Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan'ın
internete sızan ve evdeki paralarının saklanması ile ilgili
konuşmalarının yer aldığı iddia edilen ses kayıtları dünya basınına da
yansıdı.
Başbakan Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia
edilen ses kayıtları dünya basınında da geniş yer buldu. Liveleak
sitesinde konuşmaların dökümünün İngilizce çevirileri yer aldı.
Reuters haber ajansı başta olmak üzere dünyanın önde gelen haber kaynakları haberi flaş gelişme olarak duyurdu. Reuters haberinde Başbakan Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'a elindeki paraları sıfırlaması talimatı verdiği iddiaları aktarıldı. Reuters, Bilal Erdoğan'ın elinde sadece 30 milyon euro kaldığını söylediği iddialara da yer verdi. Reuters ayrıca Başbakanlık'ın ses kayıtlarının montaj olduğunu duyurduğunu da okuyucularına aktarırken, CHP'nin "hükümet meşruiyetini yitirdi" açıklamasına da yer verdi.
Erdoğan ile Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen konuşmaların tam dökümü İngilizce'ye de çevrilerek dünyanın önde gelen açık medya sitelerinden biri olan Liveleak.com sitesine yüklendi.
Liveleak sitesinde yer alan haberde Başbakan Erdoğan ile oğlu arasında geçtiği öne sürülen konuşmalar satır satır İngilizce olarak yer aldı. Haberde ayrıca konuşmanın orijinal videosu da yüklendi.
Öte yandan yabancı ajanslarda muhalefetin Başbakan Erdoğan'ın istifasını istediği de flaş gelişme olarak yer aldı. Bu arada Suriye medyasında da Başbakan Erdoğan'ın oğluyla yaptığı öne sürülen görüşme geniş yer bulurken, muhalefetin yaptığı istifa çağrısına vurguda bulunuldu.(T24)
Reuters haber ajansı başta olmak üzere dünyanın önde gelen haber kaynakları haberi flaş gelişme olarak duyurdu. Reuters haberinde Başbakan Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'a elindeki paraları sıfırlaması talimatı verdiği iddiaları aktarıldı. Reuters, Bilal Erdoğan'ın elinde sadece 30 milyon euro kaldığını söylediği iddialara da yer verdi. Reuters ayrıca Başbakanlık'ın ses kayıtlarının montaj olduğunu duyurduğunu da okuyucularına aktarırken, CHP'nin "hükümet meşruiyetini yitirdi" açıklamasına da yer verdi.
Erdoğan ile Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen konuşmaların tam dökümü İngilizce'ye de çevrilerek dünyanın önde gelen açık medya sitelerinden biri olan Liveleak.com sitesine yüklendi.
Liveleak sitesinde yer alan haberde Başbakan Erdoğan ile oğlu arasında geçtiği öne sürülen konuşmalar satır satır İngilizce olarak yer aldı. Haberde ayrıca konuşmanın orijinal videosu da yüklendi.
Öte yandan yabancı ajanslarda muhalefetin Başbakan Erdoğan'ın istifasını istediği de flaş gelişme olarak yer aldı. Bu arada Suriye medyasında da Başbakan Erdoğan'ın oğluyla yaptığı öne sürülen görüşme geniş yer bulurken, muhalefetin yaptığı istifa çağrısına vurguda bulunuldu.(T24)
Hükümet, 11 Eylül saldırısı sonrası halk üzerindeki baskısını arttırdı.
İstihbarat örgütlerine sınırsız yetkiler getirildi. Kanunsuz dinleme ve
gözaltı hakkıyla, internet yasaklarıyla kendisini korumaya çalıştı
Star ve Yeni Şafak gazeteleri, 7 bin kişinin yasa dışı olarak dinlendiğini yazdı. Böylece “Paralel Yapı” tartışmaları daha da alevlendi. Gözler “Okyanus Ötesi”ne çevrildi.
17 Aralık operasyonu sonrası siyaset gündemine giren “Paralel Yapı” sözcüğünün, Fethullah Gülen’in ABD’de yaşamasının yanı sıra, Beyaz Saray’la da bağlantısı var. Jürgen Elsasser’in, Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Gölge Hükümet” başlıklı kitabında konunun ayrıntıları yer alıyor.
Erdoğan-Gül iktidarı
ABD’deki “Paralel Yapı”, Başkan Yardımcısı Dick Cheney tarafından yönetilmekteydi. Bu yapı, “müttefik” ülkelerdeki yönetimleri belirler ve o ülkelerdeki Gladyo yapılanması üzerinden operasyonlar gerçekleştirir.
ABD’deki bu yapı, Bush-Cheney çetesinden önce de vardı, bugün de var. Tayyip Erdoğan’ın liderlik ettiği ve Cemaat’in de içinde olduğu AKP projesini de bu yapı oluşturdu. Türkiye’deki tertipleri de bu ekip üzerinden yürüttü.
Elsasser’in kitabını okurken Türkiye’deki gelişmeleri görür gibi oluyoruz. İşte o örnekler:
Özerk emir komuta zinciri
ABD hükümeti, 11 Eylül sonrası halk üzerindeki baskısını arttırdı. İstihbarat örgütlerine sınırsız yetkiler getirdi. Kanunsuz dinleme ve gözaltı hakkıyla, “Kanun Hükmünde Kararnameler”le ve internet yasaklarıyla kendisini korumaya çalıştı.
Cheney’nin ekibi; Anayasa’yı ve kurumlarını ortadan kaldırmadan, özerk bir emir komuta zinciri oluşturmuştu. Hükümet, ordu ve CIA içindeki birimleri ahtapot gibi birbirine bağlıydı. Terörle mücadele kararnameleri, Başkanlık arşivine girmiyordu. Cheney’nin avukatı belgeleri dosyalarda saklıyordu. Kongre’nin bile bu belgelere ulaşması engellenmişti. Gölge hükümet, kamusal kontrolden bağımsız hareket ediyordu.
Herkesi dinleme yetkisi
Bush, 2 Ekim 2001’de, yurttaşlık haklarını önemli ölçüde kısıtlayan Yurtseverlik Yasası’nı (Patriot Act) imzaladı. İki gün sonra da Amerikan yurttaşlarının, NSA tarafından dinlenebilmesini kolaylaştıran yönetmelik kabul edildi. Başkan, olağanüstü hal durumunda, orduyu ülke içi operasyonlarda kullanabilme yetkisine sahip oldu. Gizli servis ajanları, 14 yaşındaki bir kız öğrenciyi, internet sayfasında Bush’u eleştirdiği için okuldaki sınıfından zorla çıkardı ve sorguladı (Aynı olay 2013’te, Melih Gökçek’i eleştiren lise öğrencisi İrem’in başına geldi).
Yalan üretme merkezi
Savunma Bakanı Yardımcıcı Paul Wolfowitz, 2001 sonbaharında “Stratejik Etkileme Ofisi”ni kurdu. Tepkiler üzerine adı, “Özel Planlar Ofisi” yapıldı ama işlevi değişmedi: Cheney, Wolfowitz ve Rumsfeld’in gerçek olarak kabul ettiği şeyler için kanıt üretmek.
Bakan’ın pişmanlığı
Cheney, 2004 yılında, Beyaz Saray’ın hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan teröre karşı mücadele edebilmesi için bir kararname düzenlenmesini istedi. Adalet Bakanı ölümcül hastaydı. Yine de yanına gittiler ancak Bakan, kararnameyi imzalamadı ve daha önceki imzalarının da hata olduğunu söyledi. Bunun üzerine belgedeki imza alanından Bakan’ın adı çıkarıldı ve Bush’un hukuk danışmanı yazıldı. Böylece gizli kararname, 11 Mart 2004’te yürürlüğe kondu.
İsrail’le bağlantılı
Bu ekibin, Pentagon ve Beyaz Saray’da kurduğu ikili yapının, İsrail’deki ortakları ile doğrudan işbirliği vardı. The Guardian gazetesine göre Özel Planlar Ofisi, Ariel Şaron’un kendi bürosu içinde kurulmuş gizli servis hücresi ile sıkı bağlar kurmuştu. Irak’a saldırı da bu Büro’da üretilen yalanlar üzerinden yapılabildi.
