Bizler, Atatürk İlke ve İnkılapları
çizgisinde ve Cumhuriyet’in temel ilkeleri doğrultusunda siyasi yaşamını
şekillendirmeye çalışan bir grup üniversite öğrencisiyiz. Türkiye’nin siyasi
geleceği hakkında aynı kanaati taşıyıp CHP’de birleşmemiz ve kanaatlerimizi
ülke insanlarımıza yansıtma hedefinde olmamız bizleri inceayarsiyaset.blogspot.com ismi altında
birleşmeye ve ülkemizin birlik ve beraberliğini temel almak suretiyle CHP’ye
hizmet etmeye sürükledi.
2013 Temmuz ayında kendi
imkanlarımız dahilinde bloğumuzu kurduk ve derslerimizin ağırlığına rağmen
vaktimizi düzenleyerek kendi aramızda görev paylaşımı yaptık.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen
iktidarın gerçek yüzünü halkımıza tanıtma, Cumhuriyet Halk Partisi’nin dünü, bu
günü ve yarınını reel olarak insanlarımıza aşina kılma yönündeki hedefimize
devam ettik, üstelik ödün vermeksizin!
Siyasetin gerektirdiği ahlaki
anlayışı çalışmalarımızın desturu yaparak her türlü ağır eleştiri ve hatta
bazen itham ve çirkin sözlere göğüs gerdik. Defalarca bloğumuz kapatılmakla
tehdit edildi ve bizlere de vatan haini yaftası vuruldu ve defalarca youtube,
twitter ve facebook hesaplarımız kapatıldı.
Bunca sıkıntılara rağmen bir yılı
aşkın idare ettiğimiz bu blogun giderleri bizlerin gücü ötesine taştı ve
bizleri satışa çıkarmaya mecbur etti.
inceayarsiyaset.blogspot.com’un
Özel Bilgileri
Yönetici: Kemal Yıldırım
Takipçisi: 1453
Görüntüleme: 555799
Yüklediği fotoğraf: 5376
Yönetici: Hakan Çetin
Takipçisi: 85
Görüntüleme: 155262
Yüklediği fotoğraf: 2600
YouTube’deki abone sayısı: 193
İsrail'in Kanal 1 televizyonunda Erdoğan'ın "İsrail dölü" söylemini bir hakaret olarak kullandığını belirterek açıkça Antisemitizm yapıldığını vurguladı.
Kanal 1 Ana Haber sunucusu ve gazeteci Ayala Hason, kanalın dış haberler ve Arap -Türkiye Masası şefi Oded Granot'a dönerek "Erdoğan'ın aslında sertlikle tepki verdiği pek olağan değil aslında, ama belki şahsi bir sorunu vardır." diyerek dalga geçti.
Oded Granot ise "Sertlikle tepki vermez sözüne gülmeden duramayacağım." diye cevap verdi.
Tekrar söz alan Ayala Hason "Belki kendisinde bir şahsiyet sorunu vardır." diye ekledi.
Başbakanlık müşavirinin bir vatandaşı tekmelemesinin de değerlendirildiği programda ikili arasındaki görüşme şöyle devam etti:
O.G. "Evet bu olabilir çünkü O kendisini sultan sanıyor. Ve sigortaları çok çabuk atıyor. İşin bundan daha da ilginç olanı bu tavrı ve tepkileri onun popülaritesini azaltmadığıdır. Az önce sözünü ettiğimiz Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda benzer bir durum olsa da Rubi Rivlin'i durdurmaya çalışan büyük güç Erdoğan'ın karşısında yok.
Her ne kadar sigortaları çok çabuk atıyorsa da ve de bugün kullandığı ifadelere resmen rezalet bile diyebilirim, resmen Müslüman kardeşlerin adamı ve açıkça Antisemit, Anti-İsrail -ki ikisi de aynı şeydir- ifadelerdir. 'İsrail Dölü' ifadesi kullanmış olması onu Antisemit olmaktan kurtarmıyor, çünkü bu aynı zamanda 'Yahudi Dölü' anlamına geldiğini Türkçe bilen herkes anlıyor.
Bütün sorunlar ile, hatta Türkiye'yi demokrasiden uzaklaştırıyor olması ile, ifade özgürlüğünü engelliyor, Twitter'i kapattırıyor, Youtube'u kapattırıyor... Daha ...
A.H. "Yanındakiler halkı tekmeliyor."
O.G: "Ve Basına talimat vererek Yahudiler'le ilgili hakareti yayınlamamalarını istemekle birlikte 10 Ağustos'ta Cumhurbaşkanı seçilmesi için oldukça iyi bir şansı olduğunu söyleyebilirim. Hem de bugünkü gibi bir Cumhurbaşkanı değil Obama gibi bir başkan olma amacındadır.
Bunu anlamamız lazım ki bu stil ile yaşamasını öğrenmemiz gerekecektir. Çünkü Türkiye'de bizim sevmediğimiz ve anlayamayacağımız bu yaşam tarzını seven ve beğenen önemli bir kitle olduğunu görmemiz lazım."
A.H. "Herhalde ekonomi konusunda başarılı olduğu için olsa gerek."
O.G. "Biliyor musun bazı ülkelerde diktatörler, demokratik ülkelerdekine karşın ne istediklerini biliyorlarmış gibi görünürler, ancak ne kadar doğrudur sorgulamak gerekir."
A.H. "Şimdi de hazırlamış olduğumuz filmi seyredelim, diktatörler konusunda ise müşterek olan bir noktayı da atlamayayım ''Bıyıklar''..."
Bu konuşmadan sonra devreye giren Soma filmindeki son cümle ise şöyle:
"Erdoğan'ın ifadeleri ve halka karşı tutumu halkı tekrardan sokaklara döndürdü."
A.H. "Oded bu konuda ekleyeceğin Bıyıklı adam için diyeceğin ne var?"
http://www.odatv.com/n.php?n=israil-dolu-sozlerine-israil-ne-dedi-1705141200
İsrailli kaynaklar, Binyamin Netanyahu'nun Japonya'dan dönmesinin ardından İsrail-Türkiye anlaşmasının tamamlanacağını iddia etti.
(soL - Dış Haberler) Jerusalem Post'un haberine göre, İsrailli bir diplomatik kaynak, Türkiye ile anlaşmanın tamamlanması için Başbakan Binyamin Netanyahu'nun Japonya'dan dönmesini beklediklerini söyledi.
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, iki ülke arasındaki görüşmelerin ciddi bir aşamaya geldiğini ve sorunların büyük ölçüde çözüldüğünü söylemişti.
Türkiye'nin ilişkilerin "normalleşmesi" için öne sürdüğü üç şarttan ikisi kabul edilmiş durumda. Bu şartlar İsrail'in özür dilemesi, Mavi Marmara'da katledilen Türk vatandaşlarının ailelerine tazminat ödenmesi ve Gazze ablukasının kaldırılmasıydı. Gazze ablukasının kaldırılması konusunda, Türkiye'den gidecek yardımların bölgeye girişinin şartları görüşülüyor. Ailelere ödenecek tazminatın ise 21 milyon dolar civarında olacağı tahmin ediliyor.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/israil-turkiye-anlasmasi-cok-yakinda-haberi-92284
Gazeteci Ömer Ödemiş’in Suriye Şam Cezaevi’ndeki cihatçılarla yaptığı röportajlar devam ediyor…Ödemiş’e konuşan Suriye Cezaevi’ndeki cihatçı Ahmet Nadir Eldij, “Silahları Reyhanlı'da bir çiflikte teslim alıp, Suriye'ye getiriyordum. Türkiye sınırları açmıştı zaten.” şeklinde çarpıcı açıklamalarda bulundu.
(İLK İKİ RÖPORTAJI OKUMAK İÇİN LÜTFEN BÖLÜMLERİ TIKLAYIN: 1. BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYIN - 2. BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYIN)
AHMET NADİR ELDİJ
İdlib’li. 26 Yaşında. 15 ay önce Suriye güvenlik güçlerince yapılan bir operasyonda yakalanmış. Şimdi Şam Mezze tutukevinde yatıyor. Türkiye’den Suriye’ye yüzlerce silah ve bomba taşımış. Onlarca kez Türkiye’ye yasal olmayan yollardan Türkiye’ye girip çıkmış. Kimse ona ne yapıyorsun ne getirip götürüyorsun dememiş. Sınırların kevgire döndüğü Türkiye’den bir başka halkın katledilmesi için tonlarca mühimmatın temin edilmesine ve sınırdan çıkarılmasına göz yumulmuş. Ahmed Nadir Eldij kendi devletine karşı silahlı çetelerle birlikte savaş vermiş birisi. Onunla Mezze cezaevinde, Suriye devletinin verdiği izinle görüştüm.
TÜRKİYE'YE SİLAH GETİRMEK İÇİN SIK SIK GİRİP ÇIKTIM
ÖMER ÖDEMİŞ; Merhaba Ahmet Ben Türkiye’den gazeteci Ömer Ödemiş. Sen sıklıkla Türkiye’ye gidip gelmişsin. Ne zaman gittin, neden, kimlerle görüştün?
Ahmet: Ben daha önce orada çalışıyordum. Suriye de çatışmalar başlayınca bu kez silah getirmek için gittim.
Ö.Ö; Silahları ne için getirecektin?
Ahmet; Suriye’ye geçirmek için. Buraya getirip Abdurrahman Ceydan’a teslim ediyordum. Kendisi Cind el Tevhit isimli küçük bir tugay kurmuştu. Ama asıl amacı maddi idi. Para için yapıyordu.
Ö.Ö: Kaç kez gittin Türkiye’ye, yasal mı gittin, hangi kapıdan girdin, silahları nasıl getirdin?
Ahmed: Olaylar sırasında iki kez yasal olarak gittim. Sonra da birçok kez kaçak olarak gittim. Bir kez Kilis kapısından girdim ama çoğunlukla Reyhanlı kapısından girdim. Kilis’te bir Mısırlı vardı, onu getirmek için girdim.
