Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Tahran ziyaretinin başlamasından sadece birkaç saat önce İran’dan Erdoğan’a sert suçlama geldi.
Fars Haber Ajansı’nın haberine göre Sadıki, “Erdoğan Siyonist rejimin elinde bir kuklaya dönmüştü, fakat son zamanlarda artık uyandığını görüyoruz” dedi.
Türkiye’nin Suriye politikasının çökmesinden sonra Erdoğan’ın İran’la ilişkileri geliştirme arzusu gösterdiğini savunan Sadıki, “İran ve Türkiye ikili ilişkilerde yeni bir sezona giriyor” diye konuştu.
http://www.yurtgazetesi.com.tr/dunya/irandan-basbakana-sert-suclama-h47899.html
2. Cenevre konferansına katılan Dr. Faysal Mikdad ABD’nin Suriye’de teröristleri detekleme kararı aldığını, bunun BM kararlarına aykırı olduğunu söyledi
Cenevre 2 görüşmelerine katılan Suriye heyeti, “ABD’nin dün itibariyle Suriye’deki teröristleri silahlandırma kararı aldığını” duyurdu. Görüşmelerin yapıldığı BM Cenevre binası önünde açıklama yapan Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Dr. Faysal Mikdad, “Cenevre 2”nin mimarlarından ABD, Suriye’deki teröristleri silahlandırma kararı alarak, siyasi çözüme karşı olduğunu kanıtlamaktadır. Bu durumu asla kabul etmiyoruz.
Biz buraya iyi niyetle geldik. Suriye’de akan kanın durmasını, terörün sona ermesini, hayatın yeniden normale dönmesini istiyoruz. Muhalifler olarak adlandırılan koalisyon delegasyonu, beş maddelik bildirgeye dahi karşı çıkıyorlar. Şimdi de ABD’den bu hamle geldi. Bütün bunlara rağmen, Suriye delegasyonu olarak biz Cenevre’den ayrılmıyoruz.”
Suriye delegasyonundan yazılı açıklama
Suriye delegasyonunun yaptığı yazılı açıklamada, “ABD’nin Suriye’deki terörist gruplara yardım yapma kararı alması BM Güvenlik Konseyi’nin 1373 sayılı kararına aykırıdır. ABD, söz konusu kararı hiçe saymaktadır. ABD yönetimi, El Nusra, İslami Cephe, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) gibi terör örgütlerine silah yardımı yapma kararı aldı. Amerikan silahlarının Suriye’ye ulaştığından herkes emin.” Şam yönetiminin açıklamasında, “Teröristlere silah yardımı yaparak Cenevre 2’deki siyasi çözüm arayışını baltalayan ABD ve terörü destekleyen diğer ülkeler, bu eylemlerini derhal sonlandırmalıdırlar” denildi.
“ABD, silah yardımı yoluyla Şam’a baskı kurmak istiyor”
ABD’nin iddia edilen silah yardımı kararını ve eylemini Aydınlık’a değerlendiren Suriye delegasyonu üyeleri şu görüşü savundular, “ABD yönetimi, Suriye’de savaşan sözde ‘ılımlı grupları’ silah yardımıyla destekleyerek, Şam’a karşı baskıları arttırmayı hedefliyor.” Bir diğer görüşe göre, “Birçok cephede aynı anda çıkmaza giren ABD, Suriye’de de Libya modelini zorlayabilirim görüntüsünü vermek istiyor.” ABD, Batı ve Körfez ülkeleri, Libya’da iktidara karşı savaşan çetelere silah yardımı yaparak, ülkeyi havadan ve denizden de bombalayarak Kaddafi yönetiminin düşmesini sağlamıştı.
Görüşmeler tıkandı
Cenevre’de BM Suriye Özel Temsilcisi Ahdar İbrahimi başkanlığınında dört gündür Suriye krizini görüşen taraflar, ilk defa öğleden sonra görüşmeme kararı aldılar.
Hums’a insani yardım, tutukluların ve sivillerin serbest bırakılması konularının çözülmemesine rağmen, taraflar geçici Hükümet konusunu görüşmeye başlıyor. Ancak muhalif olarak adlandırlan Koalisyon Delegasyonu’nun Suriye heyetinin beş maddelik temel ilkeler bildirgesine karşı çıkması ve “ABD’nin Suriye’deki teröristleri destekleme kararı” ile görüşmeler tıkanmış durumda.
Dr. Buseyna Şaban: “Esad gitsin, El Kaide mi gelsin!?”
Cumhurbaşkanlığı Siyasi ve Basın Başdanışmanı Dr. Buseyna Şaban, Suriye Hükümeti’nin beş maddelik temel ilkeler bildirgesini kabul etmeyen koalisyon delegasyonuna şu tepkiyi verdi: “Biz buraya Suriye’deki sorunları çözmek için geldik. Sorun, Batı emperyalizmidir. Esad gitsin de yerine El Nusra, El Kaide mi gelsin? Batı, bunu mu istiyor? Muhalefetin ısrar ettiği ‘Humus’un tarihi kent merkezinde mahsur kalan insanlara yardım yapılmasını’ Suriye yönetimi BM, Kızılhaç gibi uluslararası kuruluşlarla zaten görüşüyor” diyerek tepkisini dile getirdi.
İbrahimi: “Cenevre-2 devam ediyor
Silah yardımına ilişkin ABD’den resmi açıklama yapılmadı”
Akşam saatlerinde basın toplantısı düzenleyen BM Suriye Özel Temsilcisi Ahdar İbrahimi, “Yavaş ilerliyoruz. Görüş ayrılıkları var ama taraflar Cenevre’de görüşmeye devam ediyor. Muhalifler, 30 Haziran Bildirisi’nin [Cenevre 1] uygulanması için yol haritasını sundu. Cenevre 1’in nasıl uygulanacağına dair Suriye Hükümeti’nden henüz somut öneriler gelmedi. Taraflar, çatışmalar nedeniyle mahsur kalan insanlara yardım yapılması konusunda mutabıklar. Bu yardımların nasıl uygulanacağını görüşüyoruz.” ABD’nin Suriye’de savaşan çetelere silah yardımı yapma kararı aldı mı sorusuna BM Özel Temsilcisi: “Evet, bu konu sabahki göürşmelerde Hükümet yetkilileri tarafından gündeme getirildi. Ancak ABD’den konuya ilişkin herhangi bir açıklama yapılmadı” yanıtını verdi.
Beyhan Yıldırım
Suriye’nin Cenevre Konferansı’na katılan muhaliflere
sunduğu fakat reddedilen ‘temel ilkeler’ bildirgesi şu şekilde:
1-Suriye egemenliğine saygı, işgal (tecavüze uğramış) edilmiş topraklarının iade edilmesi, mutaasıp (bağnaz), radikal (yobaz), tekfiri fikirlerin Suriye’den arındırılması gerekir,
2-Yabancı devletlerin ülkede mevcut olan silahlı gruplara silah temin etmekten kaçınması, onları eğitmesi, onları koruması veya terör eylemler için kışkırtmasıı durdurulmalıdır,
3-Suriye’nin içişlerine her türlü müdahale ve karışmayı ret ederiz. Suriye’nin geleceğini demokratik usüllerle sadece Suriyeliler belirler.
4-Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması gerekir. Suriye’nin herhangi bir parçasından feragat etmek fikrini reddeder.
5-Suriye halkı kendi siyasi düzenini özgürce seçer.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/32691-sam-yonetimi-cenevrede-acikladi-abdteroristleri-destekleyecek.html
Aleviler 4 Şubat tarihinde Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşmek üzere Berlin'de resmi ziyarette bulunacak Başbakan Erdoğan'ı protesto etmeye hazırlanıyor.
Aleviler, "Özgürlük ve Eşitlik ve Demokrasi İçin Erdoğan'ı Protesto Ediyoruz" sloganıyla 4 Şubat tarihinde, saat 13:00'de Brandenburg Kapısı önünde dev bir mitinge hazırlandığı bildirildi.
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) Onursal Başkanı Turgut Öker, “11 yıllık izlediği zalimce politilalarla elinde kan izi olan,onlarca masum insanın katledilmesinden sorumlu, ülkemizi adım adım şeriata götüren, izlediği ekonomik politikayla işe ülkenin kaynaklarını kendi yandaşlarına peşkeş çeken, hırsızlığı ayyuka çıkmış bir kişinin elini kolunu sallayarak Avrupada dolaşmasına fırsat vermeyeceğiz“ dedi.
Öker, “Almanya’ya gelip asimilasyon insanlık suçudur diyen Tayyip Erdoğan, Türkiye’ye gittiğinde sözünden şaşıyor. Kullanmış olduğu tüm erk ile Alevileri asimile etmeye çalışıyor…Bu da onun Avrupa’da çizdiği demokrat kimliğinin ikiyüzlülüğünün göstergesidir…Tarih sizi asla affetmeyecektir“ şeklinde açıklamada bulundu.
Aynı tarihte AKP yandaşları ve sivil toplum örgütlerinin de desteğiyle Başbakan Erdoğan'ın saat 18:00'de Tempodrum'da halka hitap edeceği bildirildi.
Süheyla Kaplan / Berlin
http://www.odatv.com/n.php?n=alevilerden-erdogan-karsiti-miting-2801141200
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İran ziyareti, İsrail’de yorum ve tepkilere neden oldu. “İran, yaptırımları bypas etmek için Türkiye’ye ihtiyacı var” görüşünü öne süren Jerulasem Post gazetesine konuşan, ABD’li analistler de “İranlı altın tüccarlarının, (Türkiye’deki) yolsuzluk skandalının merkezinde yer alması, İran’ın gölge ekonomisiyle iş yapmasının tehlikelerine vurgu yapıyor” gibi savları dile getiriyor.