Ceza almadılar
Barack Obama başa geldiğinde özel kuvvetlerin denetimini kazanmak için girişimlerde bulundu ama başaramadı. Ordu içindeki emir komuta zincirini, 11 Eylül öncesine çevirdi. Ancak Cheney ve Rumsfeld’in tezgâhından geçmiş generalleri, askerleri ve gizli servis çalışanlarını bir direnişe yol açmadan kolayca görevlerinden uzaklaştırması mümkün değildi.
Bu nedenle cezalandırma kampanyası yürütmeksizin görev değişimleri ve yeni atamalarla geçici çözümler üretmeyi tercih etti. Ancak Cheney hizbini bu şekilde etkisizleştirmesi mümkün olmadı.
Özel ordu bile kuruldu
Obama, Guantanamo’daki hapishaneyi bir yıl içinde kapatacağını ilan etse de böyle bir şey olmadı. “Yurtseverlik Yasası” revize edilmek yerine yürürlük süresi uzatıldı. Anayasa’yı askıya alan Başkanlık kararnameleri soruşturulmadı. Kanunsuz işkence ve cinayetler nedeniyle sadece alt rütbeliler ceza aldı. Rumsfeld ve Wolfowitz ekibine uzlaşı eli uzatıldı.
Obama, istihbarat servislerinde örgütlenmiş “paralel yapı”yı da temizlemedi, hatta onlara yeni imkânlar sundu. Devletteki yeraltı yapılanmalarının “gizli takımları” ile çalışabilecek “özel ordu”lar kuruldu.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/34583-onder-ozturk-yazdi-paralel-yapi-beyaz-saraydan-cikti.html
Ukrayna'da muhalefetin adımları ülkeyi nasıl bir geleceğin
beklediğini gösteriyor. Kızıl Ordu Askeri heykelinin yıkıldığı ülkede,
Ukrayna Komünist Partisi'nin yasaklanması bekleniyor.
Güncelleme 14.46: Timoşenko'nun çok yakın bir tarihte Almanya Başbakan'ı Angela Merkel ile görüşeceği duyuruldu.
Güncelleme 14.41: İngiltere, Ukrayna'nın "karmaşık krizi"ne müdahil olmaması konusunda Rusya'yı uyardı. İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague'e göre, İngiltere Ukrayna'nın umutsuzca zor duruma düşen ekonomisine katkıda bulunmak istiyor.
Güncelleme 14.34: Meclis, Yanukoviç döneminde çıkarılan azınlık dillerinde kamu hizmeti alımı hakkı tanıyan yasayı iptal etti.
Güncelleme 14.23: Ukrayna Parlamentosu, devlet başkanının yetkilerini, Meclis Başkanı Aleksandr Turçinov'a verdiğini duyurdu. Parlamento, Dışişleri ile Eğitim ve Bilim bakanları da azledildi.
Güncelleme 14.20: Kendisinden haber alınamayan Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in, Harkov şehri yakınında üst düzey bir bürokratın villasında gizlendiği iddia ediliyor.
Yanukoviç’in nerede olduğunun Ukrayna istihbaratı tarafından bilindiği ancak muhalif lider Yulia Timoşenko’dan aldığı güvence sayesinde kendisine müdahale edilmediği belirtiliyor.
Ülkede, AB'nin arabuluculuğu ile yapılan anlaşmadan sonra, sağ sektör militanlarının İçişleri Bakanlığı'nda temsil edileceği iddia ediliyor.
Kiev'deki Kızıl Ordu Askeri heykeli yıkılırken, parlamentoda temsil edilen Ukrayna Komünist Partisi ve Yanukoviçi'n Bölgeler Partisi'nin yasaklanacağı belirtiliyor. Ülkenin güneyinde, yasaklanacağı iddia edilen partilerin destekçilerinin sokağa inmeye başladı.
Rus medyasının haber yapmasına da sansür getirileceği iddia ediliyor.
Öte yandan, Ukrayna'da yeni hükümetin 48 saat içinde kurulacağı belirtiliyor. Parlamento başkanı Aleksandr Turçinov, milletvekillerinin Salı'ya kadar yeni hükümeti kurması gerektiğini ifade etti.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/ukraynada-anlasma-meyvelerini-vermeye-basladi-haberi-88369
Suriye’nin doğusundaki Deyr-uz Zur’de El Kaide bağlantılı iki grup birbirleriyle çatıştı.
Fars Haber Ajansı’nın geçtiği habere göre; Suriye'de El Kaide uzantısı “Irak-Şam İslam Devleti” (IŞİD) ve “El Nusra Cephesi” denen 2 terör örgütü unsurları birbirlerine girdi.
Ajansın Şam muhabirinin bildirdiğine göre, bu çatışmalar sonucu IŞİD örgütünden 13 kişi öldürüldü ve El Nusra örgütünden de 10’larcası öldü ve yaralandı.
Suriye'deki bu iki örgüt, yaptıkları insanlık dışı infaz görüntüleriyle sık sık gündeme gelmekte.
http://www.odatv.com/n.php?n=suriye-iki-eli-kanli-orgut-birbirine-girdi-2302141200
Ukrayna'da Devlet Başkanı Yanukoviç ile dün anlaşmaya varan
muhalefet liderlerinden Vitali Kliçko, bugün parlamentoyu Yanukoviç'in
derhal istifasını isteyen bir tasarıyı oylamaya çağırdı. Yanukoviç'in
Harkov'da yeni bir hükümet kuracağı iddiaları da bulunuyor.
Güncelleme 14:00
Güncelleme 14:00
Güneydoğu Ukrayna'daki yerel otoriteler, anayasal düzenin tesisi için silahlı milis kurulması çağrısında bulundu.
Güncelleme 13:48
Ukrayna'nın doğusundaki yerel hükümetler, anayasal düzenin kendi sorumluluklarında olduğunu ilan ettiler.
Güncelleme 13:45
"Renkli devrimci" Yulya Timoşenko'yu serbest bırakacak karar, parlamentoda kabul edildi.
Öte yandan, ülkenin güneydoğusundaki Harkov kentinde büyük bir gösteri başladı. Göstericilerin Kiev'den ayrılarak bir "Doğu Ukrayna" talep ettiği iddiaları bulunuyor. Bir başka iddia da, Viktor Yanukoviç'in Harkov'da yeni bir hükümet ilan edeceği.
Öte yanda Kiev'deki Euromaidan'da bulunan grupların "Maidan Öz Savunma Güçleri" oluşturduğu belirtiliyor. Milliyetçi parti Svoboda, 2. Dünya Savaşı'nda Nazilerle birlik olan Stepan'ın posterlerini devlet binalarına asmaya başladı. France24, göstericilerin polis koruması bulunmayan başkanlık sarayını ele geçirdiğini duyurdu.
(soL - Dış Haberler) Ukrayna'da 5 gündür süren kanlı çatışmaların ardından, Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç ile mhalefet liderlerinin anlaşmaya vardığı dün bildirilmişti.
Ancak bugün, Almanya'yla yakın ilişkileri olan sağcı UDAR Partisi lider Vitli Kliçko, parlamentoyu Yanukoviç'in derhal istifa etmesini isteyen bir tasarıyı oylamaya çağırdı. Kliçko ayrıca, Yanukoviç'in başkent Kiev'i terk ettiğini iddia etti.
Lübnan'dan yayın yapan El Meyadin televizyonu, Viktor Yanukoviç'i taşıyan bir uçağın Birleşik Arap Emirlikleri'ne iniş yaptığını iddia etti. El Arabiya, Kiev'in kontrolünün "muhalefet"e geçtiğini öne sürdü. France24 ise, başkanlık sarayının "muhalefet" tarafından ele geçirildiğini söyledi.
Russia Today ise, Yanukoviç'in önceden kararlaştırıldığı şekilde, ateşkes anlaşmasını imzalamak için Harkov'a gittiğini belirtti.
Associated Press'e konuşan Yanukoviç'in üst düzey bir yardımcısı da Başkan'ın ülkeyi terk etmeye niyeti olmadığını söyledi.
Gelişmeleri aktaracağız...
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/ukrayna-fiilen-bolundu-doguda-ayri-yonetimler-kuruluyor-haberi-88312
Kırım Özerk Cumhuriyeti parlamentosunun başkanı
Vladimir Konstantinov, Ukrayna’daki istikrarsızlığın ciddi bir şekilde
artması durumunda yarımadanın ülkeden ayrılabileceğini açıkladı.
