Suriye'de Beşşar Esad rejimine karşı mücadele eden El Kaide militanları, bir rejim yanlısının başını kestikten sonra, dalga geçmek için yanına oturarak yedirmeye çalıştılar.
Halep yakınlarında çekildiği belirtilen görüntülerin ne zaman çekildiği ise bilinmiyor.
İran devlet televizyonu Press TV'de yayınlanan iki El Kaide militanı, kestikleri başın yanına oturuyor ve başın sahibinin infazdan önce aç olduğunu belirterek çantalarından çıkardıkları ekmekleri ona yedirir gibi yapıyorlar.
İşte o anlar:
http://www.odatv.com/vid_video.php?id=8CDB7
AKP’li Mehmet Ali Şahin önce Cemaat’in emniyet ve yargıdaki
örgütlenmesini örnek vererek anlattı sonra Fethullah Gülen’e övgüler
düzerek, Türkiye’ye dönmesini istedi
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Yargıtay’da bir savcının dosyayı Pensilvanya’ya gönderdiğini anlattı. Şahin, “Hocam artık Türkiye’ye dönün lütfen. Türkiye’de başlamış olan bu fitneyi önleme konusunda hepimize ve hoca efendiye görevler düşüyor” dedi.
Partisinin düzenlediği bir etkinlikte konuşan Mehmet Ali Şahin, Yargıtay’ın Cemaat’le ilişkisini şöyle anlattı: “Cemaat; Fethullah Hoca Cemaati dediğimiz bizlerin kardeşleri. Ancak acaba yargı içinde bu Cemaat’e sempati duyanlar, bir takım yargıçlar bu projede görev üstlenmiş olabilirler mi? Buna ihtimal verebilir misiniz? Burada ilk defa açıklıyorum. Bu haberi aldığımda uzun süre düşündüm, inanmak istemedim, araştırdım, soruşturdum ve doğru olabileceği kanaatine vardım.
‘Savcı dosyayı Pensilvanya’ya gönderdi’
“Önemli bir holdingin başında bulunan bir kişi hakkında bir ceza davası var ve mahkum olmuş. Dosya Yargıtay’a gelmiş. Yargıtay’da ‘Cemaatin imamı’ diye nitelendirilen kişi, ismi bende saklı kendisini tanıyorum. Bu önemli kişinin dosyası ile ilgili ne karar verilmesi gerektiği hususunu dosyanın kısa bir özeti ile birlikte Pensilvanya’ya göndermiştir. Bir savcı, bir hakim böyle bir şey yapabilir mi? diye sordum kendime kafam hafızam kabul etmedi. Ama araştırdığımda maalesef bunun doğru olduğu kanaatine vardım. Kamuda görevli bir takım işgüzarlar var. Hoca efendi, ‘Adalet neyi gerektiriyorsa ona göre karar verin’ demiş. Allah razı olsun. Ama oraya sempati duyan bir takım kamu görevlileri maalesef belki yaranmak, belki başka nedenlerle bu tür yanlışlıklar yapabiliyor. Bu işin de öyle bir iş olduğunu düşünüyorum.”
Yargı ve emniyette cemaat yapılanması
Şahin, cemaate bağlı olanları ise şöyle eleştirdi: “Bir tarikat, mezhep, manevi liderle gönül bağınız olabilir, ondan dersler alabilirsiniz. Bu normaldir. Ama komutanınız ‘Falan yere gideceksiniz bayrağı falan yere dikeceksiniz’ dediğinde, siz, ‘Ben bağlı olduğum tarikat liderine bir sorayım’ diye düşünürseniz orada disiplin olmaz. Yargı da böyle bir düşünceyle hareket edilirse o yargıda adalet tecelli eder mi? Emniyet’te eder mi? Ama maalesef bizim yargımızda da emniyetimizde de böyle bir yapı oluştu.
Şahin son olarak 1- 1.5 ay önce Fethullah Gülen ile telefonla görüştüğünü açıkladı. Şahin, şunları anlattı: Kendisini severim. Beddua olayından dolayı ciddi eleştiri aldı. İnsan hata yapabilir, keşke söylemeseydi o bedduayı. Ben Karabük’ten muhterem hoca efendiye bir çağrıda bulunmak istiyorum. Hocam artık Türkiye’ye dönün lütfen. Dönün artık Türkiye’ye. Gelin buna vaziyet edin, sizi seviyoruz. Bizim hakkımızda ne söylerseniz söyleyin sizi seviyoruz.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30933-dosyalar-mahkemeden-once-pensilvanyaya-gidiyormus.html
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Yargıtay’da bir savcının dosyayı Pensilvanya’ya gönderdiğini anlattı. Şahin, “Hocam artık Türkiye’ye dönün lütfen. Türkiye’de başlamış olan bu fitneyi önleme konusunda hepimize ve hoca efendiye görevler düşüyor” dedi.
Partisinin düzenlediği bir etkinlikte konuşan Mehmet Ali Şahin, Yargıtay’ın Cemaat’le ilişkisini şöyle anlattı: “Cemaat; Fethullah Hoca Cemaati dediğimiz bizlerin kardeşleri. Ancak acaba yargı içinde bu Cemaat’e sempati duyanlar, bir takım yargıçlar bu projede görev üstlenmiş olabilirler mi? Buna ihtimal verebilir misiniz? Burada ilk defa açıklıyorum. Bu haberi aldığımda uzun süre düşündüm, inanmak istemedim, araştırdım, soruşturdum ve doğru olabileceği kanaatine vardım.
‘Savcı dosyayı Pensilvanya’ya gönderdi’
“Önemli bir holdingin başında bulunan bir kişi hakkında bir ceza davası var ve mahkum olmuş. Dosya Yargıtay’a gelmiş. Yargıtay’da ‘Cemaatin imamı’ diye nitelendirilen kişi, ismi bende saklı kendisini tanıyorum. Bu önemli kişinin dosyası ile ilgili ne karar verilmesi gerektiği hususunu dosyanın kısa bir özeti ile birlikte Pensilvanya’ya göndermiştir. Bir savcı, bir hakim böyle bir şey yapabilir mi? diye sordum kendime kafam hafızam kabul etmedi. Ama araştırdığımda maalesef bunun doğru olduğu kanaatine vardım. Kamuda görevli bir takım işgüzarlar var. Hoca efendi, ‘Adalet neyi gerektiriyorsa ona göre karar verin’ demiş. Allah razı olsun. Ama oraya sempati duyan bir takım kamu görevlileri maalesef belki yaranmak, belki başka nedenlerle bu tür yanlışlıklar yapabiliyor. Bu işin de öyle bir iş olduğunu düşünüyorum.”
Yargı ve emniyette cemaat yapılanması
Şahin, cemaate bağlı olanları ise şöyle eleştirdi: “Bir tarikat, mezhep, manevi liderle gönül bağınız olabilir, ondan dersler alabilirsiniz. Bu normaldir. Ama komutanınız ‘Falan yere gideceksiniz bayrağı falan yere dikeceksiniz’ dediğinde, siz, ‘Ben bağlı olduğum tarikat liderine bir sorayım’ diye düşünürseniz orada disiplin olmaz. Yargı da böyle bir düşünceyle hareket edilirse o yargıda adalet tecelli eder mi? Emniyet’te eder mi? Ama maalesef bizim yargımızda da emniyetimizde de böyle bir yapı oluştu.
Şahin son olarak 1- 1.5 ay önce Fethullah Gülen ile telefonla görüştüğünü açıkladı. Şahin, şunları anlattı: Kendisini severim. Beddua olayından dolayı ciddi eleştiri aldı. İnsan hata yapabilir, keşke söylemeseydi o bedduayı. Ben Karabük’ten muhterem hoca efendiye bir çağrıda bulunmak istiyorum. Hocam artık Türkiye’ye dönün lütfen. Dönün artık Türkiye’ye. Gelin buna vaziyet edin, sizi seviyoruz. Bizim hakkımızda ne söylerseniz söyleyin sizi seviyoruz.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30933-dosyalar-mahkemeden-once-pensilvanyaya-gidiyormus.html
El Kaide’nin finansörlerinden Yasin El Kadı’nın Türkiye’ye girişinin yasak olduğu günlerde yasa dışı yollardan ülkemize girdiğini ve Başbakanlık tarafından karşılandığını gösteren fotoğraflar ortaya çıktı.