"CUMA DEMİR AKP'Lİ OLDUĞU İÇİN SİLAH İŞİNİ RAHATÇA YAPIYORDU"
Ö.Ö: Reyhanlı’ya kimin yanına gidiyordun, silahları kimden alıyordun?
Ahmed: Reyhanlı’da Cuma Demir ve kardeşi Ahmet Demir ile buluşuyordum. Silanları onlardan alıyordum. Bunlar Türk vatandaşları, Reyhanlılı. Abdurrahman ile aralarındaki ilişkiyi bilmiyorum. Silahları nereden alıp, bana veriyordu, ne karşılığında veriyordu, ben bilmiyorum. Ben sadece bana verilen silahları taşıyordum. Abdurrahman Cuma Demir ile önce ikamet için görüştü. Ben götürdüm. Cuma Demir AKP olduğu için bunu rahat yapabilecekti. Yaptı da. Sonrasında aralarında böyle bir ilişki gelişti ve bana bilgi vermediler.
"AKP'Lİ DEMİR SİLAH TEMİN EDİP PARA İLE VERİYORDU"
Ö.Ö; Cuma Demir AKP’li miydi?
Ahmed; Evet, AKP’ydi. Cuma Demir silah temin edip, para ile Abdurrahman Ceydan’a veriyordu. Ben görmedim ama Abdurrahman öyle diyordu.
Ö.Ö: Ne tür silahlar aldın ondan, ne kadar aldın?
Ahmed: Her seferde 3 ya da 4 adet Bikisi, 15-20 adet Rus yapımı Kalaşnikof ve çok miktarda mermi ve mühimmat getirdim. Sık sık gidip geliyordum.
"CUMA'NIN BİR ÇİFTLİĞİ VAR SİLAHLAR ORADA DURUYOR"
Ö.Ö: Tüm bu silahları nasıl geçiriyordun Suriye’ye, Türkiye’de sana kimse karışmıyor muydu?
Ahmed: İdlibin Sermin bölgesinden Abu Muhammed Sermini diye birisi vardı. Geçiş işini o yapıyordu. Cuma sınıra kadar kendisi getiriyordu, Abu Muhammed’de sınırdan karşılayıp, Suriye tarafına geçiriyordu. Cuma’nın bir çiftliği var. Silahlar orada duruyordu. Çiftlikten sınıra kadar hep Cuma getirdi.
Ö.Ö: Çiftlikte başka neler vardı, neler gördün?
Ahmed: Havan vardı, docka vardı, çokça Kalaşnikof vardı, docka tabanı yapıyorlardı. Aynı zaman da patlayıcı yüklü araçlar imal ediliyordu.
AKP'Lİ DEMİR TÜRKİYE'DE BOMBA YÜKLÜ ARAÇLAR İMAL EDİP SURİYE'YE GÖNDERİYOR
Ö.Ö: Yani patlatmak üzere araba mı hazırlıyorlar?
Ahmed: Evet sürekli yapıyorlardı. Ben Suriye’ye 4 tanesini soktum.. Ama sürekli yapıyorlardı. Plakasız özel araçlar yapıyorlar. 3 tekerlekli küçük arabalarda yapıyorlar. Haciz noktalarına uzaktan gönderip patlatıyorlar. Uzaktan kumandalı araçlar bunlar. 60 km hızla kontrol noktalarına gönderilip, patlatılıyor.
"TÜRK ASKERİ SINIRLARI AÇTI. KARŞILIKLI ANLAŞMA VAR KİMSE KARIŞMIYOR"
Ö.Ö: Peki bu kadar şey, Türkiye’den götürdün, gelip gittin, Türkiye’den hiç kimse sana ne yapıyorsun demedi mi?
Ahmed: Bir anlaşma vardı. Karışmıyorlardı. Cuma onlarla anlaşmıştı. Türk askeri zaten sınırları açtı. Raht girip çıkalım diye. Onun için benim elimde ne var ne yok diye bakmazlardı hiç. Silahları geçirirken de Asker geliyordu, ama Cuma gidip konuşuyordu, nasıl yapıyordu bilmiyordum ama anlaşıyordu. Onlarda bizi bırakıyordu. Cuma her şeyi çözüyordu.
Ö.Ö: Suriye’ye getirdiğin silahları kime teslim ediyordun?
Ahmed: Abu Suhayb’e. Iraklı bu. 2003 Irak savaşından sonra buraya geldi. Yerleşti. Abdurrahman’ın ekibine katıldı.
Ö.Ö: Sen bu işi neden yapıyordur?
Ahmed: Ben liseyi bitirdim, üniversiteye gidemedim. Para için bu işleri yaptım. Onlar bana, beni özel bir üniversiteye girdireceklerini söylediler. Ben cihat için yapmadım.
"BU İŞLERİ NASIL YAPIYORSUNUZ? BİZ AKP'LİYİZ SORUN DEĞİL"
Ö.Ö: Peki bu Cuma Demir AKP’li mi?
Ahmed: Babası ve kendisi AKP’li. Bunlar çiftlik kurmak için hayvancılık kredisi aldılar. Sordum nasıl yaptınız diye. Bana anlattılar, ‘biz AKP’liyiz, sorun değil’ dediler.
Ö.Ö: Ahmed tüm bu yaptıklarından dolayı pişman mısın?
Ahmed; Ben onların ne yalancı olduğunu anladım ve onlardan ayrıldım. Sonra da yakalandım…
http://www.odatv.com/n.php?n=bize-silahi-veren-akpli-0705141200
Moskova yönetimi, NATO’nun askeri varlığını artırma tehdidine Karadeniz’e yığınak yaparak cevap verecek.
(soL - Dış Haberler) NATO ile bilek güreşine tutuşan Rusya, Karadeniz’deki filosunu güçlendirme kararı aldığını açıkladı. Savunma Bakanı Sergey Şoygu, yeni denizaltı ve savaş gemileriyle Karadeniz donanmasını takviye edeceklerini söyledi. Ukrayna’da yaşanan kriz ve Kırım’ın Rusya Federasyonu’na katılma kararının ardından NATO, Rusya sınırına yığınak yapma kararı almıştı. Bu kararın ilk yansımasıysa Karadeniz’e ABD ve Fransız savaş gemilerinin “tatbikat” gerekçesiyle girmesi olmuş, Moskova yönetimi Türkiye’yi Montrö Sözleşmesi’ni ihlal etmekle suçlamıştı.
NATO ayrıca Letonya, Litvanya, Polonya ve Estonya’daki varlığını da artırma kararı aldı. Dün 6 bin kişilik bir NATO gücü Estonya’da “Bahar Fırtınası” adlı tatbikata başladı. 23 Mayıs’a kadar sürmesi beklenen tatbikatta piyade birliklerinin savaş kapasiteleri ve müttefik güçler arasındaki eşgüdüm test edilecek. 2003 yılından bu yana her yıl düzenlenen tatbikatta ilk kez Fransız bir siber savaş timi de yer alıyor.
ABD ordusu Pasifik bölgesinde de Rus savaş uçakları ve gemilerinin faaliyetlerinin tırmanışa geçtiğini bildirdi. ABD’li General Herbert Carlisle, Guam ve Kaliforniya açıklarında Rus uçaklarının tespit edildiğini söyledi. NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı ABD’li General Philip Breedlove da Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeden, ülkenin doğusundaki karmaşayı tırmandırabileceğini söyledi. Kırım’da gördüklerinin doğu Ukrayna’da da tekrarlandığını iddia eden Breedlove “Konvansiyonel olmayan güçlerle karışıklığı tırmandırıyorlar” dedi.
Öte yandan Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, ABD’yle 1991 yılında imzalanan ve 2010 yılında yenilenen Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması’ndan çekilmeyeceklerini söyledi.
Sovyetler Birliği’ni karalamak suç oldu
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İkinci Dünya Savaşı döneminde Nazi suçlarını yok saymayı ve Sovyetler Birliği’nin rolünü tahrif etmeyi suç sayan bir yasa değişikliğini imzaladı. Yeni yasaya göre bu suçu işleyenler beş yıla kadar hapis cezasıyla yargılanacak.
Pazartesi günü Rusya, Ukrayna’yı “Nazizmi yüceltmekle” suçlamıştı. Ayrıca Rusya’daki batı yanlısı siyasetçiler veya yazarlar, sıklıkla Sovyetler Birliği’nin Nazizme karşı direnişini hedef alıyor. Geçtiğimiz yıl özel Dozhd televizyonunun, İkinci Dünya Savaşı’nda 872 gün boyunca Nazi ordularınca kuşatma altına alınan Leningrad’la ilgili anketi tepki çekmiş ve yayından kaldırılmıştı. Ankette “Leningrad Nazilere teslim edilseydi daha fazla can kurtarılmaz mıydı?” sorusu yöneltilmişti.
Öte yandan Putin, Ukrayna krizini “objektif olarak yansıttıkları” gerekçesiyle 300 gazeteciye madalya verilmesi emrini verdi.
Ukrayna seçimlerine kilitlendiler
Avrupa Birliği, ABD ve Rusya arasında Ukrayna’da 25 Mayıs’ta yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimleri tartışma konusu olmaya devam ediyor.
Pazartesi günü Ukraynalı mevkidaşı Andriy Deşçitsya ile görüşen Rusya Dışışleri Bakanı Sergey Lavrov, “Kiev yönetimi halkına karşı orduyu kullanırken, seçimlerden bahsetmek sıradışı” dedi. Bu açıklamanın ardından Kiev de Almanya’nın yeni bir müzakere önerisine “Rusya seçimleri desteklerse” katılacağını duyurdu.
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande da dün yaptığı açıklamada, “Ukrayna’da seçimler yapılmazsa, kaos çıkabilir ve içsavaş tehlikesi doğabilir” tehdidinde bulundu. Hollande “Seçimlere izin vermek Rusya’nın da çıkarına” dedi. Avrupalı Dışişleri Bakanları’nın Viyana buluşmasından da 25 Mayıs seçimlerine tam destek çıkması bekleniyor.