Rusya'nın Sesi'nde yer alan habere göre; ülkenin dağılması durumunda bu senaryonun mümkün olacağını ifade eden Konstantinov, “Durum bu yönde ilerliyor” dedi. Parlamento başkanı, Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılması için hangi yasal süreçlere uyulması gerektiğini belirtmedi.
Kırım parlamentosu, 4 Şubat’ta, gerektiği takdirde yarımadaya yardım ve koruma sağlaması için Rusya’ya başvurma konusunu görüşmüştü. Milletvekilleri, ilgili müracaatın Rusya Devlet Başkanı ve parlamentosuna gönderilmesi gerektiğini dile getirmişti. Vekiller ayrıca Kırım Özerk Bölgesi’nin haklarını genişletme önerisinde bulunmuştu, ancak Ukrayna’dan tamamen ayrılma konusu gündeme gelmemişti.
20 EMNİYET MENSUBU YARALANDI
Ayrıca Ukrayna İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, ülkenin başkenti Kiev’de bulunan Özgürlük Meydanı’nda bugün devam protestolar esnasında, meydan çevresinde görevli 20 emniyet mensubunun keskin nişancı kurşunu ile yaralandığı bildirildi.
http://www.odatv.com/n.php?n=ukrayna-parcalaniyor-mu-2002141200
Şam’ın Babila kasabasında Esad rejiminin taraftarlarıyla karşıtları
arasında bölgesel ateşkes sağlandı. Ülkede 140 binden fazla insanın
öldüğü iç savaşın durması için ilk adım atılmış oldu.
Pazartesi günü yaşanan gelişmeyi Suriyeliler de sevinçle karşıladı. Babila kasabasında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile Özgür Suriye Ordusu tarafları arasındaki ateşkes in ardından Suriye Ordusu askerleri kasabadaki ablukayı kaldırdı ve muhaliflerin Babila’ya girişine izin verildi.
Haberi sevinçle karşılayan halk evlerinin balkonlarından sevinç çığlıklarıyla birlikte “Bir Suriye tek Suriye” şeklinde sloganlar da attı.
İç savaşın karşı iki tarafında önce silahlar sustu, ardından el sıkışıldı ardından tarafların birbirleriyle şakalaştıkları görüntüler de yaşandı.
http://sozcu.com.tr/2014/dunya/suriyede-barisin-ilk-adimlari-459269/
Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde oluşturulan bir komisyonun,
bir yılı aşkın bir soruşturmanın ardından hazırladığı, Kuzey Kore’deki
çalışma kamplarında cinayet, işkence, tecavüz, aç bırakma olaylarına yer
verilen 400 sayfalık rapordaki ayrıntılar, Nazi döneminin
uygulamalarıyla benzetildi.
“Bir deri bir kemik haldeki ceset yığınını taşımakla görevlendirilen mahkûm, yüzlerinin fareler tarafından kemirildiğini görüyor... Cesetler yakılacak, külleri de gübre olarak kullanılacak... Bebeğin ağlamasından rahatsızlık duyan bir gardiyan, dehşet içindeki mahkuâmların gözleri önünde anneye bebeğini baş aşağı kovaya sokma emri veriyor...”
Bu ve benzeri korkunç olayların yer aldığı raporda, Kuzey Kore rejimi onlarca yıldır kendi vatandaşlarını aç bırakma, işkence, tecavüz, cinsel taciz vb. yöntemlerle cezalandırmakla suçlanıyor.
Hamile olabilecekleri düşüncesiyle Çin’den zorla geri getirilen kadınların öykülerinin anlatıldığı raporda, yeni doğan bir bebeğin boğulmasının dışında, bazen kimyasallar, bazen dayakla, bazen de anestezi olmadan yapılan ameliyatlarla zorunlu kürtaj öyküleri de yer alıyor. Çinli babanın, Kuzey Kore’de ırkın saflığı politikasına aykırı olduğu belirtiliyor.
Yönetimin, yiyeceği nüfus kontrolü için kullandığı da söyleniyor.
Kamplardan kurtulan bir kişi BM’ye verdiği ifadede “O kadar çok insan ölüyor ki, artık buna alıştık, bir şey hissetmiyoruz” diyor. Geçen 50 yılda gözaltında yüz binlerce kişinin hayatını kaybettiği öne sürülüyor.
Sağ kalanlar lider Kim Jong-un’un, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılandığını görmek istiyor.
Raporu Cenevre’de açıklayan Michael Kirby, cesetlerin yakılmaya götürülmesi gibi bazı uygulamaların Nazileri çağrıştırdığının altını çiziyor: “İkinci Dünya Savaşı sonunda pek çok kişi ‘keşke önceden bilseydik’ demişlerdi. Şimdi uluslararası toplum biliyor. Harekete geçmemenin bahanesi yok.”
Rapor, her ne kadar BM Komisyonu’nun da önerdiği gibi Kim ve başka yetkililerin Lahey’e götürülmesi için bir zemin hazırlasa da, çabaların Kuzey Kore’nin müttefiki Çin’in veto gücünün olduğu Güvenlik Konseyi’ne takılması kaçınılmaz.
Rejim raporu “sosyalist sistemi sabote etmeye yönelik komplo” olarak tanımlarken, Güney Kore ve ABD başta olmak üzere dünyadan tepki geldi. İnsan Hakları İzleme Örgütü de, raporun dünyanın Kuzey Kore’ye ilgisinin nükleer programıyla sınırlı kalmaması gerektiğini gösterdiği görüşünde.
Aslında Kuzey Kore’de yaşananlar uzun süredir tahmin ediliyordu. Ancak rejim ilk kez bir BM kuruluşu tarafından suçlanmış oldu. İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin web sitesinde, insan hakları ihlallerinin “çağdaş dünyada bir benzerinin olmadığına” dikkat çekildi.
BM’ye göre, çalışma kamplarında 80-120 bin kişi son derece kötü koşullarda bulunuyor.
Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde oluşturulan bir komisyonun, bir yılı aşkın bir soruşturmanın ardından hazırladığı, Kuzey Kore’deki çalışma kamplarında cinayet, işkence, tecavüz, aç bırakma olaylarına yer verilen 400 sayfalık rapordaki ayrıntılar, Nazi döneminin uygulamalarıyla benzetildi.
“Bir deri bir kemik haldeki ceset yığınını taşımakla görevlendirilen mahkûm, yüzlerinin fareler tarafından kemirildiğini görüyor... Cesetler yakılacak, külleri de gübre olarak kullanılacak... Bebeğin ağlamasından rahatsızlık duyan bir gardiyan, dehşet içindeki mahkuâmların gözleri önünde anneye bebeğini baş aşağı kovaya sokma emri veriyor...”
Bu ve benzeri korkunç olayların yer aldığı raporda, Kuzey Kore rejimi onlarca yıldır kendi vatandaşlarını aç bırakma, işkence, tecavüz, cinsel taciz vb. yöntemlerle cezalandırmakla suçlanıyor.
Hamile olabilecekleri düşüncesiyle Çin’den zorla geri getirilen kadınların öykülerinin anlatıldığı raporda, yeni doğan bir bebeğin boğulmasının dışında, bazen kimyasallar, bazen dayakla, bazen de anestezi olmadan yapılan ameliyatlarla zorunlu kürtaj öyküleri de yer alıyor. Çinli babanın, Kuzey Kore’de ırkın saflığı politikasına aykırı olduğu belirtiliyor.
Yönetimin, yiyeceği nüfus kontrolü için kullandığı da söyleniyor.
Kamplardan kurtulan bir kişi BM’ye verdiği ifadede “O kadar çok insan ölüyor ki, artık buna alıştık, bir şey hissetmiyoruz” diyor. Geçen 50 yılda gözaltında yüz binlerce kişinin hayatını kaybettiği öne sürülüyor.
Sağ kalanlar lider Kim Jong-un’un, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılandığını görmek istiyor.
Raporu Cenevre’de açıklayan Michael Kirby, cesetlerin yakılmaya götürülmesi gibi bazı uygulamaların Nazileri çağrıştırdığının altını çiziyor: “İkinci Dünya Savaşı sonunda pek çok kişi ‘keşke önceden bilseydik’ demişlerdi. Şimdi uluslararası toplum biliyor. Harekete geçmemenin bahanesi yok.”
