’ydi. Bugün yalnızca bir tane var ve o da İsrail. Ben bütünüyle kaos ve düzensizlik içinde bir ülke görüyorum. Erdoğan’ın gitgide Orta Doğu’daki İslamcı ve aşırılık yanlısı güçlerle ittifaka gittiğini görüyorum. Bugün Orta Doğu’daki çatışma ılımlılar ve aşırılıkçılar arasında yaşanıyor ve Erdoğan HAMAS’ı savunuyor ve İran ile iş tutuyor. Erdoğan kendisini artan ölçüde aşırılık yanlılarıyla yan yana getiriyor. Ekonomileri zorda. Gün be gün izlerseniz de şunu görüyorsunuz ki, Erdoğan bir zamanlar yüksek bir uygarlığa sahip bu demokrasiyi, bu büyük milleti, kilitlenmeye veya kapanışa doğru giden bir otoriter devlete dönüştürüyor. Bizler, Arap ve Müslüman dünyası içinde gitgide düşmanlarımızı destekleyen ve liderinin de artan ölçüde totaliterleştiği bir ülkeyle iyi bir ittifak ilişkisi içinde olamayız.”
http://www.odatv.com/n.php?n=dusmanlarimizi-destekleyen...-0703141200
Kırım'dan gelen son haber dünyayı ayağa kaldırdı. Kırım Meclisi'nin oy birliğiyle Rusya'ya bağlanma kararı aldığı duyuruldu.
Kırım'dan
gelen açıklama Dünya haritasını değiştirecek. Moskova yönetiminin işgal
ettiği Kırım, Meclis kararıyla Rusya'ya bağlanma kararı aldığını
duyurdu.
Ukrayna'nın özerk Kırım Cumhuriyeti'ndeki parlamentoda yapılan oylamada resmen Rusya Federasyonu'nun bir parçası olma kararı alındı.
Parlamento, kararın 16 Mart'ta Kırım halkının oyuna sunulacağını açıkladı.
Ukrayna geçici yönetimi bu oylamanın anayasaya aykırı olduğunu savundu.
Nüfusunun
çoğunluğu Rus olan olan Kırım Ukrayna'nın Moskova yanlısı Cumhurbaşkanı
Viktor Yanukoviç'in düşmesinden bu yana bölgedeki gerilimin odak
noktası oldu.
KIRIM'IN STATÜTÜSÜ
Kırım bölgesi 1954 yılında Sovyet Rusya tarafından Ukrayna'ya
verilmişti. O dönemde Ukrayna da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliği'nin parçasıydı. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından
Ukrayna'nın toprak bütünlüğü 1994 yılında Rusya, ABD, İngiltere ve
Fransa tarafından garanti altına alındı.
Kırım'da
Rusça konuşanların çoğunlukta olmasına karşın, Ukraynalıların çoğunluğu
ve Kırım Türkleri, Moskova yönetimine karşı soğuk hislere sahip.
Ukraynalıların çoğu, 1932-33 yıllarında yüz binlerce kişinin öldüğü ve Holodomor olarak adlandırılan kıtlık olayından Sovyet Rusya yönetimini sorumlu tutuyor.
KIRIM'DA NE KADAR TÜRK VAR?
Kırım
Türklerinde ise bazı Türk-Tatar liderlerin İkinci Dünya Savaşı
sırasında Nazilerle işbirliği yaptığı gerekçesiyle yüz binlercesinin
Orta Asya'ya sürülmesinin acıları unutulmuş değil. 1990'larda geri dönüş
hakkı elde etmelerine rağmen Kırım Türkleri özerk bölgede nüfusun sadece yaklaşık yüzde 12'sini oluşturuyor.
AB YANUKOVİÇ'İN MAL VARLIĞINI DONDURDUKırım
dünyayı şoke eden bir karar alırken, Avrupa Birliği de Ukrayna ile
ilgili olağanüstü zirve toplantısı öncesinde devrik cumhurbaşkanı Viktor
Yanukoviç'in mal varlığını dondurdu.