Kiev yönetimi Ukrayna’nın doğusundaki Rusya yanlılarına yönelik saldırılarını sürdürüyor. Dün İçişleri Bakanlığı Slavyansk’taki operasyonlarda 30 Rusya yanlısı ve dört askerin yaşamını yitirdiğini açıkladı. Rusya yanlıları Ukrayna ordusuna ait bir helikopteri daha düşürdü.
Kiev, Rusya yanlılarının faal olduğu liman kenti Odessa’ya da ırkçılardan oluşan Ulusal Muhafız birliği gönderdi.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/rusya-karadenize-yiginak-yapacak-haberi-92074
The New York Times'ın yayın kurulu tarafından kaleme alınan
ve "Bırakın Erdoğan kendi kavgasını kendisi versin" başlığı ile
yayınlanan makalede, ABD'nin Fethullah Gülen'i Türkiye'ye iade etmesi
için yeterli yasal dayanak bulunmadığını savunuldu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Fethullah Gülen arasındaki işbirliğinin süreç içerisinde sert bir iktidar kavgasına dönüştüğü belirtilen başyazıda, "Erdoğan şimdi, Gülen'in iadesini isteyeceği yönünde tehditlerde bulunarak ABD'yi de tartışmanın içine çekmeye çalışıyor. Eğer Erdoğan dediklerini yapar ve resmi bir iade isteğinde bulunursa, yasalara göre Amerikan hükümeti isteği değerlendirmek zorunda. Ancak tehdit şu an, yasanın ve Türkiye'nin ABD ile ittifakının siyasi hesaplar için suiistimal edilmesi yönünde ahmakça ve gülünç bir girişim olarak duruyor" görüşüne yer verildi.
ABD'li uzmanlara göre, olası bir iade talebinin yasal dayanağı olmadığını belirten The New York Times, başyazıda "Çünkü ABD'de kalıcı oturma izni olan ve 1997'den bu yana Pennsylvania'da yaşayan Gülen hakkında hiçbir yasal suçlama ya da dava bulunmuyor. Gülen, laik hükümeti devirmeye yönelik suçlamaların ardından 1990'larda Türkiye'den ayrıldı ve hakkındaki suçlamaları reddetti; bu suçlamalar, Erdoğan iktidara geldiğinde düşürüldü. Fethullah Gülen'in, yargı, polis ve medyada yer alan müritleri aracılığıyla Türkiye'de geniş bir etki alanı var. Ancak bu ilişkileri Erdoğan ve çevresine karşı yolsuzluk soruşturmaları yürütmeleri için yönlendirdiği iddiasını reddediyor" denildi.
ABD'nin, iade isteğine olur demesi içi söz konusu kişinin her iki ülkenin yargı sistemlerince tanınan bir suçla suçlanması ve o kişinin, söz konusu suçu işlediği yönünde sağlam bir kanı oluşması gerektiği belirtilen başyazıda, "Gülen konusunda bu koşullar oluşmuş gibi görünmüyor. Washington Gülen'i tehdit olarak görmüyor; öyle olsaydı ülkede kalmaya devam etmiş olamazdı. Obama yönetimi şimdiye kadar, Türkiye'yle ciddi ve gereksiz yeni gerilimler yaratmaya sahip olan konu hakkında kamuoyu önünde yorum yapmaktan kaçındı. İade yasasını siyasi gerekçelerle kullanmak, yasanın kötüye kullanılması anlamına gelecektir. Erdoğan kendi siyasi kavgalarını kendisi vermeli" görüşüne yer verildi. (DHA)
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/nyt-gulene-arka-cikti-birakin-erdogan-kendi-kavgasini-versin-haberi-91876
Fethullah
Gülen'in ABD'den iadesini istenirse yanıt ne olur? Erdoğan'ın
açıklamaları Gülen'i ABD'de zor duruma düşürecek mi? Milliyet yazarından
çarpıcı iddialar...
Başbakan Erdoğan, ABD'den Fethullah Gülen'in iadesini isteyeceğini açıklarken olası bir iade talebinin nasıl yanıtlanacağı sorusu da çarpıcı yorumlara konu oluyor. Milliyet gazetesinin ABD'yi yakından takip eden isimlerinden olan Aslı Aydıntaşbaş olası bir iade talebinin yol açacağı sonuçları kaleme aldı.
HÜKÜMETİN İADE HAMLESİ TERS TEPECEK!
Aydıntaşbaş, Erdoğan'ın cemaate dönük söyleminin Batı'da hiç bir karşılık bulmadığını vurgularken amaçlanan sonucun aksine Batı'nın gözünde cemaate "zulüm gören azınlık" ünvanı verdiğini yazdı. Erdoğan'ın üslubu sonucu Gülen'in ABD'deki varlığının artık daha sağlam hale geldiğini savunan Milliyet yazarı "ne mevcut ABD kanunları ne de Kongre, Obama veya daha sonraki yönetimlerin Fethullah Gülen’i sınır dışı etmesine izin vermez. Erdoğan yüklendiği sürece Gülen’in yeri sağlamdır.” diye yazdı. Aydıntaşbaş, iade talebinin Gülen'i ABD'nin gözünde Dalai Lama ya da Çin Komünist Partisi’nin yıllardır mücadele ettiği Falun Gong tarikatının lideri Li Hongzhi statüsüne taşıyabileceğini iddia etti.
İşte Ayrıntaşbaş'ın yazısındaki ilgili bölüm:
ABD GÜLEN CEMAATİNE NASIL BAKIYOR?
Konuyu bana aktaran ve Türk-Amerikan ilişkilerini yakından takip eden bir isim, Erdoğan, Abdullah Gül ve Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in art arda Fethullah Gülen konusunu gündeme getirmesini ”Farkında olmadan Fethullah Gülen’in reklamını yapıyorlar” diye yorumladı.
Çok doğru. Muhtemelen Boehner Washington’a gider gitmez Fethullah Gülen’in kim olduğunu sorup soruşturmuş, cevap olarak da ”Batılı eğitim tarzını savunan, Türkiye’de çok sayıda takipçisi olan ve Amerika’da da 100’den fazla okulu olan ılımlı Müslüman lider” gibisinden bir yanıt almıştır. Çünkü Amerikalılar açısından olayın en basite indirgenmiş hali budur.
Amerikalılar karmaşık denklemleri sevmezler. Bir defasında bir Kongre üyesine sorduğumda Gülen hareketini heyecanla ”Ben onlara Anti-Molla Müslümanlar diyorum” diye tanımlamıştı. Terörle ilişkisi var mı? Hayır. Silahlı mücadeleyi savunuyor mu? Hayır. Batı karşıtı mı? Hayır. Güçlü mü? Evet. Peki demokrasiden yana mı? Evet.
ANKARA'NIN TALEBİNİN WASHİNGTON'DA YANKI BULMASI MÜMKÜN DEĞİL
Hal böyleyken Ankara’nın Fethullah Gülen aleyhine başlattığı hukuki süreç ve iade talebinin Washington’da yankı bulması, mümkün değildir.
Peki ya Ankara Fethullah Gülen aleyhine “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçlamasıyla bir örgüt davası açar, bunu resmi kanallardan ABD Adalet Bakanlığı’na iletirse? Durum yine değişmez.
CEMAAT BATI GÖZÜNDE "ZULÜM GÖREN AZINLIK"
Hükümetin Gülen’i ”suçlu” ilan etmesi, tüm dünyanın bunu kabul edeceği anlamına gelmez.
Hatta tam tersine, Erdoğan’ın 17 Aralık sonrası Fethullah Gülen cemaatine yönelik başlattığı sert kampanya ve bürokrasideki tasfiye dalgası, Batı nezdinde bu hareketin ”persecuted minority” (zulüm gören azınlık) statüsü kazanmasına neden olacaktır.
ABD DİNİ VE SİYASİ ÖZGÜRLÜKLERDE HASSASTIR
”Amerika’yı az çok tanıyanlar, bu ülkenin Avrupa’daki siyasi baskılardan kaçan dindarlar ve din adamları tarafından kurulduğunu bilir. Bu yüzden de dini ve siyasi özgürlükler konusunda hassastır Amerikan siyaseti.
ERDOĞAN'IN ÜSLUBU GÜLEN'İN ABD'DEKİ YERİNİ SAĞLAMLAŞTIRDI!
Erdoğan’ın Gülen’e yönelik üslubu ve başlattığı adli süreç, bırakın Hoca’nın ABD’deki varlığını zora sokmayı, tam tersine sağlamlaştırmıştır. Erdoğan’ın meydanlarda cemaate yönelik tehditkâr üslubu ve cemaatin liderinin iadesini istemesi, Gülen’i Amerikalıların gözünde otomatik olarak Dalai Lama ya da Çin Komünist Partisi’nin yıllardır mücadele ettiği Falun Gong tarikatının lideri Li Hongzhi statüsünde uluslararası bir mağdura dönüştürme potansiyelini taşıyor. Böyle bir taarruz karşısında ne mevcut ABD kanunları ne de Kongre, Obama veya daha sonraki yönetimlerin Fethullah Gülen’i sınır dışı etmesine izin vermez. Erdoğan yüklendiği sürece Gülen’in yeri sağlamdır.”
Dünya çapında kültür
oluşturma sahasına dikkat edildiği zaman Batının, özellikle Amerika ve
İngiltere devletinin Yahudilerin mali ve insani sermayesiyle beslenerek gerek
kendi gerekse diğer milletler arasında yaymak istedikleri bir takım özel
şeylerin propagandasını yaparak yaygınlaştırmak istediklerini göreceğiz ki;
Batı’nın şiddetle ilgi ve alaka konusu yaptığı “Eşcinsellik”in kültür haline
getirilmesi bunlardan birisidir.