Rapor, her ne kadar BM Komisyonu’nun da önerdiği gibi Kim ve başka yetkililerin Lahey’e götürülmesi için bir zemin hazırlasa da, çabaların Kuzey Kore’nin müttefiki Çin’in veto gücünün olduğu Güvenlik Konseyi’ne takılması kaçınılmaz.
Rejim raporu “sosyalist sistemi sabote etmeye yönelik komplo” olarak tanımlarken, Güney Kore ve ABD başta olmak üzere dünyadan tepki geldi. İnsan Hakları İzleme Örgütü de, raporun dünyanın Kuzey Kore’ye ilgisinin nükleer programıyla sınırlı kalmaması gerektiğini gösterdiği görüşünde.
Aslında Kuzey Kore’de yaşananlar uzun süredir tahmin ediliyordu. Ancak rejim ilk kez bir BM kuruluşu tarafından suçlanmış oldu. İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin web sitesinde, insan hakları ihlallerinin “çağdaş dünyada bir benzerinin olmadığına” dikkat çekildi.
BM’ye göre, çalışma kamplarında 80-120 bin kişi son derece kötü koşullarda bulunuyor.
Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde oluşturulan bir komisyonun, bir yılı aşkın bir soruşturmanın ardından hazırladığı, Kuzey Kore’deki çalışma kamplarında cinayet, işkence, tecavüz, aç bırakma olaylarına yer verilen 400 sayfalık rapordaki ayrıntılar, Nazi döneminin uygulamalarıyla benzetildi.
“Bir deri bir kemik haldeki ceset yığınını taşımakla görevlendirilen mahkûm, yüzlerinin fareler tarafından kemirildiğini görüyor... Cesetler yakılacak, külleri de gübre olarak kullanılacak... Bebeğin ağlamasından rahatsızlık duyan bir gardiyan, dehşet içindeki mahkuâmların gözleri önünde anneye bebeğini baş aşağı kovaya sokma emri veriyor...”
Bu ve benzeri korkunç olayların yer aldığı raporda, Kuzey Kore rejimi onlarca yıldır kendi vatandaşlarını aç bırakma, işkence, tecavüz, cinsel taciz vb. yöntemlerle cezalandırmakla suçlanıyor.
Hamile olabilecekleri düşüncesiyle Çin’den zorla geri getirilen kadınların öykülerinin anlatıldığı raporda, yeni doğan bir bebeğin boğulmasının dışında, bazen kimyasallar, bazen dayakla, bazen de anestezi olmadan yapılan ameliyatlarla zorunlu kürtaj öyküleri de yer alıyor. Çinli babanın, Kuzey Kore’de ırkın saflığı politikasına aykırı olduğu belirtiliyor.
Yönetimin, yiyeceği nüfus kontrolü için kullandığı da söyleniyor.
Kamplardan kurtulan bir kişi BM’ye verdiği ifadede “O kadar çok insan ölüyor ki, artık buna alıştık, bir şey hissetmiyoruz” diyor. Geçen 50 yılda gözaltında yüz binlerce kişinin hayatını kaybettiği öne sürülüyor.
Sağ kalanlar lider Kim Jong-un’un, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılandığını görmek istiyor.
Raporu Cenevre’de açıklayan Michael Kirby, cesetlerin yakılmaya götürülmesi gibi bazı uygulamaların Nazileri çağrıştırdığının altını çiziyor: “İkinci Dünya Savaşı sonunda pek çok kişi ‘keşke önceden bilseydik’ demişlerdi. Şimdi uluslararası toplum biliyor. Harekete geçmemenin bahanesi yok.”
Rapor, her ne kadar BM Komisyonu’nun da önerdiği gibi Kim ve başka yetkililerin Lahey’e götürülmesi için bir zemin hazırlasa da, çabaların Kuzey Kore’nin müttefiki Çin’in veto gücünün olduğu Güvenlik Konseyi’ne takılması kaçınılmaz.
Rejim raporu “sosyalist sistemi sabote etmeye yönelik komplo” olarak tanımlarken, Güney Kore ve ABD başta olmak üzere dünyadan tepki geldi. İnsan Hakları İzleme Örgütü de, raporun dünyanın Kuzey Kore’ye ilgisinin nükleer programıyla sınırlı kalmaması gerektiğini gösterdiği görüşünde.
Aslında Kuzey Kore’de yaşananlar uzun süredir tahmin ediliyordu. Ancak rejim ilk kez bir BM kuruluşu tarafından suçlanmış oldu. İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin web sitesinde, insan hakları ihlallerinin “çağdaş dünyada bir benzerinin olmadığına” dikkat çekildi.
BM’ye göre, çalışma kamplarında 80-120 bin kişi son derece kötü koşullarda bulunuyor.
https://www.blogger.com/blogger.g?blogID=1430321888638235081#editor/target=post;postID=1541200307779358069
Mısır'da turistleri taşıyan bir otobüsü hedef alan saldırıda, 4 kişi öldü, 33 kişi yaralandı.
(soL-Dış Haberler)Mısır'ın Sina bölgesinde turistleri taşıyan bir otobüsü hedef alan saldırıda, ilk belirlemelere göre 4 Güney Koreli turist yaşamını yitirdi, 33 kişi yaralandı.
AFP'de yer alan habere göre, Mısırlı yetkililer saldırının bomba yüklü bir araçla veya uzaktan kumandalı düzenekle gerçekleştirilmiş olabileceğini belirtirken, yaralıların İsrail ve Mısır'daki hastanelerde tedavi altına alındığını kaydetti.
Saldırının turistleri taşıyan otobüsün, Sina bölgesinde yer alan St. Catherine manastırından dönerek Taba sınır kapısına ulaştığı sırada gerçekleştiği öğrenildi.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/misirda-bombali-saldiri-4-olu-33-yarali-haberi-87945
10 farklı eyalette yapılan Sessiz Çığlık
eylemlerinde, Amerika’da yaşayan Türkler, Balyoz ve Ergenekon gibi
hukuksuzluklarla dolu davalar sonucu hapsedilen yurtseverlerin bir an
önce özgür bırakılmalarını istediler.
Beyaz Saray’ın, CNN binalarının ve Türk Konsolosluğu’nun da aralarında bulunduğu çeşitli noktalarda bir araya gelenler, Balyoz Davası’ndaki sahte delillere dikkat çektiler. Yapılan eylemlerden en ilginç olanı da, Fethullah Gülen’in yaşadığı Pensilvanya’daki çiftliğin önünde gerçekleştirilen oldu.
Amerika’da yaşayan Türkler, ellerindeki Türk bayrakları ve pankartlarla, Fethullah Gülen’in yaşadığı çiftliğin önünde araçlarından inerek sloganlar attılar. ‘Vatanseverler çıkacak, hainler yargılanacak’ afişi açan protestocular, “Ülkeyi bölemeyeceksiniz”, “Çekin ellerinizi üzerimizden”, “Özgürüz, özgür kalacağız”, “Vardiya Bizde”, “Çek ellerini CHP’nin üzerinden”, “Silivri zindanları boşalacak, hainler yargılanacak, bunların hesabı teker teker sorulacak”, “Yaşasın tam bağımsız Türkiye”, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”, “Sizin gibi beddua etmiyoruz, adalet istiyoruz” sloganları attılar.
Mahkum kıyafetleriyle hazırlanmış Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen kuklalarını, Gülen’in yaşadığı çiftliğin önüne bırakan protestocular, “Sonunuz böyle olacak. Sana arkadaşını getirdik, barışın artık da Türkiye’yi terk edin” dediler.
Eylemde, Amiral Cem Çakmak’ın şiiri de okundu:
“Girdiler içeri, üzerlerinde kara cübbeleri
Kin ve nefret dolu gözbebekleri
Utanç içinde benlikleri
Biliyorlar masumdu hapsettikleri
Dizdiler önlerine askerleri
“Korkuyoruz” diyemezdi ya devletin hakimleri
Ayağa kaldırdılar vatanseverleri
Okudular adaletin kusacağı hükümleri
Mümkün olsa idamdı istekleri
Müebbet idi yetindikleri
Hukuk, adalet diye belirttikleri
Ortaçağın ta kendisiydi dirilttikleri
Babalık hakkıydı göz diktikleri
Çocukların gözyaşlarıydı sevindikleri
Bedelini bilmeden söyledikleri
Bir ulusun geleceği idi öldürdükleri”
http://www.odatv.com/n.php?n=bu-fotograf-fethullah-gulenin-ciftliginin-onunde-cekildi-1602141200
Lübnan'da siyasi bloklar arasındaki anlaşmazlık 330 günün ardından çözülerek hükümet kuruldu.