Hiçbir vize işlemi olmadı
Tarih: 14 Haziran 2012, Yer: Sabiha Gökçen Havalimanı, Saat: 17.05. VİP salonuna yanaşan TC-ICH kuyruk numaralı uçak, Başbakanlık korumaları tarafından karşılanıyor. VİP salonundaki kameralar kapatılarak içeri alınan misafirler hiçbir vize ve pasaport işlemi uygulanmadan Türkiye’ye giriyor. Karşılama işlemlerini Başbakanlık Koruması İbrahim Yıldız’ın yaptığı sır misafirin kimliği ise oldukça çarpıcı: El Kaide Terör Örgütü finansörü Yasin El Kadı. Bakanlar Kurulu Kararıyla 11 Ekim 2012’ye kadar Türkiye’ye girişi yasak olan Yasin El Kadı’nın Şubat 2012’den bu tarihe dek 4 kez Türkiye’ye yasa dışı giriş yaptığı tespit edildi.
Başbakanlık Korumalarına ait olduğu iddia edilen 06 plakalı Mercedes marka lüks araçla Koruma Komiser Yardımcısı Mevlüt Kama tarafından karşılanan El Kadı’nın ilk durağı Latif Topbaş’a ait BİM’in Genel Merkezi...
Soruşturmaya girdi
BİM Genel Müdürlüğü bahçesindeki fotoğraflarda Yasin El Kadı ve oğlu Muaz Kadı ile birlikte Latif Topbaş ve Başbakanlık Koruması Kama bir arada. El Kadı’nın kullandığı araca poşet ve kutuların taşındığı fotoğraflar “rüşvet ve yolsuzluk” soruşturmasına girdi. İddiaya göre bu kutulardaki yüklü miktarda para El Kadı tarafından uçakla yurt dışına kaçırıldı. Tayyip Erdoğan, oğlu Bilal Erdoğan ve Erdoğan’ın yakın çevresinin El Kadı’nın ziyaret ettiği isimler arasında olduğu belirtildi. Listede Başkanlık danışmanı Hasan Doğan’ın da ismi yer aldı. Dosyadaki bilgilere göre El Kadı, Bilal Erdoğan ile birlikte; Cengiz Aktürk’e ait Boshporus 360 isimli şirketin gizli ortakları arasında. Bu ortaklığın; El Kadı’nın Türkiye’deki adamı Üsame Kutub’un da dahil olduğu gizli bir avukat protokolüyle kayıt altına alındığı da iddialar arasında.
Emniyetin yapmadığı operasyonda gözaltına alınacaklar listede ismi yer alan El Kadı’nın Türkiye’deki işlerini oğlu Muaz Kadı üzerinden yürüttüğü belirtildi.
Özer Sürmeli
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30915-terorist-yasin-el-kadiyi-basbakan-korumalari-karsilamis.html
Türkiye'yi sarsan yolsuzluk operasyonu adeta deprem etkisi
yaratırken, bir süre önce Türkiye ile yeni bir fasıl açarak müzakere
sürecini canlandıran AB, gelişmeleri yakın takibe aldı. Avrupa
Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle'nin Başbakan Tayyip
Erdoğan'ı Türkiye'nin AB üyeliğini riske attığını belirterek
uyarmasının, AB'nin Türkiye açısından "siyasi sonuçları" da olabilecek
daha ciddi bir uyarıya hazırlandığı öğrenildi.
Yurtdışında da yankı buldu
Edinilen bilgilere göre AB, operasyonun başlamasından sonra gelişmeleri, Ankara'daki temsilciliği aracılığı ile dikkatli biçimde izlemeye aldı. Hükümetin, operasyondan sonra Emniyette yaptığı atamalar, Adli Kolluk Yönetmeliği'nin değiştirilmesi gibi attığı adımlar, Brüksel'de ciddi bir rahatsızlığa yol açtı. İlk uyarı, Avrupa Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle'den geldi. Füle, Erdoğan'ın AB'nin yargı bağımsızlığının garantisi olan kurallarını doğrudan ihlal ettiğini belirterek bunun Türkiye'nin AB üyeliği için en önemli koşullardan biri olduğunu dile getirdi. Uyarıdan sonra AB, Türkiye açısından bir dizi siyasal sonucu da olabilecek daha ciddi bir uyarı için hazırlıklara başladı.
Edinilen bilgilere göre, AB'de öne çıkan ilk değerlendirme, AKP hükümetinin her aday ve üye ülkenin uymak zorunda olduğu Kopenhag siyasi kriterlerinden uzaklaşmaya başladığı oldu.
AB'nin, AKP hükümetinin uyarıları dikkate almaması durumunda, müzakelerin askıya alınmasından Türkiye'nin adaylığının gözden geçirilmesine kadar uzanan geniş bir yelpazedeki önlemleri gündeme getirebileceği öğrenildi.
Oysa, AB kısa bir süre önce, AKP hükümetinin iflas eden dış politikasına can suyu vermişti. Şöyle ki, dondurulan müzakere sürecini canlandırarak Türkiye ile yeni bir fasıl açmış, vize muafiyeti görüşmelerinin başlatılmasına yeşil ışık yakmıştı.
Öte yandan, AB kaynakları son ilerleme raporunda Türkiye'deki yolsuzluklara ilişkin bir uyarının da yer aldığı halde, bu uyarının kamuoyunda çok fazla yankı bulmadığına dikkat çekti.
Deniz Kahraman
http://www.aydinlikgazete.com/guendem/30826-abden-akpye-yakin-takip.html
Yurtdışında da yankı buldu
Edinilen bilgilere göre AB, operasyonun başlamasından sonra gelişmeleri, Ankara'daki temsilciliği aracılığı ile dikkatli biçimde izlemeye aldı. Hükümetin, operasyondan sonra Emniyette yaptığı atamalar, Adli Kolluk Yönetmeliği'nin değiştirilmesi gibi attığı adımlar, Brüksel'de ciddi bir rahatsızlığa yol açtı. İlk uyarı, Avrupa Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle'den geldi. Füle, Erdoğan'ın AB'nin yargı bağımsızlığının garantisi olan kurallarını doğrudan ihlal ettiğini belirterek bunun Türkiye'nin AB üyeliği için en önemli koşullardan biri olduğunu dile getirdi. Uyarıdan sonra AB, Türkiye açısından bir dizi siyasal sonucu da olabilecek daha ciddi bir uyarı için hazırlıklara başladı.
Edinilen bilgilere göre, AB'de öne çıkan ilk değerlendirme, AKP hükümetinin her aday ve üye ülkenin uymak zorunda olduğu Kopenhag siyasi kriterlerinden uzaklaşmaya başladığı oldu.
AB'nin, AKP hükümetinin uyarıları dikkate almaması durumunda, müzakelerin askıya alınmasından Türkiye'nin adaylığının gözden geçirilmesine kadar uzanan geniş bir yelpazedeki önlemleri gündeme getirebileceği öğrenildi.
Oysa, AB kısa bir süre önce, AKP hükümetinin iflas eden dış politikasına can suyu vermişti. Şöyle ki, dondurulan müzakere sürecini canlandırarak Türkiye ile yeni bir fasıl açmış, vize muafiyeti görüşmelerinin başlatılmasına yeşil ışık yakmıştı.
Öte yandan, AB kaynakları son ilerleme raporunda Türkiye'deki yolsuzluklara ilişkin bir uyarının da yer aldığı halde, bu uyarının kamuoyunda çok fazla yankı bulmadığına dikkat çekti.
Deniz Kahraman
http://www.aydinlikgazete.com/guendem/30826-abden-akpye-yakin-takip.html
İran, rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda ismi geçen İranlı
işadamlarının ülkeye uygulanan yaptırımlardan haksız kazanç elde ettiği
iddiası üzerine harekete geçti.
Cumhurbaşkanı Ruhani'nin talimatıyla
başlatılan soruşturmada, Rıza Sarraf'ın patronu olduğu iddia edilen
Babek Zencani'nin de adı geçiyor.
17 Aralık'tan bu yana Türkiye'yi sarsan rüşvet ve yolsuzluk skandalı uluslararası boyuta taşındı.
Soruşturmada bazı İranlı işadamlarının İran'a uygulanan yaptırımlardan haksız kazanç elde ettiği iddiasına İran yönetimini harekete geçirdi.
Mehr Haber Ajansı'nın haberine göre, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin talimatıyla bazı işadamları hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturmda, Rıza Sarraf'ın patronu olduğu öne sürülen Babek Zencani'nin adı geçiyor.
Soruşturmada bazı İranlı işadamlarının İran'a uygulanan yaptırımlardan haksız kazanç elde ettiği iddiasına İran yönetimini harekete geçirdi.