Söz konusu
sistemlerin eşcinselleri savunmalarına (psikolojik açıdan doğal ve insani
eğilimlere duçar olup kendi dengesini yitirmiş ve psikolojik tedaviye ihtiyacı
olan fertler unvanıyla) insan hakları savunucuları açısından bakılmasa bile
yine de çeşitli toplumlar arasında bu fertler ve fertlerin sayısıyla bunlara
yapılan mali, siyasi ve toplumsal desteklerin çokluğunda hiçbir uyumun
olmadığını göreceğiz. Örneğin İngiltere toplumunun yüzde bir buçuğunu
eşcinseller oluşturur ve yüzdelik açısından son derece küçük bir cemiyetin
resmi olarak tanınmasında harcanan geniş çaplı paralarla ülkenin siyasi ve
toplumsal akımları arasında hiçbir münasebet yoktur.
Türkiye’de de Harun
Yahya olarak tanınan Adnan Oktar gibi şahıslar insani olmayan bu düşüncenin
propagandasını yapmaktadırlar.
Bu noktaya dikkatle
Adnan Oktar’ın böylesine mezhepsel kural tanımaz unvanıyla eşcinsellik akımına
duyduğu ilgi ve alaka onun sanal âleme yansıttığı davranışlarında görülmesi son
derece ilginçtir.
Şimdi sorulması
gerekir ki geçmişten bu güne asırlardır parlak dini geçmişi olan Türkiye gibi
bir ülkede bu gibi şahsiyetlerin eşcinsellik akımıyla mı uğraşmaları gerekir?
Bu tür akımların
propaganda yapılması kararının Türkiye mason locaları tarafından alındığı ve bu
locaların Yahudi Oligarşisi’yle birebir ilişkilerinin sonucu olduğunda hiçbir
şüphe yoktur.
İngiliz Gazeteci Yazar Patrick Cockburn, Independent on Sunday Gazetesinde yayınlanan makalesinde; ABD istihbarat teşkilatı CIA, İngiliz İstihbarat Teşkilatı MI 6 ve Türkiye’deki Tayyip Erdoğan hükümetinin bir plan üzerinde anlaştığını öne sürdü.
Cockburn, planda Libya’da Kaddafi yönetimine ait silahların Türkiye’ye taşınması ve Türkiye toprakları üzerinden Suriye’deki ‘silahlı gruplara’ aktarılmasının öngörüldüğünü iddia etti.
İngiliz Gazeteci Yazar Patrick Cockburn “MI 6, CIA ve Türkiye’nin Suriye’deki Kurnaz Oyunları” başlığı altında yayımlanan makalesinde; ideoloji ve yöntemlerinde El-Kaide terör örgütüne benzeyen radikallerin “Suriye’deki muhalefete” hakim olmalarına rağmen ABD dışişleri bakanı ve Birleşmiş Milletlerdeki büyükelçisinin Suriye’deki “silahlı gruplara” daha fazla destek sağlanması amacıyla yoğun çabalar ve baskılar uyguladıklarına dikkat çekti.
Cockburn Türkiye’deki Erdoğan hükümetinin askeri ve lojistik desteği ile Lazkiye kırsalının kuzeyi Keseb Bölgesine yapılan hırçın saldırının Çeçenli ve Faslı, oldukça tehlikeli radikallerin komutasında yapıldığını iddia etti.
ABD idaresinin Suriye’deki “silahlılara” askeri ve lojistik desteğini mümkün olduğunca gizli tutmaya çalıştığına dikkat çeken Cockburn, dolayısıyla Amerikalı ünlü Gazeteci Seymour Hersh’in London Review of Books Dergisinde yayınladığı ve “Erdoğan hükümetinin radikallerin Suriye’de kimyasal silah kullanmalarında parmağı olduğunu kanıtlayan” raporun ABD idaresi için kırmızıçizgi teşkil ettiğini ifade etti.
İngiliz Gazeteci Cockburn; ABD, İngiltere ve Türkiye’nin koordinasyonu ile hazırlanan planda Libya’da Kaddafi yönetimine ait silahların Türkiye’ye taşınması ve Türkiye toprakları üzerinden Suriye'deki “silahlı gruplara” aktarılmasının öngörüldüğünü öne sürdü.
Plan belgelerinin 2012 yılının başlarında “ABD Başkanı Barack Obama ve Başbakan Erdoğan’ın yanı sıra Suudi Arabistanlı ve Katarlı yetkililer arasında bir anlaşmanın olduğunu” gösterdiğine dikkat çeken Cockburn, anlaşmada Libya’daki silahların finansına ilaveten hayali şirketler kurma üzerine odaklanıldığını iddia etti.
Avustralyalı olduğu iddia edilen şirketlerde ABD ordusunda eski askerlerin görevlendirildiğine işaret ederek, bunların Libya’dan Kaddafi silahlarını Türkiye'ye ve oradan da Suriye'deki ‘silahlılara’ aktarma işini üstlendiklerini öne sürdü.
http://www.odatv.com/n.php?n=erdogan-abd-ve-ingiltere-ile-anlasti-kaddafinin-silahlari-suriyeye-tasiniyor-1404141200
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad Suriye'de üç
senedir devam eden iç savaşın dönüm noktasında olduğunu belirterek,
rejimin üstünlüğü sağladığını söyledi.
Suriye askerlerinin son birkaç aydır Lübnan sınırındaki muhaliflerin elindeki bölgelerde kontrolü sağladığı yönünde haberler geliyor.
Şam Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada Esad, Suriye'deki iç savaşın şu an dönüm noktasında olduğunu söyledi.
"Terörizme karşı savaş" olarak nitelendirdiği mücadelede Suriye ordusunun üstün olduğunu açıkladı.
BBC Türkçe'nin haberine göre, Geçtiğimiz aylarda kuzey-güney ana yolunda kontrolü ele geçiren Suriye ordusu muhalifler ve ana ikmal noktası ile arasındaki bağlantıyı kesmişti.
Esad'ın devlet başkanlığı seçimlerinde üçüncü kez adaylığını önümüzdeki günlerde açıklaması bekleniyor.
BBC'nin kıdemli dış politika editörü Lyse Doucet'e göre Batı ve Arap ülkelerinin desteklediği muhalefetin çağrısına karşın Esad'ın açıklamaları görevini bırakmaya niyeti olmadığını gösteriyor.
Öte yandan insan hakları gruplarına göre Suriye hava kuvvetleri Şam yakınlarında dün akşam saatlerinde hava saldırısı gerçekleştirdi.
Muhalifler, Duma’daki saldırılar sonrasında 20 kişinin öldüğünü söylüyor.
Suriye resmi haber ajansına göre ise Şam merkezine yönelik gerçekleştirilen hava topu saldırısında bir kişi öldü 20 kişi ise yaralandı.
http://www.odatv.com/n.php?n=esaddan-flas-savas-aciklamasi-1404141200
Google'ın harita hizmeti veren Maps uygulaması, Kırım'ı Rusya'ya hediye etti.
Google'ın bütün harita hizmeti veren versiyonlarında Kırım'ı 'tartışmalı sınır' anlamına gelen kesik çizgilerle gösteren Google Maps, sitenin Rusya sürümünde ise kesiksiz düz çizgi kullanmaya başladı. Kırım, haritanın son versiyonunda Ukrayna'nın değil Rusya'nın bir parçası olarak görüntülenmesine rağmen Google bu cömertliği (!) Gürcistan'dan tek taraflı olarak ayrılan Abhazya için uygulamadı. Haritanın bütün versiyonlarında Abhazya halen 'kesik çizgili' yani tartışmalı bölge olarak görünüyor.
İran Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral
Emir Hacizade, İran istediği için Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın
iktidarda kalabildiğini söyledi.
Yarı resmi Fars Haber Ajansı’nın haberine göre, şehitleri anmak için başkent Tahran’da düzenlenen bir törene katılan Tuğgeneral Hacizade, "Dünyadaki 86 ülke Beşar Esad’ın gitmesini ve Suriye yönetiminin değişmesini istedi, ancak İran’ın düşüncesi bu yönde olmadığından onlar yenilgiye uğradı" dedi.
http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/iddiali-aciklama-biz-istedik-esad-kaldi-h25800.html
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Nükleer Yayılmanın Önlenmesi ve Silahsızlanma Girişimi (NPDI) sekizinci bakanlar toplantısı için Japonya’nın Hiroşima kentine gitti.
Ahmet Davutoğlu, bakanlar toplantısı öncesinde II. Dünya savaşı sırasında atom bombası atılan Hiroşima kentindeki müzeyi ziyaret etti ve atom bombasının düştüğü yerdeki anıtta yapılan törene katıldı.
Peki Davutoğlu neden atom bombasıyla 200 binin üstünde insanın öldüğü Hiroşima’daki törenlere şimdi katıldı?
Ya da soruyu şöyle soralım; Davutoğlu dünya devletlerine bu törene katılarak ne mesajı yolladı?
Geçen hafta Pulitzer ödüllü ABD’li gazeteci Seymour Hersh’ın Suriye’deki kimyasal saldırıya ilişkin kaleme aldığı yazı tüm dünyada geniş yankı uyandırdı.
Makalesini Amerikan istihbarat yetkililerinin ifadelerine ve istihbarat belgelerine dayandırdığını belirten Hersh, Suriye’de binlerce insanın ölümüne neden olan kimyasal saldırıyı Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve jandarmanın bilgisi dahilinde El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi tarafından gerçekleştirildiği iddia ediliyor.
Yani 'saldırıyı Türkiye organize etti' diyor.
Hersh’ün, London Review of Books da yayınlanan makalesi sonrasında tüm dünyada ve Türkiye’de bu makale tartışılmaya devam ediliyor.
İşte böyle bir dönemde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, atom bombasının atıldığı Hiroşima’daki müzeyi ve anıtı ziyaret etmesi dikkat çekti.