Jerusalem Post , Başbakan Erdoğan’ın 28-29 Ocak tarihli İran ziyaretini irdelediği haberinde iki ülkenin Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’ni kurmayı, ikili ticareti önümüzdeki birkaç yılda 30 milyar dolara çıkarmayı planladıklarına dikkat çekiyor.
Bu çerçeve görüşlerine başvurulan İsrail’deki Begin-Sedat Stratejik Etüdleri Merkezi Müdürü Prof. Efraim İnbar ziyaret için “Bu, nükleer anlaşmasıyla genişleyen ekonomik ve siyasi trendin devamıdır” nitelemesini yapıyor ve “Türkiye’nin İran’ın enerjisine ve pazarlarına, İran’ın ise, yaptırımları bypas etmek için Türkiye’ye ihtiyacı var” düşüncesini ifade ediyor.
Jpost, haberinde ABD’li analistlerin görüşlerini de yansıtıyor. Gazeteye konuşan Washington’daki düşünce kuruluşlarından Demokrasileri Savunma Vakfı’nın Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer, “Türkiye’nin İran ile ekonomik ve siyasi ilişkileri, Türk siyasi elidinin İran’ın yer altı dünyası ile bağlarının AKP hükümetini skandala sürüklemesinden sonra bile gelişmeye devam ediyor” görüşünü öne sürüyor.
Schanzer “İranlı altın tüccarları, bu skandalın merkezinde yer almaları, İran’ın gölge ekonomisiyle iş yapma tehlikelerine vurgu yapıyor” diye ekliyor.
JPost’a da konuşan American Enterprise Enstitüsü uzmanlarından Michael Rubin de, yolsuzluk skandalı, kamuoyuna yansımadan önce, Erdoğan’ın “İran’a yaptırımların üstesinden gelmeye yardım etse de Saray tarafından Batı yanlısı bir lider olarak kabul edildiğini” savundu.
Ancak skandalın patlak vermesi ile durumun değiştiğini ve Erdoğan’ın ise İran lehinde “bir tercih” yaptığını öne süren Rubin “Erdoğan kendi komplo teorilerine inanıyor, derinlemesine Yahudi karşıtıdır, İsrail’in Yahudi devleti olarak ortadan kaldırılması arayışında ve ideolojik müttefik olarak Batı’dan çok İran’ı görmeye eğilimli çünkü İran,en az, ülkesinde kalan az sayıda Yahudi’ye, gazeteleri, bankaları ve ‘faiz lobisi’ni kontrol etmelerine izin vermiyor” iddiasında bulundu.
http://www.odatv.com/n.php?n=yahudi-karsiti-israili-ortadan-kaldirmak-istiyor-2801141200
‘Türk
hükümeti açıklamalarıyla ve yaptıklarıyla komik ve ciddiyetsiz, mide
bulandırıcı duruma düşmektedir. Bunlarda maalesef ne ahlak, ne politik
vizyon, ne siyaset bilgisi ne de diplomasi mefhumu bulunuyor’
2. Cenevre
Konferansını yakından takip etmeye devam ediyoruz. Suriye Cumhurbaşkanı
Beşar Esad’ın sağ kolu Buseyna Şaban ile yaptığımız söyleşiden sonra,
Suriye Enformasyon Bakanı Umran El Zubi de gazetemize konuştu. İşte
sorularımız ve yanıtları:
Fotoğraf tertibi gerçek dışı
- Toplantılardan
iki gün önce Batı medyasında Suriye’deki çekildiği iddia edilen korkunç
fotoğraflar hakkında neler söyleyeceksiniz?
Bu fotoğraflar
gerçek değil. Çok açık bir şekilde bunların tamamı uydurma ve dayanaksız
olduğu belli. Üstelik Suriye ile de alakası yoktur. Bunlardan küçük bir
bölümü Suriye ile alakalı bile olsa, -ki çok biliyorsunuz- Suriye’nin
birçok bölgesi mezbahaya, katliam merkezlerine çevrildi. Bu mezbahalar
ve katliamlar Irak’ta ve dünyadaki pek çok ülkede de gerçekleştirildi.
Bizim bu konu ile ilgili kanaatimiz var. Biz bu senaryoyu kimlerin
kurguladığını, kimlerin hazırladığını, kimlerin finans kaynağı olduğunu
ve kimlerin hazırlanan bu kurguyu uyguladığını çok iyi biliyoruz. Şu an
bir ekibimiz bu konuyu araştırıyor. Yakın bir tarihte hazırlamakta
olduğumuz detaylı bilgileri kamuoyuna sunacağız. Böylece herkes bu
filmin kim tarafından nasıl ve ne amaçla, nerelerde hazırlanmış olduğunu
şüpheye gerek kalmayacak şekilde görecek.
- İngiltere, ABD ve muhalefet Cumhurbaşkanı Esad’ın gitmesi konusunda neden bu kadar ısrarcı?
Öncelikle, ABD’nin,
İngilizlerin ve Suriye muhalefetinin ısrarlarının arkasında farklı
gerekçeler var. Muhalefetin bir bölümünün politik hesapları var. Israrcı
olan diğer grubun, Amerikalılar ve İngilizlerin Cumhurbaşkanı Beşar
Esad’ın siyaset sahnesinden çekilmesini istemelerinin arkasında yatan en
önemli neden; gözlerini dikmiş oldukları Suriye’nin bölgedeki gücü ve
etkisi ile ilgilidir. Suriye’nin varlığının bölgedeki Arap
milliyetçiliğine etkisi ve bu ısrarcı ülkelerin bölgedeki planlarının,
Arap-İsrail sorununun kendi planladıkları gibi çözülebilmesi için bir
hasımdan kurtulmaları gerekiyor. Kurtulmak için çabaladıkları bu hasım
ise Beşar Esad’dır.
‘Davutoğlu’nu konuşmaya değmez’
- Dışişleri
Bakanı Davutoğlu, önceki gün muhaliflerle yaptığı görüşmelerde, “Esad
çekilmezse Suriye ile doğrudan görüşmeyin” demişti...
Ben dört gündür
buradayım (Cenevre). Şu sıralarda Davutoğlu’nun görevini bırakmış olması
gerekiyordu. Hâlâ dışişleri bakanı mı kendisi! Lütfen bir kontrol eder
misiniz bu şahıs hâlâ dışişleri bakanı mı? Açıkçası Davutoğlu’nun
yaptığı hiçbir şey için konuşmaya değmez. Türk hükümeti açıklamalarıyla
ve yaptıklarıyla komik ve ciddiyetsiz, mide bulandırıcı duruma
düşmektedir. Bunlarda ne ahlak, ne politik vizyon, ne siyaset bilgisi ne
de diplomasi mefhumu bulunuyor. Suriye’nin kanına çok büyük bir şekilde
bulanmışlardır. Bu hükümetten, özellikle en başta Erdoğan ve
Davutoğlu’ndan ellerindeki kanın hesabının sorulması ve
cezalandırılmaları gerekmektedir.
- Suriye,
laiklik konusunda önde gelen Arap ülkelerinden biri. ABD 11 Eylül’den
sonra da İhvan’ı destekledi. Ilımlı İslam Tunus’ta, Mısır’da ve
Türkiye’de kriz yaşıyor...
Burada Müslüman
Kardeşler (İhvan) bir projesi vardı. Erdoğan kendisini Müslümanların
halifesi olma hayaline kaptırmıştı. Başlangıçta Tunus’ta, Mısır’da Mursi
ile başarıya ulaşmış gibi gözüktüler, Suriye’de bile başlangıçta bir
rüzgâr yarattılar. Ancak, şu an hâlâ Libya’da aktif gibi görülen, hatta
Irak’ta Irak devletine karşı da düşmanca planlar denemekte olan İhvan
hareketi bana göre ömrünü tamamlamıştır.
- Uluslararası
mahkemeye Erdoğan hükümetini suçlayanbelgelerin olduğu bir dosya
sundunuz. Bu belgelerle ilgili bilgi alabilir miyiz?
Belgeler BM’ye
verildi. Uluslararası mahkemeye değil, Birleşmiş Milletlere verildi.
BM’de 1373 sayılı kararı uygulamakla yetkili ve yükümlü olan özel bir
merkezi var. Onlarda şikâyetimizle ilgili bizim verdiklerimizden çok
daha fazla belge ve doküman olmasına rağmen, şu ana kadar hiçbir şey
yapmadı ve sessiz kalmayı sürdürdü.
‘Robert Ford engelledi’
- Bölgede her ülkenin çıkarları var. İngiltere ve ABD de öyle. Suriye’nin kuzeyinde özel çıkarları nelerdir?
Öncelikle bu
ülkelerin hedeflerinde sadece kuzey Suriye’nin olmadığını söylemeliyim.
Proje Suriye’nin küçük bir bölümünü kapsamıyor. Bu proje Suriye
devletini hedef alıyor. Suriye’nin tamamını parça parça bölmeyi ve yok
etmeyi amaçlıyor. Burada hedeflenen Siyonist projenin bölge
milliyetçiliğine karşı sürdürdüğü mücadeleyi desteklemektir. Şu an
Suriye’de yaşatılanlarla da bu projenin hayata geçirilmesi
amaçlanmaktadır.
- Buraya sadece muhaliflerin değil, herkesin gelmesini istediniz. Neden gelmediler?
Çünkü ABD ve
muhalefetin İstanbul’daki başkanı olan Robert Ford diğer tüm muhalif
grupları kandırdı. Onlara başta kendilerini de Cenevre’ye toplantıya
davet edeceklerini söylediler. Fakat sonra muhalefetin büyük bir
bölümünü önemsemeyip buraya davet etmediler. Sonuç olarak bu küçük
muhalif grubu buraya çağırmakla yetindiler.