(soL - Dış Haberler) Lübnan'da hükümetin kurulduğu haberi Bakanlar Kurulu Genel Sekreteri Süheyl Nuci tarafından yapıldı.
Başbakan Tammam Salam ulusal diyaloğun tekrardan kurulması için bu olumlu atmosferin yaratılmış olmasının çok önemli olduğuna dikkat çekti.
"Bütün siyasi liderlere elimi uzatıyorum ve bunu sonuca ulaştırmak için onların bilgeliklerine güveniyorum"dedi.Aynı zamanda başkanlık seçimlerinin zamanında yapılabileceğini ve bu olduğu takdirde yeni seçim yasası da getirilebileceğine vurgu yaptı.
Kabine, Hizbullah'ı temsil eden bakanlar olduğu için kabineye katılmama kararından vazgeçmeyen Lübnanlı Gücü haricindeki bütün partileri barındırıyor.
Tammam Salam Başbakan, Samir Mokbel Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanlığı görevini üstlenecek.
http://haber.sol.org.tr/dunya
Mavi Marmara baskınıyla ilgili tazminat görüşmelerinde
Türkiye ile İsrail’in anlaşmaya yakın oldukları yönündeki haberlerin
ardından Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Gazze ablukası son bulmadan İsrail
ile normalleşmenin olmayacağını söylemesine İsrail’den cevap geldi.
Haaretz’in haberine göre, Netanyahu’nun ofisinden bazı üst düzey yetkililer, Erdoğan’ın açıklamasından bir gün sonra cevap verdi.
İsrail Başbakanlık yetkililerinden gelen açıklamada, “Türkiye'nin sürdüğü bu ön şart kabul edilemez. Gazze ablukasının kaldırılması da, böyle bir adım atılacağına dair protokol imzalanması da söz konusu değildir” denildi.
Başbakan Erdoğan, Mavi Marmara tazminatı konusunda bir ilerleme sağlansa bile Gazze ablukası kaldırılmadan veya İsrail’in Gazze ambargosunun kalkacağı "yazılı bir protokol"e bağlanmadan ilişkilerin normalleşmeyeceğini söylemişti.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/israil-gazze-ablukasi-kaldirilmayacak-haberi-87742
İran, savaş gemilerini ABD karasuları sınırına gönderdi. Açıklamayı
İran donanma komutanlarından Amiral Afşin Rizai Haddad yap. Haddad, "Bu
bir mesaj" dedi.
ABD ile nükleer görüşmelerini sürdüren İran, savaş gemilerini ilk defa ABD karasuları sınırına
gönderdiğini açıkladı.
İran donanma komutanlarından Amiral Afşin Rizai Haddad, Fars haber ajansına "İran donanması ABD’nin karasularına yaklaşıyor. Bu bir mesaj" dedi.
Haddad, gemilerin Güney Afrika açıklarından Atlas Okyanusu’na açıldığını belirtti. Ajansa göre İran'ın bu adımı, ABD’nin Körfez’deki askeri varlığına yanıt niteliğinde.
Pentagon’dan bir yetkili ise CNN’e İran gemilerinin yaklaştığına dair bir bilgi olmadığını söyledi.
http://www.ulusalkanal.com.tr/dunya/irandan-abdye-mesaj-h22339.html
Irak merkezi hükümetiyle Kuzey Irak Kürt
Bölgesel Yönetimi’nin petrol gelirlerinin paylaşımı konusunda anlaşmanın
eşiğinde olduğu açıklandı.
Böylece Ankara-Erbil anlaşması boşa çıktı
Reuters haber ajansının bildirdiğine göre
Türk-İngiliz ortaklığındaki Genel Enerji Şirketi Müdürü Mehmet Sepil,
Bağdat’la Erbil’in petrol gelirlerinin paylaşımı konusundaki görüş
ayrılıklarını gidermenin eşiğinde olduğunu açıkladı. Kuzey Irak Bölgesel
Kürt Yönetiminde faaliyet gösteren Genel Enerji Müdürü Mehmet Sepil,
Bağdat’la Erbil arasındaki anlaşmayla Kürdistan Bölgesi’nden petrol
ihracına başlanacağını söyledi.
Irak içi kriz çözülüyor
Türkiye ile Kuzey Irak Kürt Bölgesel
Yönetimi daha önce Erbil’in Bağdat’ın izni olmadan petrol ve gaz ihraç
etmesini öngören anlaşmalar imzalanmıştı. Reuters haber ajansı, Bağdat’ı
devre dışı bırakan petrol ihracatı konusunda Irak Merkezi hükümetiyle
Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasında sözlü tartışmalar yaşanmasına
rağmen sorunun çözümü için müzakerelerin sürdüğünü bildirdi.
Genel Enerji Müdürü Mehmet Sepil, petrol
gelirlerinin paylaşımı konusunda Bağdat ve Erbil’in çok yakında
anlaşmaya varacağını söyledi.
Anlaşmazlıklar gideriliyor
İki tarafın daha önceki müzakerelerde
ciddi ilerlemeler kaydettiğini belirten Sepil, yapılan yeni
müzakerelerde iki taraf arasında krize neden olan hususların ele
alınacağını ifade etti.
Genel Enerji, Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nden petrol ihracatı yapan ilk yabancı şirket olarak biliniyor.
Suriye devlet televizyonunun haberine
göre kuşatma altındaki Humus’un boşaltılmasına başlandı. Bölgenin valisi
Talal Barazi devlet televizyonuna verdiği demeçte Suriyeli isyancıların
kontrolü altında bulundurulan Humus’un belirli bölgelerinin
boşaltılması için gereken tüm tedbirler alındı. İlk etapta 200 ailenen
tahliyesinin gerçekleşmesi bekleniyor.
Üç günlük ateşkes
Barazi’nin verdiği bilgiye göre, bölgesel
yönetimden, BM ve Kızılhaç’tan oluşan bir delegasyon Cuma sabahı
kuşatma altındaki mahallelere giderek tahliye hazırlıklarına başladılar.
Yüzlerce sivilin şehri terkedebilmesi için Barazi’nin, Birleşmiş
Milletler yerel koordinatörü ile anlaştığı gelen haberler arasında.
Düzenleme ilk planda çocuk, kadın ve yaşlılar için geçerli olacak.
15 ve 55 yaşındaki erkeklerin
çoğunluğunun isyancılar cephesinin savaşçıları olabileceği olasılığı
nedeniyle tahliyeye dahil edilmeyeceği bildiriliyor.
Söz konusu insani yardım girişimi için,
BM yetkilileri ve Suriye hükümeti arasında hafta başında çetin
müzakereler yaşandığına dikkat çekiliyor.
Öte yandan Rusya tahliyenin yapılabilmesi için üç günlük ateşkesin geçerli olacağını açıkladı.
Bu süre zarfında kuşatma altındaki sivil
halka ayrıca gıda ve diğer acil malzemeler yardımı yapılacak.
Uluslararası Mülteci Örgütü UNCHR’in yardım malzemesi taşımak ve
dağıtmak üzere kamyonlarını hazır tuttuğu bildirildi. Yardımların
Cumartesi günü yapılması bekleniyor. İnsan hakları örgütlerinin raporuna
göre Humus’un kuşatma altındaki tarihi semtlerinde son bir buçuk yıldır
3 bin kişi çok zor koşullarda yaşama savaşı veriyor. Bu arada Suriye
hükümeti önümüzdeki Pazartesi günü başlayacak Cenevre barış
görüşmelerinin 2. turuna katılacağını açıkladı. Suriye Devlet
televizyonu, Şam’ın görüşmelere katılacağı haberini Dışişleri Bakanı
yardımcısı Faysal Miktad’ın açıklamalarına dayandırdı. Suriyeli
muhalifler de Cenevre barış görüşmelerine katılacaklarını
açıklamışlardı. 1. Tur görüşmeler 31 Ocak’ta sonlanmıştı.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 17 Aralık
operasyonunda tutuklanan Reza Zarrab'ın iranlı ortağı Babek Zencani'nin
yolsuzluk dosyası için "Neden bu kadar petrol bir kişiye verildi,
anlamakta zorluk çekiyorum" dedi.