Siyaset kulislerinde bu ziyaret ,Türkiye’nin ‘Suriye’deki kimyasal silah saldırısını organize etti’ şeklindeki algıyı değiştirme çabası olarak yorumlandı.
http://www.odatv.com/n.php?n=davutoglu-o-kentteki-hangi-torene-katildi-1204141200
Robert Fisk, ABD ve Türkiye'nin birbirine çok güvendiğini ve Tayyip
Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu'nun Uluslararası Adalet Divanı'nda
yargılanmalarına izin verilmeyeceğini söyledi.
Ortadoğu Uzmanı ve The Independent Gazetesi Yazarı Robert Fisk, BirGün gazetesine konuştu. Gazeteci Robert Fisk, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Suriye devletine karşı savaşan teröristlere uluslararası hukuka aykırı biçimde destek vermesi yüzünden uluslarası savaş suçlusu sayılması gerektiği konusu üzerinde açıklamalarda bulundu.
Robert Fisk, Batı'nın müttefiklerinin Batı tarafından savaşı kazanan şeklinde tanımlandığını ve Lahey'deki Uluslarası Adalet Divanı'na savaşı kazananların değil, kaybedenlerin çıkarıldığını söyledi. Bu sözlerin ardından Fisk, Tayyip Erdoğan hakkında şunları söyledi: "Erdoğan'a gelirsek, o bu mahkemeye çıkması için gerçek nedenler olsa bile asla çıkmayacaktır."
'Kesep'in kaynağı Türkiye'
Robert Fisk, Seymour Hersh'ün Suriye'nin Kesep kentinde muhalif teröristlerin düzenlediği kimyasal silahlı saldırının Tayyip Erdoğan'ın bilgisi dahilinde ve MİT tarafından yapıldığına yönelik yazısına destek vermesi hakkında da konuştu. Fisk, "Durum şu, hangi etkenler üzerine konuştuğunuz önemli. Mesela Keseb'deki saldırı üzerine konuşuyorsak, muhaliflerin Keseb'e saldırabilmesi mümkün değil, burası Lazkiye'nin kuzeyine, Ürdün'e ve Irak'a çok uzak. Yani açıkça saldırının kaynağı Türkiye sınır bölgesinden geliyor. Ve bunlar Türkiye tarafından desteklenen muhalifler. Yazımda Seymour Hersh'ün son makalesine gönderme yaptım; çünkü bu makale çok manalı" ifadelerini kullandı.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/37938-robert-fisk-abd-erdogani-laheye-cikartmaz.html
Gülen Örgütünün, Amerika'daki yabancı diplomatlara gönderdiği iddia
edilen mektup ortaya çıktı. Gülen'in fahri başkanı olduğu Barış Adaları
Enstitüsü tarafından gönderilen mektupta, yolsuzluk operasyonları
sonrası hükümetin uygulamaları şikayet ediliyor.
Fethullah Gülen'in fahri başkanı olduğu Barış Adaları Enstitüsü'nün, Amerika'daki yabancı ülke temsilcilerine gönderdiği iddia edilen mektup ortaya çıktı.
AKP iktidarına yakınlığıyla bilinen bazı gazeteler, ABD'deki tüm diplomatlara gönderildiği iddia edilen mektubu gazetelerde yayımladı. Türkiye'nin ABD'ye şikayet edildiği mektupta, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasından sonraki uygulamalara yer verildi.
Barış Adaları Enstitüsü'nün direktörü Mehmet Kılıç imzası taşıyan mektupta, Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında yolsuzluk soruşturması açıldığı belirtildi.
Soruşturmanın hukuk, ifade ve basın özgürlüğünün zarar görmesine neden olduğu vurgulanan mektupta, "90 yaşındaki Türkiye demokrasisi büyük bir krizle karşı karşıya" ifadesi yer aldı.
http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/fethullah-gulenin-mektubu-ortaya-cikti-h25638.html
Türkiye'ye tehditler savuran IŞİD lideri Ebu Bekir Bağdadi, büyük tepki toplayacak cümleler kullandı.
LONDRA – Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) Lideri Ebu Bekir Bağdadi,
Türkiye’yi tehdit etti. Bağdadi, “Çok geç kalmadan Erdoğan bize bağlılık
yemini etsin” dedi.
Merkezi Londra’da bulunan El Kudüs Gazetesinin haberine göre, Irak Şam İslam Devleti (IŞID) Lideri Ebu Bekir Bağdadi, tehdit içerikli bir çağrıda bulunarak, “Çok geç kalmadan Erdoğan bize bağlılık yemini etsin, çağrısında bulunuyorum” dedi.
Bağdadi, “Erdoğan’ın bu çağrımıza kulak vermemesi durumunda, Süleyman Şah Türbesindeki mezar taşları tahrip etmekle başlayacağız, Türk Asker’in eti lezzetlidir, Türk askeri öldürmek bizim için zevkli olacaktır. Vakit geçmeden uzattığımız eli Türkiye’nin boş çevirmeyeceğini umut ediyoruz, Suriye halkı için ön zafer olacaktır, zafere giden yolun buradan geçtiğine inanıyoruz” dedi.
El Bağdadi Suudi Arabistan’ı ve Katarı da tehdit etti. El Bağdadi, Suudi Arabistan ve Katar’ın Suriye politikasındaki tutumunu derhal değiştirmesini ve değiştirmemeleri durumunda sıranın kendilerine geleceğini söyledi. (ANKA)
Merkezi Londra’da bulunan El Kudüs Gazetesinin haberine göre, Irak Şam İslam Devleti (IŞID) Lideri Ebu Bekir Bağdadi, tehdit içerikli bir çağrıda bulunarak, “Çok geç kalmadan Erdoğan bize bağlılık yemini etsin, çağrısında bulunuyorum” dedi.
Bağdadi, “Erdoğan’ın bu çağrımıza kulak vermemesi durumunda, Süleyman Şah Türbesindeki mezar taşları tahrip etmekle başlayacağız, Türk Asker’in eti lezzetlidir, Türk askeri öldürmek bizim için zevkli olacaktır. Vakit geçmeden uzattığımız eli Türkiye’nin boş çevirmeyeceğini umut ediyoruz, Suriye halkı için ön zafer olacaktır, zafere giden yolun buradan geçtiğine inanıyoruz” dedi.
El Bağdadi Suudi Arabistan’ı ve Katarı da tehdit etti. El Bağdadi, Suudi Arabistan ve Katar’ın Suriye politikasındaki tutumunu derhal değiştirmesini ve değiştirmemeleri durumunda sıranın kendilerine geleceğini söyledi. (ANKA)
Pulitzer ödüllü ABD’li gazeteci Seymour Hersh,
"The Red Line and The Rat Line" (Kırmızı Hat ve Gizli Hat) adlı
makalesinde yer verdiği, geçen yıl Ağustos ayında Suriye’de düzenlenen
kimyasal saldırının arkasında Türkiye hükümetinin olduğu bilgisinin
arkasında duruyor
Pulitzer ödüllü ABD’li gazeteci Seymour Hersh, "The Red Line and The Rat
Line" (Kırmızı Hat ve Gizli Hat) adlı makalesinde yer verdiği, geçen
yıl Ağustos ayında Suriye’de düzenlenen kimyasal saldırının arkasında
Türkiye hükümetinin olduğu bilgisinin arkasında duruyor.
Amerikalı istihbarat yetkililerinin ifadeleri ve istihbarat belgelerine dayandırılan yazıda, saldırının Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve jandarmanın bilgisi dahilinde El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi tarafından gerçekleştirildiği iddia ediliyor
LRB’de (London Review of Books) yayımlanan haberdeki iddialara göre Türkiye’nin amacı, kimyasal silah kullanımını ‘kırmızı çizgisi’ olarak belirleyen ABD’yi, “Suriye’ye askeri harekât düzenlemeye zorlamaktı.”
BBC'ye konuşan Hersh'e göre, "Suriye'deki savaşın kazananı Beşar Esad olacak.
'Gizli hat'
Hersh'in makalesinde ayrıca, istihbarat raporuna dayandırılarak ‘The Rat Line’ (Gizli Hat) olarak tanımlanan hatta, Libya’daki silahların ve cephaneliğin ‘Türkiye üzerinden Suriye’deki cihatçı gruplara iletildiği’ öne sürülüyor.
Hersh’ün haberinde paylaştığı iddialara Beyaz Saray’dan kısa süre içinde yalanlama geldi.
Gazeteci İlhan Tanır’ın internet sitesinde aktarılan Beyaz Saray açıklamasında, “Bu haber sadece isimsiz kaynaklara dayanan bilgiler ışığında, 21 Ağustos’ta Suriye’de meydana gelen kimyasal silah saldırısı hakkında tamamen yanlış sonuçlara ulaşmaktadır” ifadeleri yer alıyor.
Açıklamaya göre, makale basılmadan önce Hersh’ün sorularına, iki istihbarat kurumunun yetkililerince verilen yanıtta ‘kimyasal silah saldırısından Esad rejiminin sorumlu olduğuna ABD ve müttefikleri tarafından toplanan istihbarat sayesinde ulaştıkları’ belirtildi.
Bülent Arınç: Külliyen yalan ve iftira
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da bir soru üzerine Hersh'ün iddiaları için "Külliyen yalan ve iftiradır. Bu konuda Dışişleri Bakanlığımızın bize gönderdiği bir not var. Kesinlikle doğru değil" dedi.
Arınç, Beyaz Saray'ın da yalanlamasına atıfta bulunup, "Hersh'ün daha evvelki yazılarını da biliyoruz. Tamamen kendi kanaatleri ve isimlerini açıklayamadığı kişilerden aldığı bilgi ve duyumlar olarak bunların kesinlikle bir bilgi ve fikir birikimi olmadığını herkes çok iyi biliyor" diye konuştu.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan gazeteci Seymour Hersh ise, ‘kanıtların yetersiz olduğu ve kaynakların isimsiz olması nedeniyle makalenin güvenilirliğine dair soru işaretleri olduğu' yönündeki eleştirilerine sert tepki göstererek şunları söyledi:
“Herkes zaten öyle der… Ben çok uzun zamandır bu işi yapıyorum. ABD’nin El Nusra gibi gruplar hakkında ne bilip ne bilmediğine dair sorular içeren ve 21 Ağustos’tan çok önce sarin gazı üretebilme kapasitelerine dair en az bir belgeye erişimim var.”