- Hükümetiniz
Erdoğan hükümeti ile Türk halkı arasındaki farkı görmekte ve her ikisini
birbirinden ayırmakta oldukça özenli. Türk halkına bir mesajınız var
mı?
Tüm içtenliğimle,
her şeyden önce tüm Türk halkını, özellikle Türk gençlerini sevgi ile
selamlıyorum. Türk gençlerine ülkelerinin yönetimine sahip çıkmalarının
en önemli ödevleri olduğunu, her şeyden önce ülkelerine sahip
çıkmalarının gerekli olduğunu anımsatır ve görevlerine sahip çıkmalarını
öğütlerim.
Erdoğan ve Davutoğlu
gibi şahısların kendi ülkelerine hiçbir yararlarının olmayacağı,
ülkelerine hizmet etmek yerine ülke çıkarları zararına bölgesel
projelere, Müslüman Kardeşler ve onların arkasındaki güçlerin
çıkarlarına hizmet ettikleri geç de olsa apaçık ortaya çıktı.
‘Cenevre 2’ her an bitebilir
“Cenevre 2”de Suriye
heyeti, muhalif olarak adlandırılan “Suriye Koalisyonu” delegelerine 5
maddelik temel bildirge sundu, ancak bu anlaşma bildirgesi muhalefet
tarafından reddedildi. Cumhurbaşkanlığı Siyasi ve Basın Başdanışmanı Dr.
Buseyna Şaban, Suriye Enformasyon Bakanı Umran El Zoubi ve Dışişleri
Bakan Yardımcısı Dr. Faysal Mikdad, bu duruma tepki göstererek
“Karşımızdakiler Suriyeli değil. Bu maddelerin altına her Suriyeli
imzasını atar” ifadelerini kullandı. Aydınlık’a açıklama yapan Suriye
Ulusal Koalisyonu Delegasyonu’nun 2. Başkanı Enes El Abda ise, asıl
konunun Hums olduğunu, bildirgedeki maddeleri daha önce “Cenevre 1”de
zaten kabul ettiklerini iddia etti. Abda ayrıca, “Cenevre 1”in “Esadsız
Geçici Hükümet” maddesini içerdiğini belirtti. Suriye yönetimi ise
başından beri bunun doğru olmadığını söylüyor.
‘Kadın ve çocuklar Hums’u terk edebilir’
Dün akşam
görüşmelerin yapıldığı Cenevre’deki BM temsilciliğinde basına iki saat
bilgi veren Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Dr. Faysal Mikdad,
kadınların ve çocukların Hums şehrinin çatışma altındaki bölgesini terk
edebileceğini. Ancak erkeklerin isim listesini Koalisyon
Delegasyonu’ndan istediklerini ve bunun Suriye heyetine verilmek
istenmediğine dikkat çekti.
Aydınlık’a özel
açıklamalarda bulunan Suriye delegasyonu üyeleri, “Bu bölgede
teröristlerin ve yabancı subayların olduğunu tahmin ediyoruz. O nedenle
Hums’un tarihi kent merkezinde kalan erkeklerin isim listesini vermek
istemiyorlar” diyerek kaygılarını paylaştılar.
Suriye hükümetinin teklifi
Suriye Arap
Cumhuriyeti heyeti temel ilkeleri ihtiva eden bir metin takdim etti.
Fakat Suriye muhalefeti bu önerileri reddetti. Metinde teklif edilen
maddeler şöyle:
-Suriye egemenliğine saygı, işgal edilmiş topraklarının iadesi... Bağnaz, yobaz, tekfiri fikirlerin Suriye’den arındırılması.
-Yabancı devletlerin ülkede mevcut olan silahlı gruplara silah temin etmek ve onları eğitmekten vazgeçmesi.
-Suriye’nin içişlerine her türlü müdahaleyi reddederiz, Suriye’nin geleceğini demokratik usullerle sadece Suriyeliler belirler.
-Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmalıdır, herhangi bir parçasından feragat kabul edilemez.
-Suriye halkı kendi siyasi düzenini özgürce belirler.
|
‘Yeter! AKP, terör ihracını bıraksın’
Suriye Dışişleri
Bakan Yardımcısı Dr. Faysal Mikdad’ın yaptığı basın toplantısında
kendisine silah yüklü TIR’ları, Şam’ın BM Güvenlik Konseyi ve
Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Erdoğan’ın terörizmi desteklediğine
ilişkin sunduğu belgeleri sorduk.
Suriye’deki
teröristlerin büyük çoğunluğunun Türkiye üzerinden geldiğini belirten
Mikdad, “Erdoğan ve Davutoğlu’nun Suriye’de akan her damla kandan
kişisel olarak sorumlu olduklarını düşünüyorum. Suriye ile Türkiye
kardeştir. Erdoğan ve Davutoğlu’nun cezasını en nihayetinde Türk
milletinin kendisi verecektir. Buradan tekrar sesleniyorum. Artık yeter,
artık yeter! Suriye’ye terör ihraç etmeyin! Bu Türkiye’nin de
güvenliğine, birlik ve beraberliğine zarar vermektedir. Huzurlarınızda,
Erdoğan hükümetinin çetelere verdiği desteği her fırsatta lanetleyen
Türk milletine buradan teşekkür etmek istiyorum” dedi.
Lübnan medyası, İsrail savaş uçaklarının Lazkiye'deki bir bölgeyi vurduğunu yazdı.
Jerusalem Post'un haberine göre ise, muhalefet kaynaklarına atıf yapan Channel 2 televizyonu, Lazkiye'nin Şeyh Dahar mahallesinde bir patlamanın meydana geldiğini aktardı. Şeyh Dahar, Lazkiye limanına yakın bir mahalle. Jetlerin, S-300 füze fırlatma araçlarını vurduğu ileri sürüldü. Lazkiye sakinlerinin, gece yarısı güçlü bir patlama duyduğu söylendi.
İsrailli yetkililer, bu tip saldırılarda hep yaptıkları gibi, olumlu ya da olumsuz görüş beyan etmekten kaçındılar. Suriye tarafından da henüz bir açıklamaya yapılmadı.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/israil-lazkiyeyi-vurdu-haberi-86640
“Erdoğan hükümeti Suriye’yi yok etmeyi
denedi. Ben Suriye’ye bütün bu yapılanlardan etkilenmeyeceğini
düşünmüyorum. Tabii Suudi Arabistan da aynısını yapıyor. Teröristleri
silahlandırıyor ve parasal destek veriyor. Sadece Suriye için değil,
bütün dünya için tehlikeli”
Buseyna Şaban, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar
Esad’ın yakın kurmay heyeti içinde. Esad’ın Basın Danışmanı. Çeşitli
ülkelerde Esad’ı temsil ederek, Suriye’deki terörün arkasındaki
gerçekleri anlattı.
Şaban, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri
Bakanı Velid Muallim, Enformasyon Bakanı Umran Zubi, Dışişleri Bakan
Yardımcısı Faysal Mikdat ve diplomatlardan oluşan Suriye heyetinin üyesi
olarak 2. Cenevre Konferansı’na katıldı. Oturumlar arasında Şaban’a
sorular yönelttik.
- Neden muhalefet özellikle Hums bölgesine yapılacak insani yardımla ilgileniyor?
Şaban: Bence sorulması gereken soru,
muhalefet neden Suriye ile Suriye halkı ile ilgilenmiyor. Biz bütün
Suriye’nin geleceğini tartışmak için buradayız. Suriye halkının
acılarına çözüm bulmak için... Bilmiyorum, sadece tahmin ediyorum. Belki
Hums’ta yardım göndermek istedikleri insanlar vardır, çaresiz
insanlar... Ama Cenevre’ye küçük bir bölgeyi tartışmak için gelmedik.
Suriye’deki her bölge bizim için çok değerlidir. Suriye hükümetinin
2013’te etkilenen bütün alanlara ulaşmak için planı vardı, 2014’te de
var. Yerel otoriteler ve hükümet, çatışmalardan etkilenen bölgelere
ulaşmak için en iyisini yapıyor. Sadece Hums’a yardım gönderimi Cenevre
konferansı için uygun bir konu değil. Onları önceliklerin farklı olması
gerektiği konusunda ikna etmeye çalışıyoruz.
- Söz konusu o bölgede siviller var mı?
Şaban: Tabii ki var. Siviller teröristler
tarafından canlı kalkan gibi kullanılıyorlar ve maalesef bütün Hums’a
yapılanlar korkunç... Ben de Humsluyum. Hums’ta eskiden 200 bin
Hıristiyan vardı. Artık bölgedeki Hıristiyan nüfusu 2 binden fazla
değil. Kiliseleri yok edildi, terörize edildiler, Suriye’den ayrılmaya
zorlandılar. Yüzyıllardır Hums’un ve Suriye’nin güzel bir parçası olan
Hristiyanlar ayrılmaya zorlandırlar.
Muhalefetin temsil yeteneği
- Cenevre’ye katılanlar çatışmaları durdurabilirler mi? Gerçekten muhalefeti temsil ediyorlar mı?
Şaban: Bu önemli bir soru... Ben kimleri
temsil ettiklerini bilmiyorum. El Nusra’yı mı temsil ediyorlar? İslami
Cephe’yi mi temsil ediyorlar? Büyük bir problem... Çünkü bu bütün
işlenen suçlarda ortak olduklarını gösterir. Kimi temsil ettiklerini
bilmiyorum ve herhangi bir şeyi durdurup durduramayacaklarını da
bilmiyorum.
- Komşu ülkelerin ve birçok Batı ülkesinin militanları desteklediği açık bir sır...