Mehr Haber Ajansı'nın haberine göre, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin talimatıyla bazı işadamları hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturmda, Rıza Sarraf'ın patronu olduğu öne sürülen Babek Zencani'nin adı geçiyor.
Bugün Azerbaycan medyasında ilginç bir haber çıktı. İddiaya
göre Cemaat'e bağlı bir üniversitede yönetim öğrencileri toplayarak
Fethullah Gülen'in "beddua" ettiği videoyu izletti, zorla amin deritti.
Olay, durumdan rahatsız olan bazı öğrenciler aracılığıyla ortaya çıktı.
(soL - Dış Haberler) AKP ile Cemaat arasındaki kavga sert bir biçimde sürerken, Azerbaycan'dan ilginç bir haber geldi.
Haqqin.az isimli haber portalının haberine göre, Baku'deki Cemaat'e bağlı Kafkas Üniversitesi'nin yönetimi, öğrencileri bir amfiye toplayarak, onlara Fethullah Gülen'in beddua ettiği videoyu izlettirdi. Öğrenciler beddualara "amin" karşılığı verdiler.
Olay, durumdan rahatsız olan bir grup öğrencinin amfide tartışma başlatması üzerine duyuldu.
Haber portalına konuşan Eğitim Bakanı, olay hakkında bir bilgilerinin olmadığını söyledi.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/azerbaycan-medyasi-cemaatci-okulda-beddua-seansi-yapildi-haberi-85097
(soL - Dış Haberler) AKP ile Cemaat arasındaki kavga sert bir biçimde sürerken, Azerbaycan'dan ilginç bir haber geldi.
Haqqin.az isimli haber portalının haberine göre, Baku'deki Cemaat'e bağlı Kafkas Üniversitesi'nin yönetimi, öğrencileri bir amfiye toplayarak, onlara Fethullah Gülen'in beddua ettiği videoyu izlettirdi. Öğrenciler beddualara "amin" karşılığı verdiler.
Olay, durumdan rahatsız olan bir grup öğrencinin amfide tartışma başlatması üzerine duyuldu.
Haber portalına konuşan Eğitim Bakanı, olay hakkında bir bilgilerinin olmadığını söyledi.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/azerbaycan-medyasi-cemaatci-okulda-beddua-seansi-yapildi-haberi-85097
Sabah saatlerinde İsrail-Lübnan sınırında tansiyon yükseldi. İsrail Ordusu, Lübnan'dan atılan 2 roketin sınıra düştüğünü açıkladı. İsrail'in 20 kadar top atışıyla yaptığı misillemede can ve mal kaybı yaşanmadı.
İsrail-Lübnan sınırındaki gerginlik sabah saatlerinde tırmandı.
İsrail Ordusu, Lübnan'dan ateşlenen iki Katyuşa füzesinin İsrail'in kuzeyindeki açıklık araziye isabet ettiği duyurdu.
İsrail buna 20 kadar top atışıyla karşılık verdi.
Lübnanlı bir güvenlik yetkilisi, İsrail'in 20 kadar top mermisinin sınırdaki Erkub bölgesine düştüğünü açıkladı.
Atışlar insansız bölgeye gerçekleşti. Bu sayede can ve mal kabı yaşanmadı.
İki ülke sınırındaki gerginlik, 16 Aralık'ta Lübnanlı keskin nişancıların İsrail'li bir askeri vurmasıyla tepe noktasına ulaşmıştı.
İsrail Ordusu, Lübnan'dan ateşlenen iki Katyuşa füzesinin İsrail'in kuzeyindeki açıklık araziye isabet ettiği duyurdu.
İsrail buna 20 kadar top atışıyla karşılık verdi.
Lübnanlı bir güvenlik yetkilisi, İsrail'in 20 kadar top mermisinin sınırdaki Erkub bölgesine düştüğünü açıkladı.
Atışlar insansız bölgeye gerçekleşti. Bu sayede can ve mal kabı yaşanmadı.
İki ülke sınırındaki gerginlik, 16 Aralık'ta Lübnanlı keskin nişancıların İsrail'li bir askeri vurmasıyla tepe noktasına ulaşmıştı.
Amerika’nın Sesi’ne göre, Foreign Policy dergisinde Jonathan Schanzer ve Mark Dubowitz imzalı “İran’dan Türk altınına hücum” başlıklı yazıda, Türkiye’deki “İslamcı hükümet iktidarı süresince en büyük yolsuzluk skandalıyla sarsılıyor” görüşü dile getiriliyor.
“ALTIN, TÜRK SİYASİ ELİTİNİ İRAN’IN YERALTI DÜNYASINA MARUZ BIRAKTI”-
Soruşturmanın merkezinde, tartışmalı altın ticaretinin yattığına işaret eden yazıda “Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, Washington ve İsrail’den, Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen’e kadar uzanan büyük bir komplonun mağduru olduğunu savunuyor” denildikten sonra şu savlar öne sürülüyor:
“Ancak soruşturmada adı geçen bu sağlam bağlantılı kişiler hakkındaki suçlamalar sabitleşirse, bu durumda AKP’nin kendinden başka kimseyi suçlamaması gerekir. İran ve Türkiye arasındaki altın karşılığı doğal gaz ticareti, ABD Kongresi Temmuz ayında bu uygulamaya bir son vermeden öncesine kadar hukuki sayılabilir. Ama bu ticaret, aynı zamanda Türk siyasi elitini İran’ın geniş yeraltı dünyasına maruz bırakmışa benziyor."
“DEVRİMLER HER ZAMAN KENDİ ÇOCUKLARINI YER”-
New Yorker dergisinde Dexter Filkins’in imzasını taşıyan yazıda “Devrimler her zaman kendi çocuklarını yer” sözü hatırlatılıyor ve bunun son örneğinin de Türkiye’de yaşanacağa benzediği savunuluyor. “AKP’nin iktidardaki 11 yılında Türkiye’de devlette ve toplumda büyük değişiklikler yaptığını” söyleyen Filkins, sorunun son yıllarda Erdoğan’ın kendi başarısıyla Türkiye’nin başarısını bir tutmaya başlamasıyla ortaya çıktığını öne sürüyor.
“Dindarlıkları kadar ticari zekayla da tanınan Gülenciler’i güler yüzlülükleri ve düzgün görünüşleri nedeniyle Hristiyan misyonerlere” benzeten Filkins, grubun Türkiye’de polise ve adalet sisteme sızdığını, Ergenekon ve Balyoz davalarında başrol oynadığını savunuyor.
Yazıda derin devletle mücadele için başlayan Ergenekon ve Balyoz davalarının “süreç içerisinde sahte kanıtlar kullanılarak Erdoğan’ın siyasi rakiplerini sindirme projesine dönüştüğü” görüşünün dile getirildikten sonra Türkiye’nin en çok gazeteciyi hapseden ülke olduğu da hatırlatılıyor.
“ERDOĞAN SİYASİ KURUMLARA ZARAR VERDİ”
Washington Post gazetesinin Monkey Cage (Maymun Kafesi) adlı bloguna yazan Texas Üniversitesi siyaset bilimcilerinden Brent Sasley, son rüşvet-yolsuzluk soruşturmasının ardından “iki İslamcı başbakan” diye tanımladığı Necmettin Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan arasında karşılaştırma yapıyor. “İdeolojik ve inatçı” diye tanımladığı Erbakan’ın kısa süren başbakanlığı döneminde, başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere kurumsallaşmış laik siyasi yapıların tepkisini çektiğine dikkati çeken Sasley, “pragmatik ve esnek” diye tanımladığı Erdoğan’ın ise kurumsal kısıtlamaların çevresinden dolanarak bu kurumları değiştirme yoluna gittiğini yazıyor ve şöyle devam ediyor:
“KENDİLERİNİ YIKILMAZ GÖREN LİDERLER…”
“Kendilerini yıkılmaz gören ve siyaset üretirken kurumsal kısıtlamalardan özgür olan liderler, iktidarı kendi istekleriyle terk etmez. Buna demokratik seçimle işbaşına gelen liderler de dahildir. Kendilerine karşı çıkanlardan korunmak ve mevkilerini korumak amacıyla siyasi kurumları zayıflatırlar. Türkiye’deki siyasi kurumlara verilen tahribat Erdoğan’ın ayakta kalıp kalmamasından daha önemlidir. Bu da güçlü bir Türkiye’ye bağımlı olan Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarları açısından önemli bir tehdit oluşturuyor.”