TAHRAN- Ruhani, devlet televizyonundaki canlı yayınlanan söyleşide,
"Neden bu kadar yüklü miktarda petrol ve para bir kişiye verildi.
Anlamakta zorluk çekiyorum. Rakam çok büyük. Yaklaşık ülkenin bir aylık
tüm geliriyle eşittir" açıklamasında bulundu.
Ruhani, Zencani için neden tutuklanma kararı alındığı şöyle anlattı: "Bu kişi, paraların, bu bankada şu bankada olduğunu söylüyordu. Yaptığımız detaylı araştırmada tümden yalan söylediğini anladık. Olayın doğru olmadığı anlaşılınca birinci yardımcımdan yolsuzluk meselelerini üzerine gidilmesini istedim."
Zencani, Cumhurbaşkanı Ruhani'nin yolsuzlukla mücadele talimatının ardından 30 Aralık'ta tutuklanarak cezaevine konulmuştu.
Babek Zencani'nin, Türkiye'deki 17 Aralık soruşturması kapsamında tutuklanan işadamı Rıza Sarraf'ın İran'daki ortağı olduğu iddia ediliyor.
Ruhani, Zencani için neden tutuklanma kararı alındığı şöyle anlattı: "Bu kişi, paraların, bu bankada şu bankada olduğunu söylüyordu. Yaptığımız detaylı araştırmada tümden yalan söylediğini anladık. Olayın doğru olmadığı anlaşılınca birinci yardımcımdan yolsuzluk meselelerini üzerine gidilmesini istedim."
Zencani, Cumhurbaşkanı Ruhani'nin yolsuzlukla mücadele talimatının ardından 30 Aralık'ta tutuklanarak cezaevine konulmuştu.
Babek Zencani'nin, Türkiye'deki 17 Aralık soruşturması kapsamında tutuklanan işadamı Rıza Sarraf'ın İran'daki ortağı olduğu iddia ediliyor.
ABD yönetimi Suriye’ye karşı söylemini sertleştirirken, sahadaki dengelere müdahalesini meşrulaştıracak söylemleri sıklıkla tekrarlıyor.
(soL - Dış Haberler) Cenevre-II görüşmelerinde masaya güçlü taraf olarak oturan Şam yönetiminin, Devlet Başkanı Beşar Esad’ın istifasını reddetmesinin ardından Washington yönetimi baskıyı artırdı. Sahadaki silahlı gruplara yönelik askeri yardımları artıran Washington, bu müdahalesini meşrulaştıracak yeni söylemleri sıklıkla tekrarlıyor.
I) "El Kaide küresel tehdit": ABD yönetimi Suriye’deki el Kaide varlığının küresel güvenliği tehdit ettiğine yönelik iddiaları sıklıkla tekrarlamaya başladı. Ancak bu tekrarları, Washington’un Esad’la el sıkışması değil, ona karşı savaşan gruplara yönelik desteği artırması takip etti. Son olarak ABD Kongresi Washington’u eylül ayına kadar muhalif grupları silahlandırmak kosununda yetkilendirmişti. Silahlandırmanın gerekçesiyse El Kaide’ye karşı savaşan grupları desteklemek. Ancak şu anda El Kaide’den aforoz edilen Irak ve Şam İslam Devleti’ne karşı savaşan grupların arasında iki tane el Kaide bağlantılı grup bulunuyor: Ahraru’ş Şam ve El Nusra cephesi. Her iki örgüt, ABD’nin “ılımlı” olduğunu iddia ettiği diğer silahlı gruplarla işbirliği içinde çalışıyor. Bu gruplar doğrudan ABD ve bölgedeki müttefikleri tarafından da silahlandırılıyor.
CIA’dan uyarı
Dün de CIA şefi John Brennan El Kaide bağlantılı grupların kontrolden çıkmakta olduğu uyarısında bulundu. Brennan, bu grupların Suriye dışında da saldırılar yapabileceğini iddia etti. Daha önce de ABD Ulusal İstihbarat Direktörü El Nusra Cephesi’nin ABD’ye saldırı planları yaptığını iddia etmişti. ABD’nin El Kaide varlığını gündeme getirmesi
II) İnsani yardımların engellenmesi: Washington yönetiminin ikinci kozu, Suriye ordusunun kuşatması altındaki silahlı grupların bulunduğu yerleşim bölgelerine insani yardımların ulaştırılmadığına yönelik. Özellikle Şam’ın güneyindeki Yermük Mülteci Kampı ve Humus’un Eski Şehir olarak adlandırılan bölgesi sıklıkla günde Halep’in Nubul ve Zehra gibi Şii nüfusa sahip bölgeleri bir yıldan fazladır militanların kuşatması ve sürekli saldırıları altında yaşıyor. Sadece Nubul ve Zehra’da 45 bin kişi yaşıyor. Ancak bu üç kasaba hiçbir zaman ABD’nin gündemine gelmedi. Dahası Humus’ta Suriye yönetimi “ateşkes, kadın ve çocukların tahliyesi” karşılığında yardım geçişine izin vermişti. Ancak Cenevre-II’de karışlarına oturtulan Suriye Ulusal Koalisyonu (SUK) sahadaki hiçbir silahlı grup üzerinde otoriteye sahip olmadığından, Humus görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı. Yermük Kampı’nı terketmeyen militanlar geçtiğimiz ay Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin gönderdiği gıda yardımlarını taşıyan kamyonlara ateş açmıştı.
Korkutan strateji
Suriye yönetimi, yoğun nüfusa sahip yerleşim bölgelerinde doğrudan çatışmaya girmek yerine bu bölgeleri kuşatarak militanları pes ettirmeyi tercih ediyor. Bu başarılı strateji Humus’ta ordunun kentin yüzde 80’ini kontrolünü sağladı. Şam’da da Muademiye, Barze, Beyt Şam ve Harasta ve Babila gibi stratejik öneme sahip semtlerde silahlı gruplarla ordu arasında aylar süren kuşatmanın ardından ateşkes sağlandı. Stratejinin sahadaki dengeyi değiştirmesi ise Esad’ın istifasını dayatan ABD’yi rahatsız ediyor.
III) Halep korkusu: ABD’yi asıl rahatsız edense Halep’in, Şam ve Humus’taki gibi yöntemlerle ordu kontrolüne girmesi. Doğu Halep’te Şeyh Neccar Sanayi Bölgesi’ne ulaşan Suriye ordusu, merkezin doğusundaki militanları kıskaca almak üzere olduğundan ABD ve müttefikleri bu kentte sivillere yönelik bombardımanlar yapıldığı iddialarını sıklıkla dile getiriyor. Dün de Dışışleri Bakanı John Kerry Halep’e yönelik bombardımanın “Esad rejiminin gerçek yüzünü gösterdiğini” söyledi. Halep’in 2012 yılının yaz aylarından önceki durumuna dönmesi, Suriye’de yürütülen savaşın bozguna uğramaması anlamına gelebilir.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/suriyeye-mudahalenin-uc-araci-haberi-87256
ABD yönetimi Suriye’ye karşı söylemini sertleştirirken, sahadaki dengelere müdahalesini meşrulaştıracak söylemleri sıklıkla tekrarlıyor.
(soL - Dış Haberler) Cenevre-II görüşmelerinde masaya güçlü taraf olarak oturan Şam yönetiminin, Devlet Başkanı Beşar Esad’ın istifasını reddetmesinin ardından Washington yönetimi baskıyı artırdı. Sahadaki silahlı gruplara yönelik askeri yardımları artıran Washington, bu müdahalesini meşrulaştıracak yeni söylemleri sıklıkla tekrarlıyor.
I) "El Kaide küresel tehdit": ABD yönetimi Suriye’deki el Kaide varlığının küresel güvenliği tehdit ettiğine yönelik iddiaları sıklıkla tekrarlamaya başladı. Ancak bu tekrarları, Washington’un Esad’la el sıkışması değil, ona karşı savaşan gruplara yönelik desteği artırması takip etti. Son olarak ABD Kongresi Washington’u eylül ayına kadar muhalif grupları silahlandırmak kosununda yetkilendirmişti. Silahlandırmanın gerekçesiyse El Kaide’ye karşı savaşan grupları desteklemek. Ancak şu anda El Kaide’den aforoz edilen Irak ve Şam İslam Devleti’ne karşı savaşan grupların arasında iki tane el Kaide bağlantılı grup bulunuyor: Ahraru’ş Şam ve El Nusra cephesi. Her iki örgüt, ABD’nin “ılımlı” olduğunu iddia ettiği diğer silahlı gruplarla işbirliği içinde çalışıyor. Bu gruplar doğrudan ABD ve bölgedeki müttefikleri tarafından da silahlandırılıyor.