“Bu iddialar çok meşru iddialar. İnsanlar için ‘kaynakların isimsiz olması’ yapılabilecek en basit eleştiri. İsimlerini verirsem hepsi işini kaybeder. Herkes istediğini söyleyebilir.”
Makaledeki bazı iddiaları yalanlayan Beyaz Saray, Suriye muhaliflerinin kimyasal silah kapasitelerine ilişkin hazırlandığı belirtilen istihbarat raporu için de “Ne böyle bir rapor istenmiştir, ne de [onlar tarafından] hazırlanmıştır” demişti.
Hersh, Beyaz Saray’ın bu yalanlaması için de, “O zaman nasıl oluyor da ben makalemde onların ifadelerini kullanabiliyorum. Eğer benim elimde varsa ve ben onu kullanabiliyorsam, nasıl öyle bir belge olmadığını söyleyebilirler?” yanıtını veriyor.
ABD yönetiminin görüşünü mü yansıtıyor?
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Hersh, makalesinde referans verdiği belge dışında da belgeler olduğunu ve bu belgelerde ‘El Nusra’nın eğitimine MİT ve jandarmanın dâhil olduğuna’ ilişkin bilgiler yer aldığını da şu sözlerle ifade etti:
“Türkiye’de MİT ve jandarmanın, [El Nusra’nın] eğitilmesine, bu kimyasal silahları nasıl kullanacaklarını öğrenmelerine yardımcısı olduklarından şüphelenmek için bazı sebepler olduğu belirtiliyor.”
Hersh şöyle devam etti: “Bu belge Ağustos ayında geldiğinde gaz saldırısı gerçekleşti. Tek şüpheli Suriye ordusuydu. Ama normal, standart bir düşünce yapısında diğer tarafın da gaza sahip olduğu bilgisi varken, diğer tarafın da yapmış olabileceği düşüncesi de olmalıydı. Ama tek şüpheli Beşar Esad’dı.”
Seymour Hersh, “Makalede yer alan iddialar ABD yönetimindeki karar mercilerin görüşü mü, yoksa kaynakların bireysel görüşleri mi?” sorusuna da şu yanıtı verdi:
“Ben, ABD Başkanı’na giden ve Guta’nın doğusunda elde edilen sarinle, Suriye ordusunun mühimmat deposundaki sarinin aynı olmadığını söyleyen ABD Genelkurmay Başkanlığı’ndaki isimler hakkında yazıyorum. Dolayısıyla bunların yalnızca ‘dışarıdakiler mi’ yoksa ‘içeridekiler mi’ olduğuna siz karar verin. Tabi ki bunun hakkında konuşmayacağım.”
'Savaşı Esad kazanır'
BBC'nin 'The World Tonight' adlı radyo programına da katılan Hersh, savaşın 'uzun dönemde sonuçlarının ne olacağı' sorusuna ise "Savaşı Beşar Esad kazanır ve Türkiye dahil bölge büyük bir karmaşaya sürüklenir" cevabını veriyor.
ABD’nin Suriye’ye askeri müdahaleye yanaşmaması üzerine, Ankara ve Washington arasında gerginlik yaşandığı algısı oluşmuştu.
ABD’nin, Suriye’nin elindeki tüm kimyasal silahları uluslararası topluma devretmeyi kabul etmesini ‘askeri operasyonu önleyecek bir gelişme’ olarak nitelemesini Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ‘kozmetik bir yöntem’ olarak eleştirmiş ve şu yorumu yapmıştı:
“Bugün böyle kozmetik bir yöntemle eğer geçmişte uygulanan o büyük suçu unutturmak adına nerede olduğunun tespit edilmesi bile aylar alacak olan bir kimyasal silahlar envanterinin çıkarılması veya devri gibi bir konuyla zaman kazandırılmaya çalışılırsa, Beşar Esad’ın bundan sonraki katliamlarına yeşil ışık yakılmış olur.” (Çağıl Kasapoğlu - BBC Türkçe)
Amerikalı istihbarat yetkililerinin ifadeleri ve istihbarat belgelerine dayandırılan yazıda, saldırının Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve jandarmanın bilgisi dahilinde El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi tarafından gerçekleştirildiği iddia ediliyor
LRB’de (London Review of Books) yayımlanan haberdeki iddialara göre Türkiye’nin amacı, kimyasal silah kullanımını ‘kırmızı çizgisi’ olarak belirleyen ABD’yi, “Suriye’ye askeri harekât düzenlemeye zorlamaktı.”
BBC'ye konuşan Hersh'e göre, "Suriye'deki savaşın kazananı Beşar Esad olacak.
'Gizli hat'
Hersh'in makalesinde ayrıca, istihbarat raporuna dayandırılarak ‘The Rat Line’ (Gizli Hat) olarak tanımlanan hatta, Libya’daki silahların ve cephaneliğin ‘Türkiye üzerinden Suriye’deki cihatçı gruplara iletildiği’ öne sürülüyor.
Hersh’ün haberinde paylaştığı iddialara Beyaz Saray’dan kısa süre içinde yalanlama geldi.
Gazeteci İlhan Tanır’ın internet sitesinde aktarılan Beyaz Saray açıklamasında, “Bu haber sadece isimsiz kaynaklara dayanan bilgiler ışığında, 21 Ağustos’ta Suriye’de meydana gelen kimyasal silah saldırısı hakkında tamamen yanlış sonuçlara ulaşmaktadır” ifadeleri yer alıyor.
Açıklamaya göre, makale basılmadan önce Hersh’ün sorularına, iki istihbarat kurumunun yetkililerince verilen yanıtta ‘kimyasal silah saldırısından Esad rejiminin sorumlu olduğuna ABD ve müttefikleri tarafından toplanan istihbarat sayesinde ulaştıkları’ belirtildi.
Bülent Arınç: Külliyen yalan ve iftira
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da bir soru üzerine Hersh'ün iddiaları için "Külliyen yalan ve iftiradır. Bu konuda Dışişleri Bakanlığımızın bize gönderdiği bir not var. Kesinlikle doğru değil" dedi.
Arınç, Beyaz Saray'ın da yalanlamasına atıfta bulunup, "Hersh'ün daha evvelki yazılarını da biliyoruz. Tamamen kendi kanaatleri ve isimlerini açıklayamadığı kişilerden aldığı bilgi ve duyumlar olarak bunların kesinlikle bir bilgi ve fikir birikimi olmadığını herkes çok iyi biliyor" diye konuştu.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan gazeteci Seymour Hersh ise, ‘kanıtların yetersiz olduğu ve kaynakların isimsiz olması nedeniyle makalenin güvenilirliğine dair soru işaretleri olduğu' yönündeki eleştirilerine sert tepki göstererek şunları söyledi:
“Herkes zaten öyle der… Ben çok uzun zamandır bu işi yapıyorum. ABD’nin El Nusra gibi gruplar hakkında ne bilip ne bilmediğine dair sorular içeren ve 21 Ağustos’tan çok önce sarin gazı üretebilme kapasitelerine dair en az bir belgeye erişimim var.”
“Bu iddialar çok meşru iddialar. İnsanlar için ‘kaynakların isimsiz olması’ yapılabilecek en basit eleştiri. İsimlerini verirsem hepsi işini kaybeder. Herkes istediğini söyleyebilir.”
Makaledeki bazı iddiaları yalanlayan Beyaz Saray, Suriye muhaliflerinin kimyasal silah kapasitelerine ilişkin hazırlandığı belirtilen istihbarat raporu için de “Ne böyle bir rapor istenmiştir, ne de [onlar tarafından] hazırlanmıştır” demişti.
Hersh, Beyaz Saray’ın bu yalanlaması için de, “O zaman nasıl oluyor da ben makalemde onların ifadelerini kullanabiliyorum. Eğer benim elimde varsa ve ben onu kullanabiliyorsam, nasıl öyle bir belge olmadığını söyleyebilirler?” yanıtını veriyor.
ABD yönetiminin görüşünü mü yansıtıyor?
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Hersh, makalesinde referans verdiği belge dışında da belgeler olduğunu ve bu belgelerde ‘El Nusra’nın eğitimine MİT ve jandarmanın dâhil olduğuna’ ilişkin bilgiler yer aldığını da şu sözlerle ifade etti:
“Türkiye’de MİT ve jandarmanın, [El Nusra’nın] eğitilmesine, bu kimyasal silahları nasıl kullanacaklarını öğrenmelerine yardımcısı olduklarından şüphelenmek için bazı sebepler olduğu belirtiliyor.”
Hersh şöyle devam etti: “Bu belge Ağustos ayında geldiğinde gaz saldırısı gerçekleşti. Tek şüpheli Suriye ordusuydu. Ama normal, standart bir düşünce yapısında diğer tarafın da gaza sahip olduğu bilgisi varken, diğer tarafın da yapmış olabileceği düşüncesi de olmalıydı. Ama tek şüpheli Beşar Esad’dı.”
Seymour Hersh, “Makalede yer alan iddialar ABD yönetimindeki karar mercilerin görüşü mü, yoksa kaynakların bireysel görüşleri mi?” sorusuna da şu yanıtı verdi:
“Ben, ABD Başkanı’na giden ve Guta’nın doğusunda elde edilen sarinle, Suriye ordusunun mühimmat deposundaki sarinin aynı olmadığını söyleyen ABD Genelkurmay Başkanlığı’ndaki isimler hakkında yazıyorum. Dolayısıyla bunların yalnızca ‘dışarıdakiler mi’ yoksa ‘içeridekiler mi’ olduğuna siz karar verin. Tabi ki bunun hakkında konuşmayacağım.”