Şaban: Evet, açık... Mahattir bin
Muhammed’in Malezya’yı refaha kavuşturmakla ilgili bir açıklaması var,
onu hatırlıyorum: “Malezya’yı refaha kavuşturmak için çalıştık, ama
refaha ulaştığımızda anladık ki komşularımız olmadan refah içinde
yaşamaya devam edemeyiz.” Ve “komşularımıza yardım ve hizmetlerde
bulunduk” demişti. Maalesef Türkiye bugün tam tersini yapıyor. Hayır,
Türkiye değil, Erdoğan hükümeti yapıyor. Suriye’yi yok etmeyi denedi.
Bütün teröristleri Suriye’ye göndermeyi denedi. Ben Suriye’ye bütün bu
yapılanlardan etkilenmeyeceğini düşünmüyorum. Tabii Suudi Arabistan da
aynısını yapıyor. Teröristleri silahlandırıyor ve parasal destek
veriyor. Sadece Suriye için tehlikeli değil, bütün dünya için
tehlikeli... Yıkıcı; yıkıcı bir fikriyat, yıkıcı bir tavır...
Kendilerinden olmayanı asla kabul etmiyorlar. Diğer Müslümanları bile
kabul etmiyorlar, onları öldürüyorlar. Şeyh el Buti’yi camide
öldürdüler. Sunni bir din adamı. İnsanlara Kuran’ı öğreten bir insanı
camide katlettiler. Nasıl bu tür insanlarla baş edersiniz?
‘Neden daha önce TIRlar yakalanmadı’
- İki gün önce Tayyip Erdoğan’ın
muhalefetin üyeleriyle buluştuğunu biliyoruz. Siz onlara doğrudan Suriye
hükümeti ile bir araya gelmeleri gerektiğini söylediniz. Esad’ın geçiş
hükümetinin parçası olmaması söylemi gündeme geldi. Ne düşünüyorsunuz?
Şaban: Bence Türk hükümetinin Suriye
hakkında yaptığı her şey korkunç... Bence en azından yaptıklarından bir
adım geri atacak kadar akıllı olmalılar. Yapmazlarsa onların
sorumluluğu, sonunda ödeyecek olan onlar. Erdemli olan, hata yaptığı
zaman geri dönüp hata yaptım der. Suriye halkına karşı korkunç bir hata
yaptılar. Ben onlara “Büyük bir hata yaptık, pişmanız, özür dileriz”
demelerini tavsiye ediyorum.
- Birkaç gün önce Türkiye’nin Suriye sınırında silah dolu TIRlar yakalandı.
Şaban: Biliyorum, biliyorum. Türk
hükümetinin ilk marifeti değil. Ama ilk kez yakalandı. Neden dana önce
binlerce TIR Suriye’ye gittiğinde yakalanmadı? Bu yeni bir dönemin
başlangıcı olabilir. Öyle umuyoruz.
‘Türk halkı dostumuzdur’
- AKP hükümeti ile Türk halkını ayırma konusunda çok açık bir tavrınız var. Türk halkına bir mesajınız var mı?
Şaban: Kesinlikle ayırıyoruz. Türk
halkının dostuyuz. Onları seviyoruz. Komşuyuz. Onlarla hiçbir sorunumuz
yok. Suriye karşıtı bütün eylemleri yürüten Erdoğan hükümetidir.
Bunun Türk halkıyla hiçbir ilgisi yok. Halklarımızın yeniden dost olacağına inanıyoruz. Bu kötü dönem sona erecek.
- Türk hükümetinin komplocu faaliyetler yürüttüğünü ilk ne zaman fark ettiniz?
Şaban: İlk defa sözde muhalefetin
konferansı İstanbul’da gerçekleştiği zaman... Ahmet Davutoğlu Suriye’ye
geldi ve başkanla 7 saat görüştü. Ve ben Davutoğlu’na sordum: “Fransa
izin vermedi, İngiltere izin vermedi, neden Türkiye’de toplanmalarına
izin verdiniz?” Davutoğlu, “çünkü biz demokratik bir ülkeyiz ve bu
faaliyetle hiçbir ilgimiz yok” dedi. Söz konusu dönemde daha hiçbir
mülteci Suriye’den ayrılmamıştı. O zaman Suriye karşıtı planlar
yapıldığını biliyorduk. Sadece Suriye hükümetine değil, Suriye’ye ve
Suriye hakına karşı...
Beyhan Yıldırım
Cenevre’de yeniden aracılı görüşme
Suriye Hükümeti ile muhalifler olarak
adlandırılan koalisyon heyeti, Cenevre görüşmelerinin üçüncü gününde
yeniden ayrı odalardan görüşme kararı aldılar.
Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel
Temsilcisi Ahdar İbrahimi, dünkü basın toplantısında, tarafların henüz
hassas konuları görüşemediğini, insani yardım ve tutukluların
durumlarının ele alındığını duyurmuştu. Heyetlerin aynı odada görüşmek
istememesi, bu konularda dahi sorunların yaşandığının göstergesi olarak
yorumlandı. Taraflar, öğle saatlerindeki görüşmeleri yeniden İbrahimi
aracılığıyla ayrı odalardan yürüttüler.
Dünkü görüşmelere Cumhurbaşkanlığı Siyasi
ve Basın Danışmanı Dr. Buseyna Şaban da katıldı. Sabah saatlerindeki
görüşmenin ardından Suriye heyeti Aydınlık’a özel açıklamalarda bulundu.
Açıklamalara göre, görüşmede Suriye heyetinin başkanı BM Suriye Daimi
Temsilcisi Beşar Caferi, koalisyon temsilcilerine, “Terörü durdurmadan
siyasi konuları görüşmek imkansız” dedi. Suriye heyeti, muhaliflere şu
somut soruyu yöneltti: “Siz Suriye muhalefetinin savaşan gruplarını ne
ölçüde temsil ediyorsunuz, burası kuşkulu. Eğer ateşkes olursa, bunu
uygulatacak gücünüz var mı?”
Suriye heyetinin Aydınlık’a verdiği
bilgilere göre, muhalifler ülkede rehin alınan papazların serbest
bırakılmasının ve Humus’a gönderilecek yardım konvoylarının güvenliğinin
sağlanmasının garantisini veremiyor. Suriye heyeti, bu nedenlerle
muhalif olarak nitelenen delegasyonun temsil gücüne ve siyasi ağırlığına
kuşkuyla yaklaşıyor.
ABD Senatosuna yazdıkları Türkiye raporuyla gündeme gelen ABD’nin eski Ankara büyükelçileri Eric Edelman ve Morton Abramowitz, Türkiye’deki 17 Aralık olaylarından dolayı dış güçleri suçlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a karşı Washington’un tavrını daha açık belli etmesi gerektiğini savunan bir makale yazdı.
Eric Edelman ve Morton Abramowitz’in, Partilerüstü Politikalar Merkezi’nin dış politika direktörü Blair Misztal’la ortak yazdıkları ve Washington Post gazetesinde yayınlanan makalede “Son on yılda neler başarırsa başarsın Başbakan Erdoğan ülkesinin hızla yükselen demokrasisine zarar veriyor. ‘Amerika’nın kısa vadeli çıkarları etkilenecek’ diye sessiz kalmak da Türkiye’nin uzun vadeli istikrarına zarar veriyor” görüşü öne sürülüyor.
Amerika’nın Sesi tarafından yansıtılan "Amerika Türkiye'ye Yönünü Değiştirmesi Gerektiğini Söylemeli" başlıklı makalede “Erdoğan aynı Gezi protestolarında yaptığı gibi, son soruşturma olayının da kendisine karşı komplo olduğunu iddia etti. Üstelik muhalefet partilerini ve dış güçleri suçladı, Amerikan büyükelçisini sınır dışı etmekle tehdit etti” ifadeleri kullanılıyor.
Makalede Erdoğan’ın tek amacının “rüşvet ve soruşturmaları savuşturmak olmadığını” savunan yazarlara göre ”Başbakan, aynı zamanda muhalefeti bastırmayı ve Türkiye üzerindeki kontrolünü genişletmeye çalışıyor.”
ABD’nin eski Ankara Büyükelçileri, “Erdoğan’ın bu taktikleri yeni değil” yorumunu yaptıkları makalede “Başbakan’ın muhalifleriyle uzlaşmaya gitmek yerine onları yok etmeye çalıştığını, askerleri siyasetten uzaklaştırdıktan sonra, diğer güç merkezlerine odaklandığını, bu güç merkezlerinin de medya, işverenler, sivil toplum ve son olarak da Gülenciler olduğunu” iddia ediyor.
TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ “KAYIPLARI, AMERİKA İÇİN AÇMAZ”
Gezi Parkı protestoları ve şimdiki skandala hükümetin tepkisini, “gittikçe otoriterleşen bir hükümetin verdiği mücadelenin belirtileri” olarak gören Edelman, Abramowitz ve Misztal’a göre, Türkiye’nin demokrasi alanındaki kayıpları, Amerika açısından bir açmaz yaratıyor. Yazıda şu ifadelere yer veriliyor:
“Erdoğan’ın şu anda izlediği yol, Türkiye’yi mükemmel olmayan bir demokrasiden, otokrasiye taşıyor. Bu kadar yakın bir müttefikin ve NATO üyesinin böylesine bir kadere sahip olması, ikili ortaklığa, Amerika’nın zaten sıkıntıda olan prestijine ve bölgenin demokratik geleceğine derin izler bırakabilir. Bu durum Türkiye’nin ekonomisine de zarar verebilir.”