Bloomberg Businessweek’te Carol Matlack imzalı bir yazı, Londra’daki Teneo Intelligence adlı düşünce kuruluşundan uzman Wolfgango Piccoli’nin görüşlerine yer veriyor. “Başbakan Erdoğan Türkiye’nin para birimi ve borsalarının değer kaybettiği ve büyüyen yolsuzluk skandalı karşısında yabancı yatırımcıların çekildiği bir ortamda, erken seçim ilan etmek zorunda kalabilir” deniliyor.
“ERKEN SEÇİM OLSA ERDOĞAN KAZANIR AMA YARIM ZAFER OLUR”
Erken seçim durumunda yine Erdoğan’ın kazanacağı tahminde bulunan Piccoli, bu durumu Türkiye’de muhalefetin “tamamen umutsuz” olmasına bağlıyor. Piccoli, “AKP genel seçimleri kazansa bile, bu yarım zafer sayılır. İnsanlar bunun düşüşün başlangıcı olup olmadığını düşünmeye başlayacak” diyor.
Aynı yazıda görüşleri yansıtılan Standard Bank uzmanı Timothy Ash de, Türkiye’deki skandalın büyümesi durumunda Erdoğan’ın seçimi erkene almaya zorlanacağı düşüncesinde. Türkiye’nin gayrısafi yurtiçi hasılasının üç kat arttığı, hazine bonolarının yüzde 10’a yakın kazanç getirdiği günlerin geride kaldığını belirten Ash, Merkez Bankası’nın çabalarına faiz oranlarının yakın zamandahızla tırmanabileceğini düşünüyor.
“FETHULLAH GÜLEN BATI’YA ERDOĞAN’DAN DAHA YAKIN”
Kanada’da bulunan Küresel Araştırmalar Merkezi’nın Global Resarch adlı sitesinde Türkiye’deki krizi değerlendiren Justus Leicht ve Stefan Steinberg Erdoğan’ın soruşturmadan önce “karanlık dış güçleri,” suçladığını sonra da ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone’ye işaret ettiğini belirtiyor. Gülen Hareketi’nin Ergenekon davasında da önemli bir rol oynadığını yazan Leicht ve Steinberg, “hareketin sağcı, aşırı milliyetçi ve anti-komünist olduğunu ve AKP’yi oluşturan kişilerle sınıfsal olarak aynı temeli, yani Anadolu’nun yükselen burjuvazisini temsil ettiğini” öne sürüyor.
Türkiye’nin İran’la yaptığı altın ticaretine de dikkat çeken yazarlara göre “Gülen Hareketi ve AKP’yi ayıran asıl konu Erdoğan’ın Batı ile ilişkilerinin gerildiği bir dönemde Fethullah Gülen’in Batı politikalarına bağlılığını ortaya koyması“ oldu.
http://www.odatv.com/n.php?n=gulen-bize-daha-yakin-2912131200
Cuma namazında operasyonu böyle anlattılar
Türkiye’yi sarsan yolsuzluk soruşturmasının, Ankara’nın Suriye politikasının tepki yaratttığı İran’da Cuma namazı hutbeleri sırasında da dile getirildiği bildiriliyor.
İranlı Fars Haber Ajansına göre, İran'ın Batı Azerbaycan bölgesindeki Hoy kentinin Cuma namazında Türkiye’nin son zamanlarda “bölge krizlerine yersiz müdahalelerinin bedelini ödemeye başladığı” öne sürüldü.
Haberde Cuma namazı hutbelerinde Türkiye'de yaşanan son iç krizlere değinilirken “Türkiye'de bazı bakanların ve akrabalarının mali fesatla suçlanmasının Başbakan Erdoğan'ı seçimlerin arefesinde ciddi buhranla karşı karşıya bıraktığı” savunuldu.
Hutbelerde ayrıca “Türkiye yönetimi ve Başbakanı Erdoğan bölgede başta Suriye krizi olmak üzere, yaşanan krizlere yersiz müdahaleleri ve mantıksız tutumunun bedelini ödediğinin anlaşıldığı” iddiası da dile getirildi.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/23705/Cuma_Namazi_nda_Erdogan_hutbesi__Bedelini_oduyor.html
Suriye ordusunun gerçekleştirdiği operasyonlar kapsamında başkent Şam yakınlarında onlarca El-Nusra militanı öldürüldü.
ŞAM- Muhaliflere ve Suriye devlet medyasına göre ordunun operasyonu Cuma sabahı Malula’nın kuzeyinde gerçekleşti.
Suriye Ordusu, öldürülen savaşçıların El-Kaide ile bağlantılı El-Nusra örgütü militanları olduğunu belirtti.
Ülkenin kuzeyinde bulunan ve Şam’a giden yolda kilit bir konumdaki Malula’da çatışmalar bir süredir devam ediyordu.
Devlet Haber Ajansı Sana’nın belirttiğine göre, ordunun gerçekleştirdiği baskında “onlarca terörist öldürüldü ve silahlarına el konuldu.”
Devlet medyası öldürülün silahlı muhaliflerin fotoğraflarını yayınladı.
Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi adlı muhalif kuruluş, Cuma günkü saldırıda 20’ye yakın silahlı muhalifin yaralandığını söyledi.
Gözlemevine göre de öldürülen muhalifler El-Nusra’ya bağlı.
Şam’ın yaklaşık 55 kilometre kuzeyindeki Hristiyan kasabasındaki çatışmalar, muhaliflerin Eylül ayında bir kontrol noktasına saldırmasıyla başladı.
Saldırıların ardından kasabayı terk eden yaklaşık 3 bin 300 kişi Şam dâhil ülke çapında farklı güvenli bölgelere dağıldı.
Malula, aralarında Müslüman ve Hristiyan hacıların sıkça ziyaret ettiği Deyr Mar Takla’nın da bulunduğu çok sayıda önemli manastır ve kiliseye ev sahipliği yapıyor.
Kasabanın dağlık bölgelerindeki bazı mağaralarda bulunan yazıtlar, bölgenin dünya çapında Hristiyanlığın doğduğu ve ilk yerleşimlerinden biri olduğunu kanıtlıyor.
Ülkenin kuzeyinde bulunan ve Şam’a giden yolda kilit bir konumdaki Malula’da çatışmalar bir süredir devam ediyordu.
Devlet Haber Ajansı Sana’nın belirttiğine göre, ordunun gerçekleştirdiği baskında “onlarca terörist öldürüldü ve silahlarına el konuldu.”
Devlet medyası öldürülün silahlı muhaliflerin fotoğraflarını yayınladı.
Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi adlı muhalif kuruluş, Cuma günkü saldırıda 20’ye yakın silahlı muhalifin yaralandığını söyledi.
Gözlemevine göre de öldürülen muhalifler El-Nusra’ya bağlı.
Şam’ın yaklaşık 55 kilometre kuzeyindeki Hristiyan kasabasındaki çatışmalar, muhaliflerin Eylül ayında bir kontrol noktasına saldırmasıyla başladı.
Saldırıların ardından kasabayı terk eden yaklaşık 3 bin 300 kişi Şam dâhil ülke çapında farklı güvenli bölgelere dağıldı.
Malula, aralarında Müslüman ve Hristiyan hacıların sıkça ziyaret ettiği Deyr Mar Takla’nın da bulunduğu çok sayıda önemli manastır ve kiliseye ev sahipliği yapıyor.
Kasabanın dağlık bölgelerindeki bazı mağaralarda bulunan yazıtlar, bölgenin dünya çapında Hristiyanlığın doğduğu ve ilk yerleşimlerinden biri olduğunu kanıtlıyor.
Dün Lübnan’ın eski Maliye Bakanı Muhammed Şath’ı hedef alan
bombalı saldırının faillerine ilişkin ayrıntılar ortaya çıkmaya başladı.
İddiaya göre saldırıda kullanılan araç Selefi bir örgüt tarafından
çalınmıştı.
YDH'nin Lübnan'dan yayın yapan Es-Sefir'den aktardığına göre, güvenlik kaynakları dün eski Başbakan Saad Hariri’nin Danışmanı Muhammed Şath’ın ölümüne neden olan saldırıda kullanılan bombalı aracın Fethu’l İslam örgütü tarafından çalındığını bildirdi.
Haberde saldırıda kullanılan aracın Fethu’l- İslam adlı selefi örgüt tarafından çalındıktan sonra Sayda kentindeki Aynu’l- Hilve Filistin mülteci kampına götürüldüğünün tespit edildiği belirtildi.
Öte yandan el-Menar televizyonu, saldırı sonrasında elde edilen ipuçlarının olayı soruşturan güvenlik görevlilerinin işini kolaylaştırdığını belirterek yapılan incelemede saldırıda kullanılan aracın bir kadına ait olduğunun ve 2013 yılının şubat ayında çalındığının saptandığını bildirdi.