'Savaşı Esad kazanır'
BBC'nin 'The World Tonight' adlı radyo programına da katılan Hersh, savaşın 'uzun dönemde sonuçlarının ne olacağı' sorusuna ise "Savaşı Beşar Esad kazanır ve Türkiye dahil bölge büyük bir karmaşaya sürüklenir" cevabını veriyor.
ABD’nin Suriye’ye askeri müdahaleye yanaşmaması üzerine, Ankara ve Washington arasında gerginlik yaşandığı algısı oluşmuştu.
ABD’nin, Suriye’nin elindeki tüm kimyasal silahları uluslararası topluma devretmeyi kabul etmesini ‘askeri operasyonu önleyecek bir gelişme’ olarak nitelemesini Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ‘kozmetik bir yöntem’ olarak eleştirmiş ve şu yorumu yapmıştı:
“Bugün böyle kozmetik bir yöntemle eğer geçmişte uygulanan o büyük suçu unutturmak adına nerede olduğunun tespit edilmesi bile aylar alacak olan bir kimyasal silahlar envanterinin çıkarılması veya devri gibi bir konuyla zaman kazandırılmaya çalışılırsa, Beşar Esad’ın bundan sonraki katliamlarına yeşil ışık yakılmış olur.” (Çağıl Kasapoğlu - BBC Türkçe)
Suriye lideri Beşar Esad, "Suriye'deki savaş bir
yıl içinde bitecek" dedi. Bu mesajı dünyaya duyuran ise Esad'la bir
araya gelen Rus yetkililer.
Suriye lideri Beşar Esad, "Suriye'deki savaş bir yıl içinde bitecek"
dedi. Bu mesajı dünyaya duyuran ise Esad'la bir araya gelen Rus
yetkililer.
Rus Haber Ajansının haberine göre, üst düzey bir Rus yetkili Esad'a, askeri boyutun nasıl ilerlediğini sordu.
Suriye lideri de bu soruya, "Askeri çatışmalar bu yıl içinde sonlanacak, ancak hükümetin teröristlerle mücadelesi devam edecek" diye yanıt verdi.
Nasrallah'dan açıklama
Esad'a desteğiyle bilinen Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'tan da bir açıklama var.
Yerel bir gazeteye röportaj veren Nasrallah, Esad rejiminin devrilmesi tehdidinin geride kaldığını söyledi.
Nasrallah, Esad'ın bu yıl yapılacak seçimlerde aday olacağını da yineledi.
Rus Haber Ajansının haberine göre, üst düzey bir Rus yetkili Esad'a, askeri boyutun nasıl ilerlediğini sordu.
Suriye lideri de bu soruya, "Askeri çatışmalar bu yıl içinde sonlanacak, ancak hükümetin teröristlerle mücadelesi devam edecek" diye yanıt verdi.
Nasrallah'dan açıklama
Esad'a desteğiyle bilinen Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'tan da bir açıklama var.
Yerel bir gazeteye röportaj veren Nasrallah, Esad rejiminin devrilmesi tehdidinin geride kaldığını söyledi.
Nasrallah, Esad'ın bu yıl yapılacak seçimlerde aday olacağını da yineledi.
İran'da milyar dolarlık yolsuzluk suçlamasıyla tutuklanan işadamı Babek Zencani, tek başına olmadığını söylediği ileri sürüldü.
TAHRAN-Zencani'nin dosyasıyla ilgili parlamentoda kurulan araştırma
komisyonun üyesi milletvekili Emir Abbas Sultani, ünlü işadamının tek
başına çalışmadığını itiraf ettiğini ileri sürdü.
Sultani, “Babek Zencani, büyük bir grubun desteğiyle çalıştığını ve tek başına olmadığını itiraf etti" dedi.
İranlı parlamenter, ünlü işadamının kim veya kimlerle birlikte çalıştığı sorusunu, dosyadaki hukuki nedenlerden dolayı açıklayamayacağını kaydetti.
Sultani, "Zencani itiraf etmeden önce de tüm yolsuzluk ve hileleri tek başına yapamayacağını ve arakasında güçlü bir teşkilatının olduğu inancındaydık. Araştırma ilerledikçe yapılan sahtekârlıkların boyutunun çok daha geniş kapsamlı olduğunu görüyoruz" diye konuştu.
PARALARI YURT DIŞINA ÇIKARMIŞ
İran Parlamentosu'ndaki ekonomik yolsuzlukla mücadele komisyonu üyesi milletvekili İzetullah Yusufyan, ünlü milyarder Zencani'nin İran içindeki tüm nakit varlığını yurt dışına çıkardığını öne sürdü. 'Yolsuzluk ve evrakta sahtecilik' yaparak devleti dolandırmak suçlamalarıyla 30 Aralık'ta tutuklanarak cezaevine konulan Zencani'nin İran devletine 2 milyar Euro'nun üzerinde borcu bulunuyor.
Sultani, “Babek Zencani, büyük bir grubun desteğiyle çalıştığını ve tek başına olmadığını itiraf etti" dedi.
İranlı parlamenter, ünlü işadamının kim veya kimlerle birlikte çalıştığı sorusunu, dosyadaki hukuki nedenlerden dolayı açıklayamayacağını kaydetti.
Sultani, "Zencani itiraf etmeden önce de tüm yolsuzluk ve hileleri tek başına yapamayacağını ve arakasında güçlü bir teşkilatının olduğu inancındaydık. Araştırma ilerledikçe yapılan sahtekârlıkların boyutunun çok daha geniş kapsamlı olduğunu görüyoruz" diye konuştu.
PARALARI YURT DIŞINA ÇIKARMIŞ
İran Parlamentosu'ndaki ekonomik yolsuzlukla mücadele komisyonu üyesi milletvekili İzetullah Yusufyan, ünlü milyarder Zencani'nin İran içindeki tüm nakit varlığını yurt dışına çıkardığını öne sürdü. 'Yolsuzluk ve evrakta sahtecilik' yaparak devleti dolandırmak suçlamalarıyla 30 Aralık'ta tutuklanarak cezaevine konulan Zencani'nin İran devletine 2 milyar Euro'nun üzerinde borcu bulunuyor.
ABD'de hükümet ile ordu arasında Suriye çatlağı olduğu iddia ediliyor. Obama yönetiminin Suriye'ye müdahale konusunda istekli olduğu, ancak Pentagon'un buna muhalefet ettiği belirtiliyor.
(soL - Dış Haberler) The Wall Street Journal Türkiye'nin haberine göre, Suriye'deki çıkmazdan dolayı can sıkıntısı yaşayan ABD dışişleri bakanı John Kerry muhalif savaşçıları desteklemek için daha agresif bir tutum takınmaya çalışıyor. Fakat Kerry'nin bu agresif tutumuna muhalefet çok uzaktan gelmedi: Pentagon.
Kerry ve ABD'nin Birleşmiş Milletler büyükelçisi Samantha Power, aralarında doğrudan ABD askeri müdahalesi ve muhalifleri eğitmek ve silahlandırmanın da olduğu çeşitli seçenekleri destekliyorlar. Bu tür adımlar ABD'nin şimdi attığı adımların çok daha ötesinde olacaktır.
Yetkililerin yaptıkları açıklamalarda son dönemlerdeki Beyaz Saray toplantılarında ABD Genelkurmay Başkanı General Martin Dempsey ve savunma bakanı Chuck Hagel'in askeri müdahaleyi desteklemediği öne sürüldü.
Bu ikilinin yabancı bir ülkede çıkmaza girme riskinin büyük olduğunu savunduğu söyleniyor.
Bunun yanında her iki taraf da ılımlı Suriye muhaliflerini desteklemek ve eğitmek için genişletilmiş bir yardım programı hazırlanması konusunda aynı görüşteler. Fakat Pentagon, muhaliflere eğitim verilmesi durumunda Esad'ın kimyasal silahlarından vazgeçmeyi durdurabileceği endişelerini taşıyor. Yetkililer Kerry'nin şimdilik bir erteleme için anlaşma sağladığını belirtiyor.
Dışişleri yetkilileri Pentagon'un plana karşı çıkmasını direkt olarak hayır demeden teklifleri reddetmek için bir taktik olarak görüyor. Pentagon yetkilileri ise ABD'nin Ortadoğu'da bir başka kötü maceraya yapışıp kalmasını engellemek istediklerini söylerken, başkan Obama'nın Suriye'de daha doğrudan bir müdahale yapmamasının arkasında bu nedenin olduğu da söyleniyor.
Üst düzey bir ABD hükümet yetkilisi ise ulusal güvenlik danışmanlarının Obama'ya eğitim teklifinin kendilerinin de savunduğu bir teklif olduğunu ilettiği belirtti.
Obama'nın ise bu konuda nasıl bir tavır takındığı henüz net değil.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Bernadette Meehan konu hakkında yorum yapmayı reddetti.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/abdde-suriye-catlagi-iddiasi-haberi-90653
İsrail’de onbinlerce Filistinlinin yaşadığı Doğu Kudüs’e bir
aydır su verilmiyor. İsrail’e bağlı olmasına karşın Batı Şeria
bariyerlerin dışında dalan bölge halkı çaresizlik içinde sorunlarının
çözülmesini bekliyor.
(soL - Dış Haberler) Çoğunluğunu Arapların oluşturduğu Doğu Kudüs’de bulunan Şuafat mülteci kampı uzuna uzun süredir su verilmiyor. İsrail’in ilhak ederek Kudüs belediye sınırları içine kattığı bölge Batı Şeria hattının dışında kalması nedeniyle İsrail Devletinin kıt olanaklar sunduğu bir mahalle. İsrail’in kontrol altında bulundurması yüzünden ise Filistin bölgeye yardım gönderemiyor.
Yerel su işleri yöneticileri sorunun hızla artan nüfustan dolayı borularda yaşanan basınç kaybı olduğunu ve İsrail Yüksek Mahkemesinin bu sorunun çözülmesi için 60 gün süre verilmesini emrettiğini belirtiyorlar fakat Doğu Kudüs’de yaşayan Filistinliler için 60 gün boyunca suyun verilmeyecek olması kabul edilebilir bir durum değil. İsrailli yetkililer ayrıca kaçak boruların da su verilmesinin önüne geçen bir etmen olduğunu iddia ediyorlar.