WASHİNGTON’UN SESSİZ KALMASI “İŞE YARAMIYOR, ERDOĞAN’I CESARETLENDİRİYOR”
ABD’nin eski Ankara Büyükelçileri, “Erdoğan’ın Amerika’nın Türkiye’ye müdahale ettiği suçlamaları, Washington’u zor bir durumda bırakıyor” diye düşünüyor ve Erdoğan’ın iktidarının önemli bir bölümünde Washington’un, aleyhte gelişen olaylara karşı yaklaşımının genelde kamuoyu önünde sessiz kalmak olduğunu, nadiren de özel görüşmelerde sitem etmeyi tercih ettiğini yazıyor. Büyükelçilere göre bu strateji “hiçbir zaman işe yaramadı, Erdoğan’ın dış politikasının önemli unsurlarını etkilemedi, genelde Amerikan politikalarından uzaklaştı, çatışmacı söylemini benimsedi. Gerçekte Amerika’nın sessizliği Erdoğan’ı daha da cesaretlendirdi.”
Edelman, Abramowitz ve Misztal’a göre Amerikalı liderler, Erdoğan’ın diktatör eğilimleriyle yüzleşme korkusundan vazgeçip, Washington’un Türkiye’nin siyasi istikrarına ve canlı demokrasisine verdiği önemi hatırlatmalı.
“Türkler Amerika’ya güvenmese de, karşılarına da almak istemiyor” görüşünün de dile getirildiği makalenin yazarları, Amerika’nın, Erdoğan’ın son dönemdeki tavırlarını hem kamuoyu önünde, hem de özel görüşmelerde daha güçlü bir şekilde kınaması durumunda kendisini yumuşamaya ikna edebileceğini düşünüyor.
Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’nin demokrasisine “büyük zarar verdiğini” iddia eden ABD’nin eski Ankara büyükelçileri, “Amerika, Erdoğan’ın aşırıya kaçan davranışları ve demagojisinin, Türkiye’nin siyasi kurumları ve değerleri açısından yıkıcı olduğunu ve Türk-Amerikan ilişkilerine zarar verdiğini hatırlatmalı” savlarını da dile getiriyorlar.
http://www.odatv.com/n.php?n=erdogana-karsi-sesini-yukselt-2601141200
Cuma gününden beri Suriye
heyetiyle başbaşa müzakere etmekten itina ile kaçan ve BM temsilcisi
İbrahimi’yi aracı yaparak kazandıkları zamanı Davutoğlu’ndan talimat
almaya ayıran muhalifler, nihayet Suriye heyetinin karşısına oturdu.
Suriye heyetinin önceliği terörü sonlandırmak
“2. Cenevre”de dün, Suriye krizini sona
erdirmek amacıyla, Suriye yönetimi ile Batı, Suudi ve AKP destekli
muhalifler ilk kez aynı odada bir araya geldiler. Önceki gün başlayan
görüşmelerde taraflar aynı binada fakat ayrı odalardan taleplerini
paylaşmışlardı. Yüz yüze ilk kez görüşen taraflar, dünkü görüşmede
konuşmadılar. Toplantıda sadece Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel
Temsilcisi Lakhdar İbrahimi (80) söz alarak, her iki heyete teşekkür
etti. Taraflar önümüzdeki günlerde nelerin görüşüleceğini masaya
yatırmaya başlıyor. Suriye heyeti, yol haritasının önceki gün
belirlenmesi gerektiğini, zaman kaybı yaşandığını bildirdi. Görüşmeler,
öğle saatlerinden sonra devam etti.
Suriye: Doğrudan ve önkoşulsuz görüşme
Önceki günkü görüşmelerde Suriye
Dışişleri Bakanı Velid Muallim başkanlığındaki Suriye heyeti, muhalifler
ile “doğrudan ve önkoşulsuz” müzakere talep etmişti. Dış destekli
muhaliflerin “doğrudan ve önkoşulsuz” görüşmelere yanaşmaması üzerine
Suriye heyeti, Cenevre’yi 24 saat içinde terkedeceğini duyurmuştu.
Görüşmelerde muhaliflere kimin başkanlık ettiğinin anlaşılmaması ve
aracılarla görüşmelerin yapılmasını Suriye yönetimi “gayrı ciddi” olarak
sert bir şekilde eleştirmişti.
Yoğun diplomatik manevralar
Cezayir asıllı İbrahimi başkanlığında
yapılan dünkü görüşmelerde karşılıklı diplomatik manevralar yapıldı.
Muhaliflere başkanlık eden Ahmet Cerba’nın önceki günkü görüşmelerden
çekilmesi üzerine, Suriye delegasyonuna dün Dışişleri Bakanı Velid
Muallim yerine BM Suriye Daimi Temsilcisi Beşar Caferi başkanlık etti.
Muhalefeti ise Cidde’de yaşayan işadamı Hadi el Bahra temsil etti.
Aydınlık’a bu manevraları aktaran Suriye
delagasyonundan bir üye, Suriye heyetine ise bakan (Muallim) yerine
diplomatın (Caferi) başkanlık etmeye sürdüreceğini söyledi.
El Zubi: Muhalifler dağınık. Karşımıza geçsinler
Suriye heyetinin Başkan Yardımcısı
Enformasyon Bakanı İmran El Zubi, Cenevre’de yaptığı açıklamada, “diğer
heyet bütünsel bir siyasi vizyona sahip değil, ya da kendi kaynaklarının
sızdırdıkları haberlere göre delegasyonun bir kısmı görüşmelere
katılmak istemiyor. Diğer bir kısmı ise, başka yol ve yöntemlerin yanı
sıra farklı öncelikleri tartışmak istiyor” diyerek tepkisini dile
getirmişti. Ancak cuma günü muhalifler, karşılıklı görüşmeyi kabul
edince, Suriye heyeti de Cenevre’de bir hafta daha kalacağını
açıklamıştı.
İbrahimi: 1. Cenevre farklı yorumlanıyor
İbrahimi, dünkü basın toplantısında, “2.
Cenevre”yi umut verici olarak nitelerken, etkisi olan ülkelerden de
destek istedi. İbrahimi, müzakerlerde “1. Cenevre” Bildirgesi’ni temel
alınacağını belirtti. Ancak sorular üzerine, bildirgeye ilişkin farklı
yorumların olduğunu, görüşmelerle bu noktaların açığa kavuşacağını
söyledi. Muhalifler, “1. Cenevre”nin “Esadsız Geçici Hükümet” koşulunu
içerdiğini iddia ederken, Suriye delegasyonu bunun asla söz konusu
olmadığını vuguluyor. BM Temsilcisine göre, esas tartışma konularına
henüz girilmedi. Geçici Hükümet, insani koridoru ve tutukluların serbest
bırakılması henüz ele alınmayan önemli konulardan bazıları olduğu
açıklandı.
‘Türkiye terörü destekliyor’ sorusu
İbrahimi’nin dün akşamki basın
toplantısında Suriye Arab Haberi Ajansı (SANA) muhabirinin, “Suudi
Arabistan ve Türkiye terörü destekleyen ülkeler. Suriye’de barışı
sağlamak için, terörü destekleyen ülkelerin yıkıcı faaliyetlerini nasıl
önlemeyi düşünüyorsunuz” sorusuna BM Suriye Özel Temsilcisi yanıt vermek
istemedi.
Cenevre’de ikinci gün görüşmeleri
başlamadan önce sabah saatlerinde Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad,
BM binasında gazetecilere önemli açıklamalarda bulundu. Mikdad, “Başta
Türkiye, Suudi Arabistan, Fransa, İngiltere ve ABD olmak üzere yabancı
hükümetler teröristleri silahlandırıyor, teröristlere para yardımı
yapıyorlar. Teröristleri çocuklarımızı öldürmek, okullarımızı ve
hastanelerimizi bombalamak için Suriye’ye gönderiyorlar” diyerek
tepkisini dile getirdi.
BM’nin taktiği: İnsani Yardım
Suriye delegasyonundan yetkilileri
Aydınlık’a özel açıklamalarda bulundular. Suriyeli yetkililer şu bilgiyi
özel olarak Aydınlık’a aktardılar, “BM, insan yardım hamlesiyle
çatışmaları sonlandırmak istiyor. Biz de bunu istiyoruz, muhalifler de.
Ancak asıl siyasi konulara henüz geçilmedi. Şu an hala görüşmelerin
içeriği, öncelikleri görüşüliyor. Suriye heyeti bir hafta daha burada.”
Beyhan Yıldırım
Suriye’deki krizin siyasi çözümü amaçlı
olarak düzenlenen 2. Cenevre Konferansı dün sabah İsviçre’nin Montrö
kentinde başladı. Konferansın açılış oturumunda Suriye Arap Cumhuriyeti
adına konuşan heyet başkanı Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim; Arap
ve Batılı devletlerin 7 bin yıllık medeniyet olan Suriye’yi terör ve
yıkımla orta çağ dönemine götürmeye çalıştıklarını ifade etti. Suriye
heyetinin beraberinde Suriye halkının acılarını ve gözyaşlarını
taşıdığına işaret eden Muallim; Suriye halkının terör çeteleri ve
arkalarında duran devletler tarafından maruz kaldığı ölüm, yıkım,
kaçırma, işkence, tecavüz, sabotaj eylemlerine dikkat çekti.
Erdoğan hükümetinin fesat politikası’
Sözlerine devam eden Muallim Türkiye’deki Recep Tayyip Erdoğan
hükümetinin Suriye’de yaşanan insanlık dışı terördeki temel rolüne
dikkat çekerken, bu rol olmaksızın tüm bu vahşetin işlenmesinin
mümkün olmadığını ifade etti. Muallim, Erdoğan hükümetinin Suriye’ye
hazırladığı ‘zehir kadehini’ tatmaya başladığını ifade ederken,
terörün dini olmadığı gibi kimseye de vefalı kalmadığını söyledi.