Yanukoviç ile birlikte,
devlet kaynaklarını kötüye kullandıkları ve insan hakları ihlallerinden
sorumlu olduklarından kuşkulanılan eski başbakan Mykola Azarov ve
hükümetin 16 üst düzey yetkilisinin de mal varlıklarının dondurulduğu
açıklandı.
Mal varlıkları dondurulanlar listesinde Yanukoviç ve Azarov'un oğulları da var.
Kararda AB üyesi 28 ülkede bu kişilere ait bütün fonlar ve ekonomik kaynakların dondurulduğu belirtildi.
Ukrayna'nın
yeni başbakanı Arseniy Yatsenyuk Yanukoviç'in devlet başkanlığı
görevini sürdürdüğü üç yıl içinde zimmetine 37 milyon dolar geçirdiğini
öne sürmüştü.ACİL ZİRVE YAPILIYOR
Avrupa
Birliği liderleri, Rusya’nın Ukrayna’nın Kırım bölgesine asker sevk
etmesine nasıl güçlü bir yanıt vereceklerini kararlaştırmak için acil
bir zirve gerçekleştiriyor. Zirve Türkiye saatiyle 12.30'da başladı.
Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin aralarında bulunduğu bazı AB ülkeleri Rusya’ya yönelik sert yaptırımlar için baskı yapıyor.
İngiltere
Başbakanı David Cameron’ın, İsveç, Polonya ve diğer Doğu Avrupa
ülkeleriyle birlikte mevkidaşlarını Rus lider Vladimir Putin’in Kırım’ın
işgalinden dolayı bir bedel ödemesinin gerekliliğiyle ilgili ikna
edebilme çabasında.
Bu grup sadece Rusya’yla vizesiz seyahat veya
enerji alanındaki AB anlaşmalarının askıya alınması değil ayrıca bazı
yaptırımların hayata geçirilmesini de talep ediyor.
Bununla
birlikte Almanya liderliğindeki diğer ülkelerse tırmanan krizden çıkış
için en iyi yolun arabuluculuk için bastırmak olduğunu düşünüyor.
Alman lider Angela Merkel, sert adımların Rusya ile Ukrayna arasındaki bir diyalog başlaması girişimlerinin altını oyabileceğini düşünüyor.
http://www.internethaber.com/kirimdan-dunyayi-soke-eden-karar-son-dakika-647711h.htm
KIRIM'IN STATÜTÜSÜ
Kırım bölgesi 1954 yılında Sovyet Rusya tarafından Ukrayna'ya verilmişti. O dönemde Ukrayna da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin parçasıydı. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Ukrayna'nın toprak bütünlüğü 1994 yılında Rusya, ABD, İngiltere ve Fransa tarafından garanti altına alındı.
Kırım bölgesi 1954 yılında Sovyet Rusya tarafından Ukrayna'ya verilmişti. O dönemde Ukrayna da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin parçasıydı. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Ukrayna'nın toprak bütünlüğü 1994 yılında Rusya, ABD, İngiltere ve Fransa tarafından garanti altına alındı.
Kırım'da
Rusça konuşanların çoğunlukta olmasına karşın, Ukraynalıların çoğunluğu
ve Kırım Türkleri, Moskova yönetimine karşı soğuk hislere sahip.
Ukraynalıların çoğu, 1932-33 yıllarında yüz binlerce kişinin öldüğü ve Holodomor olarak adlandırılan kıtlık olayından Sovyet Rusya yönetimini sorumlu tutuyor.
KIRIM'DA NE KADAR TÜRK VAR?
KIRIM'DA NE KADAR TÜRK VAR?
Kırım
Türklerinde ise bazı Türk-Tatar liderlerin İkinci Dünya Savaşı
sırasında Nazilerle işbirliği yaptığı gerekçesiyle yüz binlercesinin
Orta Asya'ya sürülmesinin acıları unutulmuş değil. 1990'larda geri dönüş
hakkı elde etmelerine rağmen Kırım Türkleri özerk bölgede nüfusun sadece yaklaşık yüzde 12'sini oluşturuyor.