İsrail 1967’de yılında ele geçirdiği tarihsel olarak Arap nüfusun yaşadığı Doğu Kudüs’ün bu mahallelerinin ilhakı uluslararası camia tarafından tanınmış olmasa da burada kontrol o zamandan beri İsrail Devletinin elinde. Devlet hizmetlerinin hiç bir zaman düzgün işlemediği bölgede İsrail’in Duvar örmesinin ardından işler daha da kötüye gidiyor. İsrail’in güvenlik gerekçesi ile ördüğü bariyer Kudüs Belediyesi’ne bağlı mahalleleri dahi sınır dışında bırakırken burada yaşayan insanlar gündelik yaşantılarında askeri geçiş noktalarından geçmek zorunda bırakılıyorlar.
Bölge halkı şu anda su ihtiyacını yerel çeşme ve kuyularda sağlıyor. Temizlenme için de yeterli olmayan susuzluğun insan sağlığını da tehdit etmesinden korkuluyor.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/dogu-kudus-1-aydir-susuz-haberi-90657
Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı
tarafından yayınlanan bir bildiriyle; aralarında ABD’nin Greystone
örgütü temsilcilerinin de bulunduğu yedek ordu güçlerinin, Ukrayna’nın
doğusunda teyakkuzda olduğundan kaygı duyulduğu belirtildi.
Rusya'nın Sesi'nin haberine göre; Dışişleri Bakanlığı tarafından Facebook sayfasında yayınlanan bildiride; Ukrayna’nın güneydoğusunda, Donetsk dâhil, ordu birlikleri, ulusal muhafızlar birliği ve yasadışı silahlı “Sağ Örgüt” militanlarının teyakkuzda olduğu; ayrıca söz konusu hazırlıkların ülkenin güneydoğusunda Kiev yönetimine karşı baş gösteren olayları bastırmak için yapıldığı ifade edildi.
Bildiride; “Operasyona, özellikle Sokol birliği forması giyen özel Greystone askeri kuruluşu mensubu 150 Amerikan uzmanın da dâhil edilmesi büyük bir kaygı uyandırıyor” denildi.
Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı ayrıca, Ukrayna halkının hak, özgürlük ile yaşamı ve Ukrayna devletinin istikrarına yönelik tehdit oluşturdukları için provokasyon katılımcılarının üzerine son derece büyük bir sorumluluk düştüğünü belirtti.
Bildiride, “Bir iç savaşa sürükleyebilecek her tür askeri hazırlığa bir an önce son verilmeli. Bu yönde bir çağrı yapıyoruz” ifadeleri kullanıldı.
http://www.odatv.com/n.php?n=abd-askerleri-ukraynaya-girdi-0804141200
Rusya, Gülen Cemaati'ne mensup kişilerin ülkede ayrı bir istihbarat
örgütü kurduğu ve "gizli savaş doktrini" çalışması yaptığını raporladı.
Rusya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Dini Etnik Araştırmalar Merkezi tarafından hazırlanan
rapora göre, Rusya'da faaliyet gösteren Fethullah Gülen Cemaati üyeleri, "Gülen'in Askerleri" isimli bir istihbarat örgütü kurdu. Merkez Başkanı Rais Süleymanov imzalı rapora göre, bu istihbarat örgütü "Gizli savaş doktrini" doğrultusunda çalışmalar yürütüyor. Raporda, Örgüt'ün ülkedeki Türkler ve diğer Orta Asya halklarından devşirdikleri elemanları, Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinde görevlendirdiği anlatılıyor. Raporun ilgili bölümünde, "Fethullah Gülen Cemaati, Rusya Federasyonu'nda 'gizli savaş doktrini' yürüten bir örgütlenmedir. Cemaat'in Rusya topraklarında aktif faaliyet gösteren özel bir istihbarat teşkilatı vardır" ifadeleri yer aldı.
Sovyetler'in dağılmasıyla başladı
Rapora göre, Fethullahçıların Rusya'daki faaliyetleri Sovyetler Birliği'nin dağıldığı 1991 yılından sonra başladığı ve 2008'de ülkeyi ağ gibi ördüğü vurgulanıyor. Raporda, bu nedenle örgütlenmenin 2008 yılında yasaklandığı belirtiliyor.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/37568-rusyanin-f-orgutu-raporu-gulenin-askerleri.html
"Bize göre, yasadışı aktivite emareleri olmadıkça ülkemde yaşayan
bir Türk vatandaşıyla ilgili konuşmak karşı karşıya olduğumuz gerçekten
ciddi meseleler konusunda dikkatimizi dağıtır."
Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçisi Francis J. Ricciardone Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel’e konuştu. Ricciardone, 17 Aralık operasyonunda Fethullah Gülen’e kadar birçok konuda çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İşte o mülakattan öne çıkan bölümler;
- 17 Aralık operasyonu ile birlikte ortaya atılan eski bakanlar ve hatta Başbakan’ın aile fertlerini de kapsayan yolsuzluk iddiaları konusunda ne düşünüyorsunuz?
Ben Türkiye’ye uzun vadeli bir perspektif üzerinden bakıyorum. Türkiye pek çok alanda çok ilerledi. Dünya standartlarında bir demokrasi için giderek gelişen bir farkındalık var. Biliyorsunuz, ‘denge ve kontrol mekanizması’ (checks and balances) dediğimiz şeyin önemi 1990’larda anlaşılmıyordu bile. Otoriterliğe karşı, ya da gizli grupların oluşumuna karşı ya da derin devlet denen yapılar içindeki yasadışı faaliyetlere karşı nasıl korunuruz? Bugün bunları tartışıyorsunuz. İyi bir idare istiyorsunuz ve talep etmeye devam ettiğiniz takdirde, bunu elde edeceğinize eminim. Bütün demokrasilerde böyledir; eğer elinizdekiyle tatmin olup en iyisini isteme azminizi kaybederseniz demokrasiniz ölümcül bir sarmala girer.
- Siz ‘gizli grup’ ve ‘derin devlet’ ifadelerini kullandınız. Türk hükümeti ise ‘paralel devlet’ diyor. Görev yaptığınız 3 yılı aşkın süre içinde Türk devletinin içinde paralel yapılar tespit ettiniz mi?
Biz elimizde bir paralel devlet detektörüyle gezmiyoruz. Bu kavram Amerikalıların anlayabileceklerinin çok ötesinde bir şey. Bunun ne anlama geldiğine karar vermek de, karşılığında ne yapılacağına karar vermek de Türklerin kendisine kalmış. Ne anlama geldiğini bize sizler söyleyeceksiniz. Biz de bu meseleyle nasıl başa çıktığınızı büyük bir ilgiyle takip edeceğiz.
- Biraz önce Ankara ile 17 Aralık sonrasında yaşadığınız sıkıntıların kökeninde Fethullah Gülen’in ABD’de yaşaması olduğunu ima ettiniz. Erdoğan Pensilvanya’da yaşayan Gülen’in iadesi konusunu Başkan Obama ile yaptıkları telefon görüşmesinde konuştuklarını söylemişti. Gülen’in Türkiye’ye iadesi masada mı?
Beyaz Saray’ın 19 Şubat’ta gerçekleşen o telefon konuşmasıyla ilgili açıklaması net. Hatta konuşmanın içeriğine açıklama getiren başka bir açıklama daha yapıldı. Ben de o noktada bırakayım. Ama o telefon konuşmasında bir kez daha vurgulanan temel nokta şuydu; biz Türkiye’ye saygı duyuyoruz ve kesinlikle içişlerinize karışmayız. Elbette bu meselenin farkındayız. Evet hükümetiniz konuyu gündeme getirdi. Yasal konularda yapılan tüm başvurulara hürmetle ve ciddiyetle yanıt vereceğiz. Ancak ülkemizde ikamet eden Türk vatandaşlarının haklarını kullanmasına da karışmayız.
- Amerikan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Marie Harf geçen hafta sorular karşısında Gülen’i kastederek ‘O beyefendiyi unutun’ dedi. Bu ne anlama geliyor? Gerçekten de ‘bırakın bu işleri iki ülke arasındaki asıl önemli meselelere bakalım’ mı demek? Yoksa ‘Unutun, o artık dönmez’ mi demek?
Ben de sözcümüz Marie Harf gibi iki müttefik açısından gerçekten önemli olan konulara odaklanmak isterim. Bize göre, yasadışı aktivite emareleri olmadıkça ülkemde yaşayan bir Türk vatandaşıyla ilgili konuşmak karşı karşıya olduğumuz gerçekten ciddi meseleler konusunda dikkatimizi dağıtır.
- ABD ile Gülen hareketi arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?
Böyle bir ilişkimiz yok. Bizim devletlerle resmi ilişkimiz vardır. Türkiye Cumhuriyeti ile hükümetiyle ve kurumlarıyla ilişkimiz var. Demokrasi olduğunuz için de yasal muhalefetle, hukuka bağlı olarak kurulmuş topluluklarla ve sivil toplumla da düzenli iletişim halindeyiz.
- Gülen Hareketi’ne bağlı bazı sivil toplum kuruluşları olduğuna göre onlarla da ilişkiniz var demek olmuyor mu bu?
Eğer TUSKON gibi iş dünyasını temsil eden gruplardan ya da Gazeteciler Yazarlar Vakfı gibi entelektüel topluluklardan bahsediyorsanız, evet onlarla görüşüyoruz. Bu gruplarla Amerika ve Amerikalılarla ilişkilerin geliştirilmesine ilgisi olan ve yasalara uyan gruplar olarak görüşüyoruz. Mesela TUSKON, iki ülke arasındaki ticaret ve yatırımların arttırılması konusunda Türk ve ABD hükümetlerinin resmi tutumunu paylaşan bir topluluk.
http://sozcu.com.tr/2014/gundem/abd-buyukelcisinden-gulen-aciklamasi-482391/