Erdoğan hükümetinin ‘komşularla sıfır sorun politikası’ iddia ettiği
bir zamanda Türkiye’nin komşuları, uluslararası politika ve
güvenirliğinde sıfır elde ettiğini söyleyen Muallim; Türkiye
hükümetinin tüm bu başarısızlığına rağmen Libya’dan Tunus’a, Irak ve
Suriye’ye kadar terör, fesat ve hayalperest politikasını sürdürmeye
ısrarlı olduğuna dikkat çekti.
AKP’nin aptallığı’
Türkiye hükümetinin bu tutumlarının
mantık dilinde ‘aptallık’ olarak nitelendirildiğini belirten Muallim;
tarihten ders almayanların günümüz ve gelecekte kaybedeceklerini
ifade etti. Muallim bu bağlamda; “tarihten, komşunun evinde ateşlerin
yükseldiği bir zamanda senin güven içinde kalmanın imkansız olduğunu
öğrenmen gerekiyor” dedi. Sözlerine devam eden Muallim; Suriye’ye komşu
kimi devletlerin Suriye’de ateşi alevlendirerek 83’ten fazla devletten
tekfirci ve kiralık teröristleri seferber ettiklerini ve onlara her
türlü desteği temin ettiklerini vurguladı.
Maskeleri düştü
Sözlerine devam eden Muallim; ellerini
Suriyelilerin kanlarına bulanan ve Suriye’de halka karşı teröristleri
destekleyen kimi devlet yetkililerin konferans salonunda yer almalarının
esef verici olduğunu belirtti. Muallim Türkiye’yi de kastederek krizin
başından beri Suriye’ye demokrasi, insan hakları ve daha benzeri
konularda ders vermeye çalışmalarıyla daha sonra maskelerinin
düştüğünü ve gerçek yüzlerinin tüm çirkinliği ve vahşetiyle ortaya
çıktığını belirtti.
Türk teröristler mi devrim yapacak?
Söz konusu vahşetin adının ‘Suriye
halkının ideallerini gerçekleştirecek Suriye devrimi’ konulduğuna dikkat
çeken Muallim; hangi devrimin Türk, Çeçen, Fransız, İngiliz, Suudi,
Afgan ve daha dünyanın bir çok ülkesinden gelen teröristlerle Suriye
halkının ideallerini gerçekleştireceği sorusunu vurguladı. Muallim tüm
devletlerin yıkım ve ölümden başka bir amaçları olmadığı gibi edatları
olan terör çeteleri ve elebaşların ise tekfirci ideolojiye sahip olan ve
gerçek İslam diniyle hiçbir ilgisi olmayan radikal bir devlet kurmaktan
başka hiçbir amaçlarının olmadığını ifade etti.
Hamilelerin karnını deşmek devrim midir?
Suriye’de hamilelerin karınlarının
deşildiğini ve embriyoların parçalandığını, anne babalarının
çocuklarının önünde kesildiğini, çocuk kadın kızlara tecavüz
edildiğini, insanların parçalanıp iç organlarının yenildiğini ve daha
anlatılamayacak bir dizi vahşetin işlendiğine dikkat çeken Muallim, tüm
bunların ‘Suriye halkının ideallerini’ gerçekleştirme iddiasıyla din
adına yapıldığına dikkat çekti. Muallim tüm bunların dünyanın her
yerinden gelen tekfirci ve kiralık azılı radikaller tarafından soğuk
kanlılıkla işlendiğini sözlerine ekledi. Heyet başkanı Muallim tüm bu
vahşetlerin ‘Suriye devrimi’ adı altında işlendiğine vurgu yaparken,
masum sivil insanların ideolojileri, düşünceleri, siyasi ve dini
eğilimleri sorulmadan bombalı terör eylemleriyle gaddarca
öldürüldüklerine dikkat çekti.
Fuhuş ideal midir?
Kadınların çarpıtılmış fetvalarla alınıp
satıldıklarını ve ırzlarına geçildiğini, çocukların okullarında
öldürüldüklerini, tarihi eser ve mirasın yanı sıra Suriye halkının
doğal zenginlikleri ve ekmeğinin yağmalanıp komşu ülkelerde satıldığına
vurgu yapan Muallim; tüm bunların yine ‘Suriye devrimi’ ve Suriye
halkının ‘ideallerini’ gerçekleştirme iddiası altında yapıldıklarına
vurgu yaptı.
Muallim tekfirci terör çetelerinin ‘cihat
nikahı’ fetvalarına işaret ederken, bu tekfircilerin Suriye’de
Müslüman ve Hıristiyan ibadet yerleri ve din adamlarına saldırılarına
da işaret etti.
Tekfirci teröristlerin tüm bu
vahşetlerini dışarıdan aldıkları destek ve yönlendirmelerle
yaptıklarının herkes tarafından bilindiğini vurgulayan Muallim; Suriye
halkının maruz kaldıkları muhtelif yönlü sistematik terörün gerçeğini
tüm çıplaklığı ile idrak ettiklerini ifade etti.
Kendi ailesini ödürmek zorunda kalanlar
İnsan kılığında olan bu hayvanların eline
düşmemek için kendi ailesini kendi elleriyle öldüren bu babaların
durumunun düşünülmesi bile zor bir durum olduğuna vurgu yapan
Muallim; tüm bu vahşet ve acı dolu durumlar içinde Suriye halkının
haklarını savunduklarını, halk devrimini desteklediklerini iddia
edenlerin niyetlerinin ne odluğunun gayet açık ve net bir hale geldiğini
belirtti. Muallim kimi komşu devletlerin yanı sıra Arap ve Batılı kimi
devletlerin desteği olmadan Suriye’de insanlık tarihinin yüz karası
olan tüm bu vahşetlerin işlenmesinin mümkün olmadığının altını çizdi.
Suriye’deki krizin siyasi çözümü amaçlı
olarak düzenlenen 2. Cenevre Konferansı dün sabah İsviçre’nin Montrö
kentinde başladı. Konferansın açılış oturumunda Suriye Arap Cumhuriyeti
adına konuşan heyet başkanı Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim; Arap
ve Batılı devletlerin 7 bin yıllık medeniyet olan Suriye’yi terör ve
yıkımla orta çağ dönemine götürmeye çalıştıklarını ifade etti. Suriye
heyetinin beraberinde Suriye halkının acılarını ve gözyaşlarını
taşıdığına işaret eden Muallim; Suriye halkının terör çeteleri ve
arkalarında duran devletler tarafından maruz kaldığı ölüm, yıkım,
kaçırma, işkence, tecavüz, sabotaj eylemlerine dikkat çekti.
Erdoğan hükümetinin fesat politikası’
Sözlerine devam eden Muallim Türkiye’deki Recep Tayyip Erdoğan
hükümetinin Suriye’de yaşanan insanlık dışı terördeki temel rolüne
dikkat çekerken, bu rol olmaksızın tüm bu vahşetin işlenmesinin
mümkün olmadığını ifade etti. Muallim, Erdoğan hükümetinin Suriye’ye
hazırladığı ‘zehir kadehini’ tatmaya başladığını ifade ederken,
terörün dini olmadığı gibi kimseye de vefalı kalmadığını söyledi.
Erdoğan hükümetinin ‘komşularla sıfır sorun politikası’ iddia ettiği
bir zamanda Türkiye’nin komşuları, uluslararası politika ve
güvenirliğinde sıfır elde ettiğini söyleyen Muallim; Türkiye
hükümetinin tüm bu başarısızlığına rağmen Libya’dan Tunus’a, Irak ve
Suriye’ye kadar terör, fesat ve hayalperest politikasını sürdürmeye
ısrarlı olduğuna dikkat çekti.
AKP’nin aptallığı’
Türkiye hükümetinin bu tutumlarının
mantık dilinde ‘aptallık’ olarak nitelendirildiğini belirten Muallim;
tarihten ders almayanların günümüz ve gelecekte kaybedeceklerini
ifade etti. Muallim bu bağlamda; “tarihten, komşunun evinde ateşlerin
yükseldiği bir zamanda senin güven içinde kalmanın imkansız olduğunu
öğrenmen gerekiyor” dedi. Sözlerine devam eden Muallim; Suriye’ye komşu
kimi devletlerin Suriye’de ateşi alevlendirerek 83’ten fazla devletten
tekfirci ve kiralık teröristleri seferber ettiklerini ve onlara her
türlü desteği temin ettiklerini vurguladı.
Maskeleri düştü
Sözlerine devam eden Muallim; ellerini
Suriyelilerin kanlarına bulanan ve Suriye’de halka karşı teröristleri
destekleyen kimi devlet yetkililerin konferans salonunda yer almalarının
esef verici olduğunu belirtti. Muallim Türkiye’yi de kastederek krizin
başından beri Suriye’ye demokrasi, insan hakları ve daha benzeri
konularda ders vermeye çalışmalarıyla daha sonra maskelerinin
düştüğünü ve gerçek yüzlerinin tüm çirkinliği ve vahşetiyle ortaya
çıktığını belirtti.
Türk teröristler mi devrim yapacak?
Söz konusu vahşetin adının ‘Suriye
halkının ideallerini gerçekleştirecek Suriye devrimi’ konulduğuna dikkat
çeken Muallim; hangi devrimin Türk, Çeçen, Fransız, İngiliz, Suudi,
Afgan ve daha dünyanın bir çok ülkesinden gelen teröristlerle Suriye
halkının ideallerini gerçekleştireceği sorusunu vurguladı. Muallim tüm
devletlerin yıkım ve ölümden başka bir amaçları olmadığı gibi edatları
olan terör çeteleri ve elebaşların ise tekfirci ideolojiye sahip olan ve
gerçek İslam diniyle hiçbir ilgisi olmayan radikal bir devlet kurmaktan
başka hiçbir amaçlarının olmadığını ifade etti.
Hamilelerin karnını deşmek devrim midir?