Aracın çalınmasıyla Ebu Davut diye bilinen Ahmed İbrahim adlı bir kişinin bağlantılı olduğunun belirtildiği haberde Ebu Davud’un çalıntı bir araçla Aynu’l Hilve’de yakalandığı ve aracın Lübnanlı bir güvenlik görevlisine ait olduğunun belirlendiği bildirildi.
Lübnan güvenlik kaynakları, Ebu Davud’un aracın çalınmasına Musa Musa ve Muhammed Salih adlı iki kişinin yardım ettiğini ve bu aracı Tallal Ürdüni adlı bir kişinin isteği üzerine çaldıklarını itiraf ettiğini açıkladı.
Güvenlik kaynakları, Ebu Davud’un Tallal Ürdüni’nin çalınan araçların Aynu’l Hilve kampında toplanmasını istediğini söylediğini belirterek Musa Musa ve Muhammed Salih adlı şahısların Fethu’l İslam örgütü liderlerinden Heysem Şabi grubuna mensup olduğunu açıkladı.
Fethu’l- İslam liderlerinden Heysem Şabi’nin Ahmed Esir adlı selefi liderin taraftarlarına yardım ettiği belirtilirken Lübnan güvenlik kaynakları, araç hırsızlığı suçlamasıyla tutuklanan ve Fethu’l İslam örgütü liderlerinden haydar Şami için çalışan Murşid Abdurrahman’la ilgili soruşturmanın da sürdüğünü ifade etti.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/lubnandaki-suikastte-selefi-orgut-suphesi-haberi-85037
Türkiye’deki bakanların istifası ve Başbakan Erdoğan’ın
yaptığı kabine yenilemesi, İran gazetelerin bugünkü sayısında geniş yer
buldu. Ülkedeki hemem hemen tüm gazeteler konuyu birinci sayfadan
aktardı.
Ekber Karadağ - soL/İran
İran gazetelerinin hemen hepsi, dün Türkiye'de yaşanan istifa depremini birinci sayfasından gördü.
Etemad Gazetesi, birinci sayfasından Erdoğan’ın fotoğrafıyla birlikte verdiği haberinde, ” Erdoğan hükümetinde istifa tsunamisi” başlığını kullandı. Gazete, “Türkiye’deki yolsuzluk depremi, Erdoğan hükümetini salladı ve üç sütununu devirdi” ifadesine yer verdi.
Şark Gazetesi, yolsuzluk operasyonu kapsamında tutuklanan işadamı Rıza Zarab’ın fotoğrafıyla Türkiye’deki olayları manşetine taşıyarak, “Erdoğan’ın kâbusu” başlığını kullandı.
Kanun Gazetesi ise konuya, “üç bakan gitti. Erdoğan, bıçak atında” başlığıyla birinci sayfasında yer verdi.
Tehran Emruz Gazetesi, olayı, “Erdoğan kabinesinde kriz ve istifa dalgası” başlığıyla sürmanşetten aktardı.
Jahan-e-Eghtesad Gazetesi ise Türkiye’deki olayları, “Erdoğan, bir adım geri attı” şekline manşetten yayınladı.
Mardom Salari Gazetesi, “Erdoğan, tehlikeden kurtulmaya çalışıyor” başlığını kullandı.
Javan Gazetesi de olaylara birinci sayfasında yer verip, “Erdoğan, devrilmemek için kabinesinde ameliyat yaptı” şeklinde yansıttı.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/iran-basini-uc-bakan-gitti-erdogan-bicak-atinda-haberi-84912
Ekber Karadağ - soL/İran
İran gazetelerinin hemen hepsi, dün Türkiye'de yaşanan istifa depremini birinci sayfasından gördü.
Etemad Gazetesi, birinci sayfasından Erdoğan’ın fotoğrafıyla birlikte verdiği haberinde, ” Erdoğan hükümetinde istifa tsunamisi” başlığını kullandı. Gazete, “Türkiye’deki yolsuzluk depremi, Erdoğan hükümetini salladı ve üç sütununu devirdi” ifadesine yer verdi.
Şark Gazetesi, yolsuzluk operasyonu kapsamında tutuklanan işadamı Rıza Zarab’ın fotoğrafıyla Türkiye’deki olayları manşetine taşıyarak, “Erdoğan’ın kâbusu” başlığını kullandı.
Kanun Gazetesi ise konuya, “üç bakan gitti. Erdoğan, bıçak atında” başlığıyla birinci sayfasında yer verdi.
Tehran Emruz Gazetesi, olayı, “Erdoğan kabinesinde kriz ve istifa dalgası” başlığıyla sürmanşetten aktardı.
Jahan-e-Eghtesad Gazetesi ise Türkiye’deki olayları, “Erdoğan, bir adım geri attı” şekline manşetten yayınladı.
Mardom Salari Gazetesi, “Erdoğan, tehlikeden kurtulmaya çalışıyor” başlığını kullandı.
Javan Gazetesi de olaylara birinci sayfasında yer verip, “Erdoğan, devrilmemek için kabinesinde ameliyat yaptı” şeklinde yansıttı.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/iran-basini-uc-bakan-gitti-erdogan-bicak-atinda-haberi-84912
Nerede kalmıştık?
ABD’de Cemaat’ten iki isimle
sohbet..
Tayyip Erdoğan’a operasyon..
***
Kafama takılan konu: Halkbank.
Erdoğan cenahının açıklamaları
bir yana.
Kuşkularım var.
Halkbank.. ABD ambargosunda
İran’ın nefes borusuydu.
Sadece Türkiye değil..
Çin ve Hindistan gibi ülkeler
de..
Petrol bedelini Halkbank’tan
sevkediyordu.
On milyarlarca dolarlık havaleler
sözkonusu.
Türkiye de kazanıyordu, İran da.
***
Şimdi?!
Bankaya operasyonun ne kadarı
yolsuzluk? Ne kadarı İran yüzünden.
Daha doğrusu asıl sebep ne?
Dikkat: Yolsuzluk var mı diye
sormuyorum. İhtimal ki bir şeyler var.
***
Önceki yazımda da kaydettim.
Cemaat cenahına ABD dönüşü de
ulaştım.
Özellikle Halkbank operasyonunu
anlamak istedim.
Olayın iki yönü var.
Bir: Banka üzerinden İran’a para
transferi. Yani ABD ambargosunun delinmesi. Usulüne uygun ya da değil.
İki: Rüşvet alınması.
Soruyorum: Ben sadece ikincisine
karşıyım. Sizin tutumunuz?
Cevap: Biz ikisine de karşıyız.
Muhatabımın cevabı önemliydi.
Cemaat, ABD ambargosunu açıkça
destekliyordu.
***
Olay şu:
Bir: ABD, İran’a kapsamlı ambargo
uyguluyor. Bahane, uranyumu zenginleştirme çalışmaları.
İki: Son iki yılda ambargo
genişletildi. Dünya bankacılık sistemi İran’a kapatıldı.
Üç: Bankalar üzerinden.. İran’a
tek kuruş giremiyor. Tek kuruş çıkamıyor.
Dört: Tek istisnası Halkbank’tı.
Petrol ve gaz bedelleri Halkbank’a yatırılıyor. Oradan harcanıyor.
Beş: Son dönemde Halkbank kanalı
da kısıldı. İran, yeni bir yola başvurdu. Halkbank’taki parasını altına
çevirdi. Dövizini altın olarak götürmeye başladı.
Altı: Türkiye’nin altın
“ihracatı”nın artması bu yüzden. Artan ihracat değil. Borcumuzu altınla
ödüyoruz, o kadar.
Yedi: ABD, Halkbank’tan sürekli
şikayet ediyordu. İran’a para-altın transferini kesmek istiyordu.
***
İran’a ABD ambargosunun özeti:
Bir: 1979’dan beri var. Ürün ve
teknoloji alanındaydı. Kolay deliniyordu.
İki: Bankacılık ambargosu ise
etkili oldu. Dolar, 2 yılda 4 misli arttı. İran ekonomisi krizde.
Üç: Son ABD seyahatimde gördüm.
Washington için.. Bankacılık ambargosu vazgeçilmez bir silah. Test edilmiş.
Tahran’ı masaya oturttuğu düşünülüyor.
Sonuç: İran’ın Halkbank üzerinden
nefes alması istenmiyor.
Dikkat: Ambargo ABD’nin. BM’nin
değil.
***
Halkbank’a operasyon İran’da
nasıl algılandı?
Feveran halindeler. Hem de
frensiz.