Türk medyasında bugün flaş bir haber yer aldı. Habere göre Kırım Rusya'ya bağlanmıştı. Birçok gazetenin RIA ajansını kaynak verdiği haberde, Kırım Parlamentosu'ndaki karar oy birliğiyle alınmıştı.
Kırım'da Başbakan Yardımcısı Rüstem Temirgaliyev daha önce yaptığı açıklamada, bölgenin kaderini belirleyecek referandumun 30 Mart'tan 16 Mart'a alındığını açıklamıştı.Temirgaliyev, referandumda halka, Kırım'ın Ukrayna'nın parçası olarak mı kalmasını, yoksa Rusya Federasyonu'na mı bağlanmak istediklerinin sorulacağını söylemişti.
Peki Kırım Rusya'ya bağlandı mı? Bu sorunun cevabını şöyle verelim:
Rusya'nın Sesi Radyosu haberine göre, Kırım Rusya'ya bağlanmadı. Kırım Özerk Cumhuriyeti'nin statüsünü belirlemek amacıyla yapılacak olan referandum 30 Mart'tan 16 Mart'a çekildi. Kırım Başbakan Yardımcısı Temirgaliyev, referandumda halkın "1992 Kırım Anayasası'nın yeniden dönüş" ve "Rusya'nın bir parçası olmak istiyor musunuz?" sorularına yanıt vereceğini açıkladı.
Kırım Başbakan Yardımcısı Rüstem Temirgaliyev, yaptığı açıklamada, referandum tarihini iki hafta öne alarak referandumun 16 Mart'ta yapılmasına karar verdiklerini belirtti.
Temirgaliyev, referandumda iki sorulacağını ve bunların "1992 Kırım Anayasası'nın yeniden yürürlüğe girmesini onaylıyor musunuz?" ve "Rusya Federasyonu'nun yeniden bir parçası olmak istiyor musunuz?" olacağını belirtti.
1992 Kırım Anayasası'na geri dönülmesi, Kırım Özerk Cumhuriyeti'nin Ukrayna'ya bağlı olarak kalması ve ayrıca Kırım'da cumhurbaşkanlığı sisteminin tesisini öngörüyor.
http://www.odatv.com/n.php?n=kirim-rusyaya-baglandi-0603141200
Rusya’nın önemli Ukrayna uzmanlarından Leonid Savin Aydınlık’a değerlendirdi.
Amerikalılar, Karadeniz’de herhangi bir
Amerikan filosunun anında vurulacağını bilir.
ABD zaten Pasifik’e
yöneliyor ve teknik olarak Karadeniz’e yönelmesi mümkün değil
Rusya’nın önemli Ukrayna
stratejistlerinden Leonid Savin ile Karedeniz’den Rusya’ya gelebilecek
olası NATO ve ABD tehdidini; Türkiye’nin tavrını ve Batı basınının iddia
ettiği gibi Ukrayna sınırına yakın bölgelerde yapılan askeri
istihbaratın arkasındaki gerçekleri konuştuk.
ABD, filosunun vurulacağını bilir
Leonid Savin, ABD’nin Karadeniz’de bir
varlık gösteremeyeceğini ve Rusya ile karşı karşıya gelemeyeceğini
açıkladı; “ABD’nin Karadeniz’deki varlığı için seçenekleri çok kısıtlı.
Stratejik olarak manevra yapacak yeri yok ve herhangi bir grup Amerikan
filosu füzelerle anında imha edilir. Amerikalı stratejistler bunu çok
iyi biliyorlar. Ayrıca o bölgede herhangi bir savaş gemisine destek
olmak için özel bir altyapıya da ihtiyaç var. Şu anda böyle bir altyapı
bulunmamaktadır. Bölgedeki NATO üyelerinin askeri seçenekler
kullanabilme olasılığı var ancak böyle bir hamle Avrupalılarla
Amerikalılar arasındaki tansiyonu daha da yükseltir. Bu arada ABD
Donanmasının, Çin’in büyümesi nedeniyle Pasifik bölgesine yoğunlaştığını
da unutmamak lazım. Dolayısıyla bazı birlikleri Karadeniz’e aktarmak
teknik olarak mümkün değil.”