Suriye’de hamilelerin karınlarının
deşildiğini ve embriyoların parçalandığını, anne babalarının
çocuklarının önünde kesildiğini, çocuk kadın kızlara tecavüz
edildiğini, insanların parçalanıp iç organlarının yenildiğini ve daha
anlatılamayacak bir dizi vahşetin işlendiğine dikkat çeken Muallim, tüm
bunların ‘Suriye halkının ideallerini’ gerçekleştirme iddiasıyla din
adına yapıldığına dikkat çekti. Muallim tüm bunların dünyanın her
yerinden gelen tekfirci ve kiralık azılı radikaller tarafından soğuk
kanlılıkla işlendiğini sözlerine ekledi. Heyet başkanı Muallim tüm bu
vahşetlerin ‘Suriye devrimi’ adı altında işlendiğine vurgu yaparken,
masum sivil insanların ideolojileri, düşünceleri, siyasi ve dini
eğilimleri sorulmadan bombalı terör eylemleriyle gaddarca
öldürüldüklerine dikkat çekti.
Fuhuş ideal midir?
Kadınların çarpıtılmış fetvalarla alınıp
satıldıklarını ve ırzlarına geçildiğini, çocukların okullarında
öldürüldüklerini, tarihi eser ve mirasın yanı sıra Suriye halkının
doğal zenginlikleri ve ekmeğinin yağmalanıp komşu ülkelerde satıldığına
vurgu yapan Muallim; tüm bunların yine ‘Suriye devrimi’ ve Suriye
halkının ‘ideallerini’ gerçekleştirme iddiası altında yapıldıklarına
vurgu yaptı.
Muallim tekfirci terör çetelerinin ‘cihat
nikahı’ fetvalarına işaret ederken, bu tekfircilerin Suriye’de
Müslüman ve Hıristiyan ibadet yerleri ve din adamlarına saldırılarına
da işaret etti.
Tekfirci teröristlerin tüm bu
vahşetlerini dışarıdan aldıkları destek ve yönlendirmelerle
yaptıklarının herkes tarafından bilindiğini vurgulayan Muallim; Suriye
halkının maruz kaldıkları muhtelif yönlü sistematik terörün gerçeğini
tüm çıplaklığı ile idrak ettiklerini ifade etti.
Kendi ailesini ödürmek zorunda kalanlar
İnsan kılığında olan bu hayvanların eline
düşmemek için kendi ailesini kendi elleriyle öldüren bu babaların
durumunun düşünülmesi bile zor bir durum olduğuna vurgu yapan
Muallim; tüm bu vahşet ve acı dolu durumlar içinde Suriye halkının
haklarını savunduklarını, halk devrimini desteklediklerini iddia
edenlerin niyetlerinin ne odluğunun gayet açık ve net bir hale geldiğini
belirtti. Muallim kimi komşu devletlerin yanı sıra Arap ve Batılı kimi
devletlerin desteği olmadan Suriye’de insanlık tarihinin yüz karası
olan tüm bu vahşetlerin işlenmesinin mümkün olmadığının altını çizdi.
Adana’da yakalanan MİT TIR’ındaki
mühimmatın tank topu mermisi olduğu ortaya çıktı. Suriye’de rejime karşı
savaşan İslami Cephe militanlarının elinde zırhlı ağır savaş
araçlarının olduğu biliniyor
Fotoğraflarını Türk basınında ilk kez
Aydınlık’ın yayımladığı top mermilerinin akıbeti, İslami Cephe’yi işaret
ediyor. Adana’da 19 Ocak’ta durdurulan TIR’larda bulunan top mermileri
tank topuna ait olduğu belirlendi. Askeri uzmanlar, MİT korumasındaki
TIR’daki kasalarda bulunan top mermilerinin tank topunda kullanılan
mermiler olduğunu açıkladı. TIR’daki kasalarda bulunan mühimmatla ilgili
bilgi veren askeri uzmanlar, top mermisinin 100 mm çapındaki bir tank
topuna ait olabileceğine dikkat çekti. Bir uzman, bu mermilerin T-54 ve
T-55 eski Sovyet yapımı tanklarda kullanıldığını belirtirken, “Mermiler
tek cins değil. Personel ve tanklara karşı olanlar karışık olarak
doldurulmuş” ifadesini kullandı.
Genelkurmay açıklamıştı
Bu bilgiler akıllara, “Suriye’deki
terörist grupların elinde tank mı var” sorusunu getirdi. İslami Cephe
çatısı altında toplanan gruplardan Tevhid Tugayı’nın elinde tank gibi
zırhlı ağır savaş araçlarının bulunduğu, daha önce Genelkurmay
tarafından yapılan açıklamalarda ortaya çıkmıştı. Genelkurmay
Başkanlığı’nın 16 Ekim 2013 tarihinde yaptığı basın açıklamasında, bu
yönde ifadeler yer alıyordu. Genelkurmay, resmi internet sitesinden
Suriye’deki silahlı gruplardan Kuzey Kasırgası Tugayı (KKT)’na mensup 85
militanın silahlarıyla birlikte Türkiye’ye teslim olduğunu duyurduğu
açıklamasında şu ifadelere yer vermişti:
“Teslim olan KKT mensupları,
silahlarından arındırılarak Kilis İl Jandarma Komutanlığı’na teslim
edilmiştir. Teslim olan KKT mensuplarından, halen Tevhid Tugayı’nın
kontrolünde bulunan Es Selame Sınır Kapısı (Kilis/Öncüpınar
karşısındaki) bölgesinin tanklarla takviye edildiği bilgisi alınmıştır.”
İslami Cephe’de kimler var?
Adı geçen Tevhid Grubu, Suriye’deki aşırı
dinci militan gruplarının birleşerek oluşturduğu İslami Cephe’nin
içinde bulunuyor. İslami Cephe üyesi gruplar arasında Tevhid Tugayı,
Sukuru’ş Şam Tugayı, İslam Ordusu, Ensar eş-Şam ve El Hak Tugayları
bulunuyor.
Bu cepheyi kim kurdu?
İslami Cephe’nin kuruluşuna ilişkin çok
çarpıcı bir bilgiyi, Aydınlık yazarı Mehmet Ali Güller 19 Ocak 2014
tarihli yazısında şu ifadelerle aktarmıştı:
“Bakın henüz yalanlanmayan bir iddiaya
göre, Suriye Ulusal Koalisyonundan ayrılarak İslamcı Cephe’yi oluşturan
grupların arkasında CIA var! Suriye ve Rusya gazetelerinde yer alan
habere göre geçen yılın sonunda Amman’da bir araya gelen ABD, Türkiye ve
Suudi Arabistan istihbarat örgütleri bu yeni oluşumu, IŞİD’e karşı
kurdular!”
İstanbul’da havaalanında gözaltına alınıp sınır dışı edilen
Belçikalı anne, Hatay’da askeri eğitim alan oğluyla gelmeden önce
telefonla görüşmüştü. El Kaide için savaşan oğlunu ikna etmişti, sınırda
oğluna kavuşmayı hayal ediyordu.
Emre Deveci
Suriye’ye cihada giden iki oğlunu bulmak üzere Türkiye’ye gelen ancak
İstanbul Atatürk Havalimanı’nda gözaltına alınıp sınır dışını edilen
Belçikalı annenin hikayesinin ayrıntılarına soL ulaştı. Çocuklarını
bulmak üzere uzun süredir mücadele veren anne, Hatay’da askeri eğitim
almış olan oğluyla telefonda konuşmuş ve onu ikna etmişti. Oğluna
kavuşmayı hayal ediyordu...Emre Deveci
22 yaşındaki Z.I, Aralık 2012, 16 yaşındaki kardeşi I.I. ise Nisan 2013’te evden ayrıldı. Suriye’deki cihada katılmadan önce Hatay’a geldiler. Suriye dışından gelen birçok cihatçı militan gibi... Burada bir mülteci kampının içinde askeri eğitim aldılar. Anne ve babaları, Nisan 2013’te Hatay’a gitti. Çocuklarıyla telefonda görüştüler ancak çocuklar güvenlik nedeniyle üyesi oldukları cihatçı örgütün ismini vermedi. Ancak aile, çocuklarının büyük olasılıkla El Kaide bağlantılı örgütler El Nusra Cephesi ya da Irak ve Şam İslam Devleti (İŞID) saflarında Suriye’de savaştığını öğrendi. Ama çocuklarına ulaşmak için Belçika ve Türk makamlarına başvurularından bir türlü sonuç alamadılar.
18 Aralık Cumartesi günü anne, uçakla İstanbul’a geldi. Gelmeden önce şu an 17 yaşında olan oğluyla telefonda görüşmüş, Hatay’da sınıra yaklaşmaya ikna etmişti. Türk makamlarına bir kez daha başvuracak, sınırdan çocuğunu kurtaracaktı. Bunu hayal ediyordu. Ancak olmadı... İstanbul Atatürk Havalimanı’na indikten sonra önce bir hücrede alıkonuldu, sonra da ilk uçakla ülkesine gönderildi. Avukatı Belçika basınına yaptığı açıklamada, hiçbir gerekçe gösterilmediğini söyledi. Olay Belçika basınında manşetlere taşındı, Türk Büyükelçi Belçika Dışişleri Bakanlığı tarafından açıklama yapmaya çağrıldı. Belçika Dışişleri Bakanı, önceki gün bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, Türkiye’yi Suriye’ye karşı cihatçı akışını teşvik etmekle
suçladı.
AKP elindeki Türkiye’nin uluslararası cihat şebekesinin bir üssü haline geldiği bir kez daha tescil edilmiş oldu...