İşte söylenenler:
“ABD-İsrail-Cemaat operasyonu...”
“Hedef İran.. Tayyip Bey de
hedefte.”
(Tartışmadığım bir soru:
Operasyon, İran’la Erdoğan’ı tekrar yakınlaştırıyor mu?)
***
Suçluyorlar.
“Türk medyası her şeyden
habersiz.”
Örnek?
“İki hafta kadar önce geldiler..
10 CIA ajanı.. 60 kadar da Mossad’dan..”
İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa,
Erzurum.. Dağılmışlar.
İtiraz: Yabancılar Hükümetten
habersiz operasyon yapamaz.
“Orası sizin meseleniz..
Hafiyelik mi yapacağız? Elimizdekini söylüyoruz.”
(Tuhaf: CIA ve Mossad’tan
geldilerse.. AKP medyası niye
açıkça yazmıyor?
Yoksa İran’ın iddiası temelsiz
mi?)
***
Devamı var.
“CIA ajanları, Halkbank Genel
Müdürü’ne gittiler. Bilgisayarlarına müdahale etmek istediler. Genel Müdür izin
vermedi. ‘Hükümetten emir getirin’ dedi.”
Ama ayakkabı kutularındaki
paralar?!
“Halkbank’la ilişkimiz özel. Niye
rüşvet verelim?”
Şaşırtıcı iddiaları var. Halkbank
mülkiyet ilgili. Şimdi yazmayacağım.
***
Bir bilgi daha.
“Türk medyası araştırmıyor.. Son
Cenevre mutabakatında özel madde var. Biz koydurduk. İran’ın dış ödemeleri
Halkbank üzerinden yapılacak. Acil ödemeler.. İlaç.. Elçilik maaşları.. Öğrenci
bursları gibi..”
P+1 ile İran arasındaki
mutabakattan söz ediliyor. 24 Kasım’daki.
***
Son iddia:
Türkiye’deki İran parası!
Ne kadar dersiniz?
Tahmin bile edemezsiniz.
Konuşulandan 5-10 misli fazla.
İnanamadım.
Uyardılar: “Çekersek?!”
***
Tam bu ortamda..
CHP’nin Genel Başkanı..
Tekrar ABD Büyükelçisi’nin evine
gitti.
“Operasyon”u da konuşmuşlar.
Dikkat: Tahran’ın eski
refleksleri hortluyor gibi.
Yazının özeti: Operasyonun böyle
bir veçhesi de var.
Suudi Arabistan'ın İngiltere
Büyükelçisi, "bölgedeki güvenliği sağlamak için" ülkesinin Batı'nın
desteği olmadan da hareket etmeye hazır olduğunu yazdı.
(soL - Dış Haberler) New York Times'a bir yazı yazan
İngiltere'deki Suudi Arabistan Büyükelçisi Prens Muhammed bin Navaf bin
Abdülaziz el Suud, ülkesinin Batı ile ya da Batı'sız bölgedeki güvenliği
sağlamaya hazır olduğunu söyledi.
Bölgeye yönelik Batı yaklaşımını
"tehlikeli bir kumar" olarak nitelendiren Muhammed, bunun
Ortadoğu'daki istikrarı tehlikeye attığını ileri sürdü. Elçi, Suudi
Arabistan'ın buna sessiz kalıp boş oturmayacağını kaydetti. Prens ayrıca,
ABD'yi Suriye rejiminin devamına ve İran'ın uranyum zenginleştirme programına
izin vermekle suçladı.
Prens Muhammed, Suriye'nin
elindeki kimyasal silahların yok edilmesine dair uluslararası çabaya rağmen,
"Suriye'deki rejimin kendisinin en büyük kitle imha silahı olduğunu
görmeliyiz" diye yazdı.
Suudi Krallığı'nın "küresel
sorumlulukları" olduğunu söyleyen büyükelçi, Riyad'ın Batılı
partnerlerinin desteği olsun ya da olmasın, bu sorumluluklarını yerine
getireceğini belirtti. Muhammed, "Dostlarımız bütün 'kırmızı çizgi'
laflarına rağmen, o an geldiğinde, bizim güvenliğimizi ve bölgenin istikrarını
bırakmaya hazırdılar" dedi.
Suudi Arabistan'ın, bölgede
yalnız kalmasının ardından Suriye, Hizbullah ve İran'a karşı İsrail'le birlikte
hareket etme konusunda anlaştığı bir süredir konuşuluyor.
AİHM'in Doğu Perinçek'in
başvurusuyla ilgili kararı İsviçre basınında geniş yer buldu. İsviçre basını ve
siyasileri, AİHM kararı nedeniyle yaşanan krizden dolayı Ermeni diyasporasını
sorumlu tutmaya çalışıyor. Yapılan yorumlarda, "Ermeni diasporasının
oyununa geldik" görüşüne yer verildi.
Tagesanzeiger gazetesi
Berlin Talat Paşa Harekatı
öncesi, kışkırtıcı yayınları ile Alman makamlarını ve kamuoyunu yanıltmayı
amaçlayan Schlötzer, İsviçre'nin Tagesanzeiger gazetesindeki makalesinde,
"Perinçek, ağır hapis cezası aldı. Çıkması mümkün değil. AİHM'in kararı da
Perinçek'in hücresinden çıkmasını sağlamayacaktır" ifadelerini kullandı.
Neue Zürcher Zeitung gazetesi
AİHM kararını birinci sayfadan
duyuran Neue Zürcher Zeitung gazetesi, "AİHM kararı, dostu ve düşmanı
şaşırttı" başlığını kullandı.
Baseler Zeitung gazetesi
İsviçre-Ermeni Toplumu Başkanı
Sarkis Shahinian'ın görüşlerine yer veren Baseler Zeitung gazetesi, "Büyük
bir hayal kırıklığı yaşıyoruz. AİHM'in gerekçeli kararını bekliyoruz. Karar,
AB'nın ırkçılığa karşı mücadele anlayışı ile çelişiyor" dedi. Baseler Zeitung
haberinde, AİHM kararını ile veren hakimlerin 1915 olayları ile Yahudi
Soykırımı'nın kıyaslanamayacağını tespit ettiklerini açıkladı.
Le Matin gazetesi
AİHM'in 1915 olaylarınının Yahudi
Soykırımı ile kıyaslanamayacağı tespitlerini aktaran, Fransızca yayın yapan Le
Matin gazetesi ise kararı, "AİHM'e göre İsviçre düşünce özgürlüğünü
çiğniyor" başlığı ile manşetine taşıdı.
Hükümeti saran yolsuzluk
operasyonu ve iktidarda kalma mücadelesi sürerken Amerika'dan önemli bir isim
Türkiye'ye geliyor. Amerikan Hazine Bakanlığı'nda Terörizm ve Finansal
İstihbaratından sorumlu Bakan Yardımcı David Cohen'in yarın İstanbul'da olacak.
Cohen, İran'a yönelik ambargoların mimarı olarak biliniyor.
İran'a ambargoların mimarı yarın
İstanbul'da
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının
gölgesinde, Türkiye önemli bir ziyaretçiye ev sahipliği yapıyor.
Amerikan Hazine Bakanlığı'nda
Terörizm ve Finansal İstihbaratından sorumlu Bakan Yardımcısı David Cohen'in
Perşembe günü İstanbul'da olması bekleniyor.
Ziyareti önemli kılan ise
Cohen'in görevi. Bakan Yardımcısı Cohen, Amerika'nın İran'a yönelik
ambargolarının mimarı ve aynı zamanda uygulayıcısı. Cohen'in Türkiye
ziyaretinde de İran’a ekonomik ambargoların uygulanması görüşülecek.
Türkiye'nin İran ile arasındaki
finansal ilişkilerde Halkbank önemli bir yer tutuyor, ticari ilişkiler Halkbank
üzerinden yürüyor. Amerikalı Bakan Yardımcısı'nın ziyaretinde Genel Müdürü
Süleyman Aslan'ın yolsuzluk operasyonu ile gözaltına alındığı Halkbank'ın da
gündeme geleceği belirtiliyor. Zira, geçen Nisan ayında Amerikan Kongresi'nden
50 milletvekili, Halkbank'ın İran'a altın ihracatının incelenmesini istemiş, bu
talep David Cohen’in bağlı bulunduğu Hazine Bakanlığı'na da gönderilmişti.
Cohen'in ziyaretinde Türkiye'den
Suriye'deki muhaliflere yapılan silah sevkiyatının da görüşülmesi bekleniyor.
ulusalkanal.com.tr
İstanbul ve Ankara’da düzenlenen yolsuzluk ve rüşvet operasyonu “kritik seçimler öncesi Türkiye’nin siyasetinde şok dalgaları yarattı” yorumları yapılıyor.