Türkiye krizde Moskova’dan yana
Ukrayna ve jeostrateji uzmanı Savin,
Türkiye’nin konumunun ise stratejik önemde olduğunu ve Ukrayna krizi
konusunda Moskova’nın yanında tavır aldığını vurguladı; “Türkiye’nin
rolü Boğazların denetiminden dolayı çok önemli. Ukrayna krizinde şu ana
kadar Türkiye’nin izlediği politika Rusya yanlısı oldu. Bunun nedeni de
bana göre AB’nin Türkiye’ye karşı antipatisi ve Türkiye’deki mevcut
siyasi kriz. Bundan dolayı radikal değişikliklerin olacağını
düşünüyorum.”
‘ABD’nin Rusya’ya daha fazla ihtiyacı var’
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in,
Ukrayna sınırına yakın bölgelerde askeri tatbikatı “durdurduğu” ve
“askerleri geri çektiği” yönünde haberleri de değerlendiren Leonid
Savin, “Putin’in Washington’dan gelen yaptırım tehditlerinden korktuğu
için askerleri geri çektiği” yönündeki bilgilerin psikolojik savaş
amacıyla kullanıldığını söyledi.
Savin sözlerini şu şekilde sürdürdü; “Bu,
Putin’in de söylediği gibi, planlanmış bir tatbikatti ve Ukrayna’yla
ilgisi yoktu. Kırım Yarımadası’ndaki Rus askeri varlığı çok güçlü ve
yeterli. Rusya’nın ABD yaptırımlarından korkmadığını düşünüyorum.
ABD’nin Rusya’ya, Rusya’nın ABD’ye
olduğundan çok daha fazla ihtiyacı var. ABD ve NATO, Afganistan
çekilirken Rusya üzerinden bir yol izliyor, Moskova bu yolu kapatabilir.
Batı’nın söylemde tehditkar olması çok alışılmış bir durum, ama iş
gerçeğe gelip dayanınca böyle bir şey söz konusu değil. 2008 Ağustos
ayını hatırlayalım. O dönem o kadar çok ses çıkarıldı ki, ama Rusya’ya
karşı herhangi bir yaptırım uygulanmadı.”
İngiliz Financial Times gazetesi, Türkiye ekonomisini değerlendirdiği yazısında, AKP'nin üç kusuru”na dikkat çekit.
LONDRA- Financial Times tarafından yayımlanan “Yükselen piyasaların
sorularını görmek istiyorsanız Türkiye’ye bakınız” başlıklı makalede
“Bugün Türkiye, Brezilya, Tayland ve Çin ile birlikte tehlikeli
bölgededir” deniliyor.
Financial Times gazetesince yayımlanan bir makalede, “Çok olmadı Türkiye, yükselen piyasaların yeniden dirilmesinin sembolü ta kendisi idi. Bugün ise, bu piyasaların en kritik üç kusurunu içeriyor: artan borçluluk, büyük cari işlemler açıkları ve eskimiş siyasi rejimler” ifadeleri kullanılıyor.
Morgan Stanley Investment Management’ın yükselen piyasalar bölümünün başında bulunan Ruchir Sharma imzasını taşıyan makalede, Türkiye ve yükselen piyasalarda ortalama büyüme oranının yüzde 4 düzeyine gerilediği, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve mevkidaşlarının ekonomik büyümeyi güçlendirmek için borç ve kısa vadeli sermaye girişlerine dayandığı, halbuki bu canlandırma girişimlerinin “büyük risk” taşıdığına belirtiliyor.
İkinci dünya savaşından bu yana agresif biçimde kredileri, GSYH’ya oranının beş yıl yılda yüzde 5 veya daha fazla artıran ülkelerin sık sık başlarının derde girdiğine dikkat çekilirken de “Bugün Türkiye, Brezilya, Tayland ve Çin ile birlikte tehlikeli bölgededir” görüşü dile getiriliyor.