"Belçikalı anne çocuklarının kullanıldığının farkında"
Belçika’da yaşayan ve Suriye’ye Müdahale Karşıtı Komite Sözcüsü olan Bahar Kimyongür, Avrupa’da çocukları Suriye’de cihada giden ailelerle temas kuran isimlerden biri. Söz konusu Belçikalı aile ile de görüşen Kimyongür, Avrupa Birliği ülkelerin kirli savaştaki işbirliğini ve ailelerin içinde bulunduğu zor durumu soL’a anlattı.
“Aileler, çocuklarının Suriye’ye gitmelerini tasvip etmiyor ancak Avrupa’daki tekfirci çevreler tarafindan tehdit edildikleri için korkunç, pis ve çıkılmaz kıskaç içindeler. Şikayet etmekten çekiniyorlar çünkü Avrupalılar tarafindan terörist damgasi yiyecekler. El Kaide terörünü teşhir ederlerse, “münafik” ve “hain” damgasi yiyecekler. Polise şikayet etseler, çocuklari yakalandığı takdirde terörden hapse girecek. Oğullarının dönmesi için ısrar ederlerse, diger terkfirci teröristler tarafindan “hain” olarak ölümle cezalandirilacaklar. Üstelik baska bir çete grubu ya da Suriye ordusu tarafindan vurulacak diye korkuyorlar.
Birçoğu, El Kaide gibi faşist terör gruplarindan şikayetçi. El Kaide’yi çocuk hırsızı olmakla suçluyorlar. Bu aileleri kahreden bir başka olay ise Belçika ya da Avrupa polisinin bu çetelerin örgütlenmesine ve Suriye’ye akınına göz yumması.
Zira, katliamci çeteler tarafindan kandırılan gençler, Londra, Brüksel, Düsseldorf, Frankfurt, İstanbul ve Hatay havalimanlari gibi en denetlenmiş uluslararası yollardan geçiyor. Belçika Dışişleri Bakanı Reynders, “bizi asıl korkutan gidişi degil, dönmeleridir” diyor. Yani şunu diyorlar: “Suriye’de katliam yapsınlar, önemli degil. Yeter ki dönüp istikrarımızı bozmasınlar.”
Sınırdışı edilen mağdur anne, Suriye’ye Müdahaleye Karşı Komite’nin emperyalist savasa karşı düzenlediği gösteriye katılmıştı. Çocuklarının büyük bir oyunun minicik kuklaları olduklarının farkında. Barışseveler olarak bu mağdur aileleri yanımıza alarak emperyalist devletlerin ve AKP hükümetinin Suriye halkına dayattığı teröre karşı mücadele ediyoruz.”
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/belcikali-annenin-ogluna-hatayda-cihat-egitimi-haberi-86342
Suriye Adalet Bakanlığı, ülkenin resmi haber ajansı olan SANA’ya yaptığı açıklamada, işkence fotoğraflarını yalanladı.
Suriye hapishanelerinde işkence yapıldığına dair yayınlanan fotoğrafların ‘sahte’ olduğunu söyleyen Bakan, fotoğraflarla ilgili yaptığı açıklamada “politikleştirilmiş, objektiflik ve profesyonellikten eksik” yorumu yaptı.
Bakan ayrıca fotoğrafların bazılarının yabancı teröristlere ait olduğu iddia etti.
Hiçbir uzmanın bu fotoğrafları kolayca bulamayacağını ve fotoğrafların sahte olduğunu söyleyen Bakanlık, ve "Suriye’deki cezaevlerinde tutuklu bulunanlarla hiçbir ilişkisi yok" dedi.
Sezar kod adlı Suriye ordusunda 13 yıl görev yapan bir kişi tarafından yayınlandığı öne sürülen fotoğraflar Türkiye ile birlikte dünyanın gündemine oturmuştu.
Suriye rejiminin açık şekilde savaş suçu işlediği iddiasıyla yayınlanan fotoğraflar Cenevre toplantısından bir gece önce sızdırılmıştı.
http://www.odatv.com/n.php?n=o-fotograflar-sahte-2201141200
El Kaide'nin, Cenevre Konferansı'nı sabote etmek için
Türkiye'deki İstanbul, Ankara ve Antakya'da bombalı intihar saldırıları
düzenlemek üzere 20 kişiyi gönderdiği bilgisine ulaşıldı.
İsviçre'nin Montrö kentinde yarın başlayacak Suriye konulu Cenevre-2 Konferansı'nı sabote etmek için Türkiye 'deki 3 ilde El Kaide bağlantılı IŞID mensuplarınca bombalı intihar saldırısı düzenlenebileceği ihbarı güvenlik güçlerini alarma geçirdi.
DHA'nın haberine göre İstihbarat birimleri, El Kaide bağlantılı Irak Şam İslam Devleti'ne mensup 20 kişinin, Cenevre-2 konferansını sabote etmek amacıyla Ankara ve İstanbul ile Suriye sınırındaki Hatay'da bombalı intihar saldırısı yapacağı bilgisine ulaştı.
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/el-kaide-3-ilde-bombali-eylem-gerceklestirecek-iddiasi-haberi-86317
Adana'da silah ve mühimmat taşıdığı ihbarı üzerine dün
durdurulan 7 TIR'dan aranan 3 TIR'lardaki malzemelerin savcılıkça
tesbitinin yapıldığı, MİT'in malzemelerin kendilerine ait olduğunu
belgelemesi üzerine soruşturmada gizlilik kararı verildiği anlaşıldı.
Kentte yaklaşık 5 saat süreyle gergin saatlere yol açan 3 TIR'ın aranması operasyonunun detayları gün ışığına çıktı. İhbarın sabah saatlerinde yapıldığı, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ile yetkili savcının arama kararı vermesinden sonra Tarsus- Adana- Gaziantep (TAG) Otoyolu'nun Ceyhan İlçesi Sirkeli Gişesi önünde durdurulması ile savcılık, valilik ve MİT arasında yoğun görüşme trafiğine neden oldu. Polis ekipleri de devreye girdi ve zaman zaman gerginlik oldu. Savcının yanı sıra Vali Hüseyin Avni Coş, polis ve MİT'in üst düzey yetkilileri de arama bölgesine gitti. Savcı, yetkililerin sözlü açıklamalarına karşın aramayı sürdürürken yazılı belgeler ulaştırıldı. TIR'lardaki yükün MİT'e ait olduğuna ilişkin belgeler ulaşınca, yetkili savcı aramayı durdurdu. Şöförler ve diğer görevliler için de gözaltı işlemi yapılmadı.
TMK ile yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilli'ğinden alınan bilgiye göre, TIR'lardaki malzemelerin tesbiti yapıldıktan sonra TIR'lar yoluna devam etti. Ancak malzemelerin niteliği ve yürütülen soruşturmanın gizli olması nedeniyle başka bir bilgi verilemeyeceği belirtildi.
Kentin başka bir noktasındaki TIR'da yapılan aramanın ise bu operasyon kapsamında olmadığı belirlendi.
Loğoğlu: Koordinasyon yok mu?
CHP Adana Milletvekili emekli büyükelçi Faruk Loğoğlu da yaptığı açıklamada, MİT'in yurt dışı operasyon yetkisi olmadığını, yurt içi operasyonlarda da koordinasyon yapılması gerektiğini savunarak, "Bu TIR'lar yurt içinde bir operasyon ile ilgili ise İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı bir koordinasyon yapamıyor mu?" diye sordu.
MİT TIR'ları dokunulmaz mı?
Twitter'de hukuki bilgilerin paylaşıldığı @hakimsavcilar isimli hesaptan Adana'da durdurulan ve MİT'e ait olduğu açıklanan TIR'larla ilgili atılan twitlerde, MİT TIR'larının dokunulmazlığının olmadığı, suçun olup olmadığının ise toplanacak deliller sonrası belirleneceğine dikkat çekildi.
Hakim ve savcılık mesleğine ilişkin bilgiler, soru ve cevaplar ile hukuki bilgilerin paylaşıldığı Twitter hesabından TIR'larla ilgili şu twitler atıldı:
"MİT'in TIR'larının dokunulmazlığı yoktur. MİT görevlilerinin görevleriyle ilgili suçları için Başbakan'dan izin gerekir. Bir suçun görev suçu olup olmadığını değerlendirmek için önce ona ilişkin deliller toplanır. Sonra yapılan değerlendirmede görev suçu olduğu düşünülürse soruşturma izni istenir. Bir örnekle açıklanırsa, MİT'in TIR'ları ile ( .....) bir görevliyi kimse durduramayacak mı? Elbette hayır. TIR durdurulacak, aranacak, suç unsuru yoksa bırakılacak, görev suçu varsa deliller toplanıp izin istenecek. Örnekteki gibi görevle ilgili olmayan bir suçsa doğrudan soruşturulacak. Kimsenin suç işleme imtiyazı olamaz."
Gazetecilerin görüntüleri kayıp
Polis kimliği göstererek arama bölgelerinde görev yapan gazetecilerin kameralarından alınan hafıza kartlarının iadesi bugün öğlen saatlerinde sağlanabildi. Valiliğe yapılan başvuruya uzun süre yanıt verilmezken, kayıtlar silindikten sonra bazı hafıza kartlarının iadesi gerçekleşti. Bazı hafıza kartlarının nerede olduğu anlaşılamadı.
Çukurova Gazeteciler Cemiyeti'nden yapılan açıklamada, dün gazetecilere yönelik uygulamaların yasa ve kural dışı bir görüntü sergilediği, halkın haber alma hakkının gölgelendiği savunuldu. Durdurulan TIR'lardan görüntü almak isteyen DHA, AA ve Başkent TV muhabirleri de polis tarafından engellenerek birkaç kez kısa süreli gözaltına alınmış, kendileri serbest bırakılmış, kameralarındaki hafıza kartlarına el konulmuştu.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/31988-tirlara-gizlilik-karari-gazetecilerin-goruntuleri-silindi.html