ABD’nin çok satan gazetesi Wall
Street Journal, “Türk polisi, Rüşvet İddiaları
Soruşturmasında Yüksek Profilli
Kişileri Gözaltına Alıyor” başlıklı haberinde operasyon için “kritik seçimler
öncesi Türkiye’nin siyaset sisteminde şok dalgalarını yarattı”
değerlendirmesinde bulundu.
Operasyonun duyurulması üzerine
borsanın düştüğünü, liranın değer kaybettiğine dikkat çeken gazete,
yorumcuların, hemen gözaltıları, Başbakan Erdoğan’ın ve Fetullah Gülen’in
destekçileri arasındaki “artan muharebe”ye bağladıklarını kaydetti.
POLİS VE YARGIDAKİ GÜLENCİLER
“Son bir ay Erdoğan,
Gülen grubunun gücünü azaltmaya yönelik bir yıllık çabayı hızlandırdı” savını
dile getiren gazete, Gülen destekçilerinin “polis ve yargıdaki kilit yerlerini
kontrol ettikleri” savlarına dikkat çekti.
Bir analistin “Bu daha çok siyasi
istikrarsızlığına neden olacak, Türkiye üzerinde belirsizlik dalgaları ve kalın
bir sis yayılıyor” görüşünü aktardıktan sonra şunları yazdı:
“AKP, rahatça ülkenin
en popüler siyasi parti olmayı sürdürüyor ancak iç çatlakları son aylarda artan
biçimde kamuoyuna yansıdı bu da toplumun hükümet karşıtı kısımlarını
cesaretlendirdi. Yaz aylarındaki hükümet karşıtı gösteriler, milyonlarca
çekerek o zamana kadar Erdoğan’a en önemli meydan okuması oluşturdu. Ancak
bölünmüş muhalefeti güçlendirmedi, hükümetin popülaritesini de azaltmadı.”
Cemaatin yayın organı Zaman
gazetesi Washington temsilcisi Ali Aslan, bugünkü yazısında Amerikan yönetimini
dershaneler ve Taraf'a yapılan baskılar konusunda sessiz kalmakla eleştirdi.
Aslan, "Son olaylar bir kez daha teyit etti ki, herc-ü mercin arttığı şu
dünyada kimseden kimseye doğru dürüst fayda yok" diyerek ABD'ye sitem etti.
Bu arada Aslan'ın yazısında geçen
ve ABD Dışişleri Sözcüsü'ne sorulan dershane sorusunu hangi gazetecinin sorduğu
merak uyandırdı.
İşte Aslan'ın o satırları:
Bu arada, Washington’un Türkiye
gibi çıkar ilişkisi kurduğu dost ülkelerin hükümetlerini insan hakları
konularında fazla eleştirmekten kaçınma geleneği Obama döneminde iyice pekişti.
Hele çok yakın hissetmedikleri toplumsal kesimlerin hak talepleri söz konusu
olunca, iyice ketumlaşıyorlar sanki. Mesela Gezi göstericilerinden desteğini
esirgemeyen Amerikan yönetimi, teşebbüs ve öğrenim hürriyetine aykırı dershane
kapatma kararını şiddete tevessül etmeksizin Twitter üzerinden protesto eden
yüz binlerin kaygılarını açıktan paylaşmamayı tercih etti. ABD Dışişleri
Sözcüsü Jen Psaki, bu konuda bir Türk gazetecinin sorusunu içişleri muamelesi
yaparak geçiştirdi. Gazeteci Mustafa Balbay’ın tahliyesini ‘memnuniyetle’
karşıladıklarını ifade eden Sözcü Psaki, 2004 MGK belgelerini yayınlayan
Taraf’a basın özgürlüğü açısından sorunlu şekilde soruşturma açılmasıyla ilgili
bir soruyu ise ‘Türk hükümeti’ne yönlendirerek taca attı. Son olaylar bir kez
daha teyit etti ki, herc-ü mercin arttığı şu dünyada kimseden kimseye doğru
dürüst fayda yok. Uluslararası sistemde hak ve adalet gibi prensipleri ön plana
çıkaran liderlik boşluğu var. Tüm iyi niyetine rağmen, Türkiye bu bozuk düzeni
değiştiremez. Şimdilik tek yapabileceğimiz, gücümüz elverdiğince sorunların
değil hayırlı çözümlerin parçası olmaya çalışmak. Özellikle iç meselelerimizi
mümkün mertebe kendi başımıza çözme yetisini kazanmak
CHP Hatay Milletvekili Mevlüt
Dudu, TÜİK ve BM kayıtlarına giren silahların Suriye'de kimlere gittiğini
sordu. Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle verilen soru önergesinde, “TÜİK
kayıtlarında bile yer alan bilgilerin, Hükümet tarafından bilinmiyor olması
düşünülemez" ifadesi yer aldı.
Silahlar Suriye'de kimlere
verildi
ANKARA-Dudu, konuyla ilgili basın
açıklamasında Türkiye'nin Suriye'ye resmi olarak silah ambargosu uygulamasına
rağmen yapılan silah sevkıyatının, “savaşa sebebiyet verme”, “iç savaşta taraf
olma”, “savaşı destekleme” ve “kışkırtma” gibi suçlamalara yol açacağını
belirtti. Dudu sözlerine şöyledevam etti:
“TÜİK kayıtlarında bile yer alan bilgilerin,
Hükümet tarafından bilinmiyor olması düşünülemez. Bu demektir ki, Hükümet’in ve
Başbakan Erdoğan’ın bilgisi dahilinde Suriye’ye silah ve mühimmat gönderiliyor.
Haziran ayından bu yana gönderilen silah miktarının 47 ton olduğu da resmi
kayıtlardan belli oluyor.
“Bir de bu işin resmi
olmayan boyutu var. Adana’da yakalanan roketatar başlıkları, sarin gazı ve
diğer silah yakalama olayları düşünüldüğünde, resmi kanallarla gönderilen
silahların dışında da Suriye’ye yüklü miktarlarda silah ve mühimmat
gönderildiği açıkça görülür.
“En son TÜİK ve BM
kayıtlarında yer alan silah sevkiyatı hükümetin suçüstü yakalanmasıdır.
Suriye’de meydana gelen insanlık suçlarına Hükümet’in doğrudan karıştığının
somut kanıtıdır.”
KİMYASAL SALDIRININ OLDUĞU AY
SEVKİYAT ARTTI
Mevlüt Dudu soru önergesinde, Şam
kırsalında bulunan Guta'da kimyasal silah saldırısının olduğu ayda Türkiye'den
silah sevkıyatının da ciddi biçimde artmasına dikkat çekti. Dudu şunları
söyledi:
"Türkiye resmi
anlaşmalara göre, Suriye’ye silah ambargosu uyguluyor olmalıyken, hatta böyle
olduğu her fırsatta dile getirilirken; Haziran ayında Türkiye’den Suriye’ye
9303 kodlu silah cinsinden 3.6 ton yollanmış. Temmuzda silah sevkiyatının
ağırlığı 4.4 tona çıkıyor. Guta’da yaklaşık 1000 kişinin öldüğü tahmin edilen
21 Ağustos kimyasal silah saldırısının olduğu ay, silah sevkiyatı 10 ton.
Herkesin savaş beklediği Eylül ayındaysa Suriye’ye giden silah miktarı 29 tona
fırlıyor."
"SEVKİYAT DEVAM EDİYOR MU?
Dudu, bu verilerden hareketle
Erdoğan'a şu soruları sordu:
1. 2013 yılı Haziran ayından beri Suriye’ye her ay yapıldığı
gözüken silah sevkiyatını yapan, yönlendiren, denetleyen ve takip eden
bakanlık, kurum/kuruluş ya da kişiler kimlerdir?
2. Yapılan silah sevkıyatlarıyla ilgili hükümetin bilgisi var
mıdır?
3. Silah sevkıyatları neden Haziran ayından itibaren
başlamıştır?
4. Bunun öncesinde Suriye hükümeti yada çetelerle ilgili
yürütülen politikadan farklı bir politika değişikliği mi olmuştur?
5. Söz konusu silah sevkıyatlarına hükümet olarak bir destek
verilmiş midir?
6. Bu sevıiyatlar Suriye’de kimlere ulaştırılmıştır?
7. İlgili sevkıyatların içeriğinde gerçekte bulunan silahların
neler olduğuyla ilgili bilgi mevcut mudur?