“LİDERLERİN ÇOĞU GÖREVİ BIRAKMAYA İSTEKSİZ”
Ruchir Sharma, zorda olan yükselen piyasalardaki liderlik faktörüne de vurgu yaptığı makalesinde “Son 10 yılda büyümeyi öncülük eden liderlerin çoğu, görevi bırakmaya isteksiz. En büyük yükselen ülkelerde hükümetin ortalama görev süresi, 2003’den beri katlanarak dört yıldan sekiz yıla çıktı” diye yazıyor. (Anka)
Financial Times gazetesince yayımlanan bir makalede, “Çok olmadı Türkiye, yükselen piyasaların yeniden dirilmesinin sembolü ta kendisi idi. Bugün ise, bu piyasaların en kritik üç kusurunu içeriyor: artan borçluluk, büyük cari işlemler açıkları ve eskimiş siyasi rejimler” ifadeleri kullanılıyor.
Morgan Stanley Investment Management’ın yükselen piyasalar bölümünün başında bulunan Ruchir Sharma imzasını taşıyan makalede, Türkiye ve yükselen piyasalarda ortalama büyüme oranının yüzde 4 düzeyine gerilediği, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve mevkidaşlarının ekonomik büyümeyi güçlendirmek için borç ve kısa vadeli sermaye girişlerine dayandığı, halbuki bu canlandırma girişimlerinin “büyük risk” taşıdığına belirtiliyor.
İkinci dünya savaşından bu yana agresif biçimde kredileri, GSYH’ya oranının beş yıl yılda yüzde 5 veya daha fazla artıran ülkelerin sık sık başlarının derde girdiğine dikkat çekilirken de “Bugün Türkiye, Brezilya, Tayland ve Çin ile birlikte tehlikeli bölgededir” görüşü dile getiriliyor.
“LİDERLERİN ÇOĞU GÖREVİ BIRAKMAYA İSTEKSİZ”
Ruchir Sharma, zorda olan yükselen piyasalardaki liderlik faktörüne de vurgu yaptığı makalesinde “Son 10 yılda büyümeyi öncülük eden liderlerin çoğu, görevi bırakmaya isteksiz. En büyük yükselen ülkelerde hükümetin ortalama görev süresi, 2003’den beri katlanarak dört yıldan sekiz yıla çıktı” diye yazıyor. (Anka)
Daha önce Filistinli gruplarla anlaşarak Yermuk mülteci
kampından ayrılan Nusra militanlarının kampı yeniden işgal ettiği
bildirildi. Bunun üzerine FHKC-GK ile Nusra arasında çatışmalar başladı.
YDH'nin El Alem'den aktardığına göre, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlık yetkililerinden Husam Arafat, Nusra militanlarının Yermuk kampına geri döndüğünü doğruladı.
Husam Arafat, daha önce yapılan anlaşma gereği kampı terk eden Nusra militanlarının başta Riyahe meydanı olmak üzere daha önce işgal ettikleri yerleri tekrar ele geçirdiklerini söyledi.
Bu gelişme üzerine Yermuk kampına insani yardım malzemelerinin gönderilmesinin durdurulduğunu belirten Arafat, Filistinli grupların sorunun çözümü için geniş çaplı istişarelerde bulunduğunu söyledi ve militanların anlaşmayı çiğneyerek geri dönmesi üzerine Yermuk Kampı’ndaki durumun yeniden sıfır noktasına ulaşabileceğini ifade etti.
Nusra Cephesi adlı el-Kaide bağlantılı grup da Yermuk kampına geri döndüğünü belirterek sorunun çözümü için getirilen önerileri reddettiğini açıkladı.
Aralarında Nusra militanlarının da bulunduğu silahlı gruplar daha önce Filistinli gruplarla yaptıkları anlaşma çerçevesinde Yermuk’un batı bölümlerinden çekilmişti.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/el-nusra-dondu-catismalar-basladi-haberi-88760