CIA’dan uyarı
Dün de CIA şefi John Brennan El Kaide bağlantılı grupların kontrolden çıkmakta olduğu uyarısında bulundu. Brennan, bu grupların Suriye dışında da saldırılar yapabileceğini iddia etti. Daha önce de ABD Ulusal İstihbarat Direktörü El Nusra Cephesi’nin ABD’ye saldırı planları yaptığını iddia etmişti. ABD’nin El Kaide varlığını gündeme getirmesi
II) İnsani yardımların engellenmesi: Washington yönetiminin ikinci kozu, Suriye ordusunun kuşatması altındaki silahlı grupların bulunduğu yerleşim bölgelerine insani yardımların ulaştırılmadığına yönelik. Özellikle Şam’ın güneyindeki Yermük Mülteci Kampı ve Humus’un Eski Şehir olarak adlandırılan bölgesi sıklıkla günde Halep’in Nubul ve Zehra gibi Şii nüfusa sahip bölgeleri bir yıldan fazladır militanların kuşatması ve sürekli saldırıları altında yaşıyor. Sadece Nubul ve Zehra’da 45 bin kişi yaşıyor. Ancak bu üç kasaba hiçbir zaman ABD’nin gündemine gelmedi. Dahası Humus’ta Suriye yönetimi “ateşkes, kadın ve çocukların tahliyesi” karşılığında yardım geçişine izin vermişti. Ancak Cenevre-II’de karışlarına oturtulan Suriye Ulusal Koalisyonu (SUK) sahadaki hiçbir silahlı grup üzerinde otoriteye sahip olmadığından, Humus görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı. Yermük Kampı’nı terketmeyen militanlar geçtiğimiz ay Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin gönderdiği gıda yardımlarını taşıyan kamyonlara ateş açmıştı.
Korkutan strateji
Suriye yönetimi, yoğun nüfusa sahip yerleşim bölgelerinde doğrudan çatışmaya girmek yerine bu bölgeleri kuşatarak militanları pes ettirmeyi tercih ediyor. Bu başarılı strateji Humus’ta ordunun kentin yüzde 80’ini kontrolünü sağladı. Şam’da da Muademiye, Barze, Beyt Şam ve Harasta ve Babila gibi stratejik öneme sahip semtlerde silahlı gruplarla ordu arasında aylar süren kuşatmanın ardından ateşkes sağlandı. Stratejinin sahadaki dengeyi değiştirmesi ise Esad’ın istifasını dayatan ABD’yi rahatsız ediyor.
III) Halep korkusu: ABD’yi asıl rahatsız edense Halep’in, Şam ve Humus’taki gibi yöntemlerle ordu kontrolüne girmesi. Doğu Halep’te Şeyh Neccar Sanayi Bölgesi’ne ulaşan Suriye ordusu, merkezin doğusundaki militanları kıskaca almak üzere olduğundan ABD ve müttefikleri bu kentte sivillere yönelik bombardımanlar yapıldığı iddialarını sıklıkla dile getiriyor. Dün de Dışışleri Bakanı John Kerry Halep’e yönelik bombardımanın “Esad rejiminin gerçek yüzünü gösterdiğini” söyledi. Halep’in 2012 yılının yaz aylarından önceki durumuna dönmesi, Suriye’de yürütülen savaşın bozguna uğramaması anlamına gelebilir.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/suriyeye-mudahalenin-uc-araci-haberi-87256
Suriye’de iç savaşta yaralanıp uzuv sorunları yaşayan insanların protez sağlamak için Türkiye’ye aktıkları belirtilirken Reyhanlı’daki faaliyet gösteren bir protez hastanesinde şimdiye kadar 300 kadar hastanın tedavi edildiğine dikkat çekiliyor.
İngiliz The Guardian gazetesi, Halep’ten zorlu bir yolculuk ardından Türkiye’ye ulaşan Muhammet’in öyküsünden hareketle Suriye’deki çatışmalarda yaralanan insanların uzuv sorunlarının çözümünü Türkiye’de aradıklarını anlatırken Reyhanlı’da Ulusal Suriye Protez Projesi (NSPPL) adı ile kurulan bir protez hastanesinin faaliyetlerine vurgu yapıyor.
Suriye Özgür Ordusunun kontrolündeki bir mevkideki bir makinalı tüfekten kaynaklanan rastgele atışlarla sağ bacağını kaybettiği kaydedilen Muhammet’in, Reyhanlı’daki hastanede tedavi görmüş olan 300 kadar hastadan biri olduğunu anlatan gazete, “tedavi bedava” dedikten sonra üç yardım örgütünün projeyi finanse ettiklerini belirtiyor. Gazete, şöyle devam ediyor:
“Merkezi yöneten, Humus’tan eski matematik kocası Raed Al Masri, varlığı kamuoyuna pek duyulmamış olsa da NSPPL’nin bekleme listesinde 600 ismi olduğunu söylüyor. Ve ihtiyacı olan daha çok kişi var. Yönetim kurulu üyesi Dr. Mahrous Alsoud ise, çatışmalarda 20 kadar Suriyeli’nin uzuv kaybına uğramış olabileceğini tahmin ediyor.”
İngiliz gazetesi, okuyucularına hastanedeki yoğun çalışma temposunun ve verilen tedavilerin ayrıntılarını da ilettiği röportajında “Masri gibi, teknisyenlerin çoğu tıbbi veya teknik mesleklerden gelmiyor. Pakistan, Türkiye ve Birleşik Kraliyeti’nden bir süre için gelen uzmanlar, onları eğittiler. Alsoud, hastanedeki protez hizmetlerinin kalitesinin Avrupa’daki standartlarına uyumlu olduğunu söylüyor” diyor.
http://www.odatv.com/n.php?n=suriyede-yaralananlar-icin-reyhanlida-hastane-kurdular-0602141200
İsrail ve ABD'nin, Suriye'nin güneyini işgal ederek İsrail'i
koruyacak bir tampon bölge oluşturma planı hazırladığı öne sürüldü.
(soL - Dış Haberler) Ürdün'den yayın yapan JBC News'in iddiasına göre, ABD ve İsrail, Suriye'nin güneyindeki iki bölgeyi işgal ederek İsrail için bir koruma kuşağı oluşturacak. Haberde bu iki bölgenin neresi olduğu belirtilmedi.
ABD ve İsrail'in işgaline, bölgedek "ılımlı" gruplar yardımcı olacak. Bu grupların ekipmanı ABD tarafından sağlanacak ve örneğin TOow gibi anti-tank füzeleriyle donatılacak. ABD ve İsrail, gruplara istihbarat sağlayacak.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/israil-ve-abdden-suriyede-tampon-bolge-plani-haberi-87221
İhlalciye karşı kendi yöntemlerimizi uygularız
ABD, İran’a uyguladığı uluslar arası ve tek taraflı yaptırımlar konusunda her hangi bir esnemenin olmayacağı konusunda mesaj verdi.
Salı günü ABD Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman ve ABD Maliye Bakan Yardımcısı David Cohen bu konuya dikkat çekti.
"TÜRKİYE'YE DE SİNYAL VERİLDİ"
David Cohen “Biz yaptırım baskısının korunması için aktif bir şekilde yabancı bankalarla, şirketlerle ve hükümetlerdeki meslektaşlarımızla işbirliği yapıyoruz. Bu çabaların bir parçası olarak son 6 hafta içerisinde İngiltere, Almanya, Avusturya, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri’ne giderek İran’ın ticaret için açık olmadığı sinyalini verdim. Washington nerede olursa olsun herhangi bir yerdeki ihlalciye karşı kendi yöntemlerini uygulamaya hazır” şeklinde konuştu.
Wendy Sherman ise şu an İran rejimine karşı yaptırımın hafifletilmesinin geçici, sınırlı ve bir nokta büyüklüğünde dar kapsamlı olduğunun vurgu yaptı. ABD Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman “Biz onların hepsine başlangıç silahının atışı öncesinde hareket etmeye başlarlarsa ticaretlerini ve itibarlarını riske atacaklarını söyledik. Biz hepsine yapabileceklerinin sınırı ve o ülkenin dost veya düşman olmasına bakmaksızın ona karşı yaptırım uygulayacağımız konusunda uyardık” ifadelerine yer verdi.
Moskova ile Tahran’ın takas yolu ile Rusya’nın İran petrolü satın alması yönünde tahmini hazırlıklar olduğu konusuna değinen Cohen ise “Biz tüm ABD idari yönetimi olarak bu şekildeki bir alışverişin gerçekleşmemesi için yoğun bir şekilde çalışıyoruz” dedi.
http://www.odatv.com/n.php?n=ihlalciye-karsi-kendi-yontemlerimizi-uygularin-0502141200
Alman devlet kanalı ARD'de yayınlanan "Report Mainz" adlı haber programında Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın, Fethullah Gülen hareketine karşı uyarıda bulunduğu belirtildi.
ARD'de yayınlanan programda Baden- Württemberg Eyaleti Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından hazırlanan bir belgede, "Gülen hareketinin düşünce yapısının birçok demokratik değere aykırı düştüğü, Gülen'in din devleti eğilimli olduğu" öne sürüldü. Gülen Hareketi'ne bağlı eğitim kuruluşlarının sayısının Almanya'da 300'ü bulduğu belirtilirken Baden-Württemberg Anayasayı Koruma Teşkilâtı'nın belgesinde, "Gülen'in görüşlerinin kuvvetler ayrılığı prensibi, din özgürlüğü, bilim- eğitim özgürlüğü ve kadın- erkek eşitliğine aykırı olduğu" savunuldu.
ÇOCUKLARA KÖTÜ MUAMELE
Alman yayın kuruluşu Deutsche Welle'nin, Federal Göç ve Mülteciler Dairesi (BAMF) yetkililerine dayanarak verdiği bilgiye göre ise, Rüsselsheim'da Gülen Hareketi'ne yakın bir dernek tarafından verilen entegrasyon kursunda üç yaşında bir çocuk tokatlandı. Ayrıca bir çocuğun da kemerle bağlandığı tespit edildiğinden derneğin kurs verme yetkisi iptal edildi. Ludwigsburg'daki bir özel okula kızını gönderen bir veli, kızının baş örtüsü takmaya zorlandığını öne sürdü. Ayrıca Gülen Hareketi mensubu olmayan öğrencilere sistematik olarak mobbing uygulandığı iddia edildi. Okul yöneticileri suçlamaları kabul etmedi.
http://www.odatv.com/n.php?n=ardalman-istihbarat-dairesinin-gulen-hareketi-uyarisini-ekrana-getirdi-0502141200
‘Kürt Koridoru’nun arkasında İsrail var. Türkiye’nin çıkarına ters.'
Terörü bitirmek, Suriye’de hayatı normalleştirmek için kesin kararlıyız.
Muhalifleri yöneten Ford başından beri bu işin içinde’
BM’nin İsviçre merkezinde takip ettiğimiz
2. Cenevre görüşmeleri sırasında Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Dr.
Faysal Mikdat ile bir söyleşi yaptık. İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna
kadar eski Milletler Cemiyeti’nin merkezi olan binanın önünde yaptığımız
söyleşide 2. Cenevre konferansının bir haftalık bilançosunu çıkardık.
‘İkinci tura katılıyoruz’
- Görüşmeler başarısız mı oldu?
Görüşmeleri ‘başarısız’ olarak nitelemek
için henüz erken. Üst düzey bir katılımla ve yaptığımız önerilerle
Suriye heyeti olarak iyi niyetimizi gösteriyoruz. Askeri alanda herhangi
bir gücü kalmayan, ABD, İngiltere, İsrail, Körfez ülkeleri ve AKP
destekli karşı tarafın yaptığı tek şey ise önerilerimize sürekli karşı
çıkmak. Suriye’deki terörü sonlandırmak gibi dertleri yok. Olsa da,
sahada savaşan El Nusra, IŞİD ve El Kaide gibi terör örgütlerine komuta
etmiyorlar. Karşımızdakiler, koalisyon olarak adlandırılan muhalif
grubun ancak küçük bir bölümünü oluşturuyor. Batı’da yaşayan birçok
koalisyon üyesi Cenevre’ye gelmedi. Buraya gelen bu küçük grup dahi
kendi arasında mutabakat sağlayamıyor. Kendi aralarında bölünmüşler.
Buna rağmen, 10 Şubat’ta başlayacak ikinci tur görüşmelerine
katılıyoruz.
Humus en stratejik yer
- Katılım yine üst düzey olur mu?
Şam’da değerlendirme yapacağız elbette.
Büyük olasılıkla yine bu heyetle Cenevre’ye geleceğiz. Terörü bitirmek,
Suriye’de hayatı normalleştirmek için kesin kararlıyız.
- Humus’a insani yardım meselesinden söz edildi...
Her şeyden önce şu gerçeğin altını
çizelim: Suriye yönetimi neredeyse iki yıldır BM, Kızılhaç, Kızılay gibi
uluslararası yardım kuruluşlarıyla çatışmalardan dolayı mahsur kalan
insanlara yardım yapılmasını görüşüyor. Somut girişimlerimiz oldu,
oluyor. Ancak bu kuruluşların raporlarından da anlaşılacağı gibi,
yardımların insanlara ulaşmasını engelleyen silahlı çetelerdir,
teröristlerdir. İnsanları canlı kalkan olarak kullanıyorlar.
- Peki neden Humus?
Şu an Suriye’de çok sayıda çatışma alanı
var. Neden Hums’a odaklandıklarını biz çok iyi biliyoruz. Bir de
haritaya bakınca Hums’un önemi anlaşılır. Hums, Lübnan-Akdeniz,
Halep-Türkiye, Şam ve Der-ez-Zor-Irak dörtyolunun tam kesiştiği yerdir.
Bu dörtyolun tam ortasındadır. Yani, askeri, lojistik, ticari anlamda
stratejik öneme sahiptir.
‘Ford işin başında’
- ABD’nin sözde ılımlı grupları silah yardımıyla destekleme kararı aldığını duyurdunuz...
Bunlar aslında yeni şeyler değil. Ancak
ABD’nin bunu açıktan yapmaya başlayacağını duyurması önemlidir. ABD’nin
bu adımı ve eylemi BM Güvenlik Konseyi’nin 1373 sayılı kararına
aykırıdır. ABD, söz konusu kararı hiçe saymaktadır. ABD yönetimi, El
Nusra, İslami Cephe, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) gibi terör
örgütlerine silah yardımı yapma kararı aldı. Robert Ford da başından
beri bu işin içinde. Cenevre’de olması bizi şaşırtmadı. Ford, koalisyon
delegasyonu ve diğer sözde muhalifleri yöneten kişidir. Terörle
Suriye’yi dize getireceklerini sandılar. ABD’nin artık terör yönteminin
çözüm olmadığını anlaması gerekiyor. Aradan üç yıl geçti. Büyük acılar
yaşandı. Direnen Suriye dimdik ayakta. Suriye yönetimi görevinin
başında. Suriye halkı da gerçeklerin farkında. Bu gerçeği artık
Amerikalıların da anlaması gerekiyor. Terörle Suriye’yi ve yönetimini
yok edemediler.
n ABD sanki 2.Cenevre ile Suriye’den çekilmenin yolunu arıyor...
Evet, biz de öyle olduğunu düşünüyoruz.
‘Kürt koridoru İsrail’in işi’
n Yani ABD şunu mu diyor: “Suriye
dediklerimizi yapmıyorsa, ne Rusya, ne de Çin’in dediği olsun.İstikrar
olmasın, Sürekli çatışma olsun...”
Tamamen öyle, söylediklerinizin hepsi yerinde tespitler. Suriye’nin neden hedefte olduğunu özetliyor.
n Öte yandan Kuzey Irak ve Suriye’nin kuzeyinden koridor açılmak isteniyor...
Bu planların arkasında hep İsrail vardır.
Koridoru da İsrail istemektedir. Özellikle bu nedenden dolayı, Erdoğan
Hükümeti teröre verdiği desteği derhal sonlandırmalıdır. Çünkü bu
Türkiye’nin de çıkarlarına ters düşmektedir.