8. Ekim’de de devam ettiği gözüken silah sevkıyatlarını önlemeyi
düşünüyor musunuz?
9. Bu sevkıyatlar halen devam etmekte midir?
10. Bu silah sevkıyatlarında sorumluluğu olanlar hakkında, silah
ambargosunu ihlalden suç duyurusunda bulunacak mısınız?
11. TÜİK tarafından ve BM tarafından istatistiklere kaydı
geçirilmiş olan silah sevıiyatlarının uluslararası kuruluşlar tarafından
“savaşa sebebiyet verme”, “iç savaşta taraf olma”, “savaşı destekleme” ve
“kışkırtma” türünden suçlamalara neden olabileceği düşünüldüğünde bu konunun
aydınlatılması ve sorumluların hukuk önüne çıkarılması noktasında acilen neler
yapmayı planlıyorsunuz?
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan,
Türkiye-İsrail ilişkilerinin önemli olduğunu, iki ülke arasındaki gerginliğin
görüşmeler yoluyla çözümlenebileceğini söyledi. Babacan, İsrail’in Gazze
ablukasına son verilmesi çağrısında da bulundu.
Monaco’da düzenlenen 2013 Dünya
Politika Konferansı’na katılan Ali Babacan,İsrail Radyosu’na verdiği demeçte
Türkiye ile İsrail arasındaki diplomatik gerginliğin görüşmeler yoluyla
çözümlenebileceğini söyledi.
Times of İsrail sitesine göre,
demecinde iki ülke arasındaki diplomatik gerginliğe son vermek amacıyla
görüşmelerin sürmesi gerektiğini belirten Babacan, İsrail’in Gazze ablukasına
son verilmesi çağrısını da yaptı.
“İsrail ile ilişkiler,
Türkiye için önemli ve eski düzeyine dönebileceğini umuyorum” diyen Babacan,
“Yıllarca var olan ilişkileri onarabiliriz” sözlerini de kullandı.
“İSRAİLLİLER, MAVİ
MARMARA OLAYININ TÜRKLER İÇİN NE DEMEK OLDUĞUNU ANLAMALI”
Ali Babacan, “Bölgede ve
dünyadaki durum göz önünde tutulduğunda bugün ortak çıkarlarımız var” da dediği
demeci sırasında dokuz Türkün öldürüldüğü Mavi Marmara baskınına ilişkin
İsraillilerin “Marmara olayının Türkler için oluşturduğu travmayı anlamalarını”
istedi. İlk defa silahsız Türk vatandaşlarının yabancı bir ordu tarafından
öldürüldüğüne dikkat çeken Babacan, “Buna sessiz kalamazdık” dedi.
Odatv.com
Odatv olarak yaklaşık üç ay önce FBI tarafından Fethullah Gülen
hakkında soruşturma başlatıldığını söylemiştik. Bu haberimizden sonra yeni
gelişmeler oldu ve Cemaat'in ABD'deki okullarına baskınlar başladı.
Haberimizde, Odatv'nin FBI'ya
yakın kaynaklardan edindiği bilgilere göre soruşturmanın gizli yürütüldüğünü ve
FBI'ın okullara ilişkin vergi kaçırma iddialarını soruşturduğunu belirtmiş ve
şu ifadelere yer vermiştik:
"ABD'de Gülen
cemaatine yakınlığıyla bilinen sayısı 100'ün üzerinde olan Charter okullarıyla
ilgili olarak alınan ifadelerle soruşturmanın akıbeti belirlenecek. FBI'ın
gizli olarak aldığı ifadelerde okullarda çalışmış isimlere aldıkları maaşlara ilişkin
sorular sorduğu, okulların resmi bildirimleriyle gerçek maaşları
karşılaştırdığı, okulların masraflarını ve mali yapısını sorguladıkları
görüldü. "
VE BASKINLAR BAŞLADI
Bu haberimizden sonra yeni
gelişmeler oldu ve ABD'nin Louisiana eyaletinin Baton Rouge kentindeki Fethullah Gülen okuluna FBI tarafından baskın
yapıldı.
Pelican Eğitim Vakfı'na (Pelican
Educational Foundation) bağlı olarak çalışan Kenilworth Bilim ve Teknoloji
Okulu'na gece yarısı yapılan baskında FBI pek çok dosyaya el koydu.
Konu ile ilgili ABD sitelerinde
yer alan haberlere göre baskının sebebi ile ilgili FBI yetkilileri bilgi
vermedi.
Baskının haberini yapan
"theadvocate.com" adlı site baskın ile ilgili detayları yazdı.
İşte o haberin çevirisi:
"FBI’IN
KENİLWORTH SÖZLEŞMELİ OKULU BASKINI
Devlet ve federal ajanlar
Çarşamba günü Kenilworth Bilim ve Teknoloji Sözleşmeli Okulu’na baskın yaptı.
Baton Rouge’daki okuldan kutular dolusu kanıt taşındı.
Fakat soruşturmanın ayrıntıları
sıkı bir şekilde saklanmaya devam ediliyor. Okul ve kanun yetkilileri ziyaretin
sebebi hakkında konuşmayı reddetti.
Bir düzineden fazla ajan üç-dört
sıra halinde istiflenmiş kutuları yük arabasına sürükledi. Ardından kutuları ön
kapıda park etmiş sivil aracın arkasına yap-boz parçaları gibi özenle yerleştirdi. Görgü tanıklarına göre ajanlar okul
danışmasının bulunduğu yerden belgeleri toplayıp kamyona yükledi.
FBI’ın New Orleans’taki sözcüsü
Mary Beth Romig, ajanların okula gittiğini doğruladı. Fakat hangi birimlerin
görevlendirildiğine dair bir şey söylemedi.
Romig “Kamu güvenliğini
ilgilendiren bir mesele değil” diyordu.
BÖLGE ŞEFLİĞİ OKULA TEPKİ
GÖSTERDİ
FBI’ın dışında Eyalet
Başmüfettişliği ve Güney Baton Rouge Bölge Şerifliği de okula tepki gösterdi.
Okul müdürü Hasan Suzuk’un da
içinde bulunduğu okul yetkilileri, okulun basın sözcüsü Mark Lambert’a yapılan
baskından dem vurdular. Okul yasalara tamamen uygun bir şekilde faaliyet
yürütüyor, diyordu Lambert. Derslere ancak Perşembe günü devam edilebilir.
Okulun internet sitesi Çarşamba
akşamı kapanmıştı.
Lambert “Söyleyebileceğim tek şey
şu, yasalara uyuyorduk” diyordu. “Okul, başka bir şey diyecek durumda değil.”
ABD Louisiana İç Bölgesi dava
vekilliğini yürüten Walt Green, “Şu anda yorum yapamayız” diyordu. Eğitim
müfettişi John White’a yapılan çağrıya ise ancak Çarşamba günü geç saatlerde
dönülmüştü.
Kenilworth okulunun bağlı olduğu
Pelican Eğitim Kuruluşu’nun mütevelli heyeti üyesi, LSU (Louisiana Eyalet
Üniversitesi) profesörü Eugene Kennedy, baskın hakkında hiçbir şey bilmediğini
ve hangi nedenle yapıldığı hakkında en ufak bir fikrinin olmadığını söylüyordu.
Kennedy yönetimin meseleyi
konuşmak üzere toplanmayı planladığını ancak buluşmanın ne zaman
gerçekleşebileceğinden emin olmadığını söyledi.
Bir başka heyet üyesi Yusuf Dağ,
Lambert’e sorulan sorulardan bahsetti.
Sözleşmeli okullar devlete ait
olmayan kuruluşlar tarafından yönetilen devlet okullarıdır. Konumları gereği
geleneksel devlet okullarında bulunan bürokrasiden bağımsız yaratıcı yöntemler
önermeleri gerekir.
Pelican Eğitim Kuruluşu 2009
yılında Kenilworth Lisesi’ni yönetme yetkisini kazandı ve adını Kenilworth
Bilim ve Teknoloji Sözleşmeli Okulu olarak değiştirdi. Yıllarca süren akademik
ve başka sorunların ardından yönetme yetkisi, eyalete bağlı İlk ve Ortaöğretim
Kurumu tarafından bu kuruluşa devredilmişti.
Geçtiğimiz Perşembe, İlk ve
Ortaöğretim Kurumu Heyeti sözleşmeyi beş yıl daha, 2019’a kadar uzatacak
şekilde yenileme kararı aldı.
Haberler Ekim ayında yayınlanan
performans değerlendirmelerinden hemen sonra geldi. Değerlendirmelerde
Kenilworth, Güney Baton Rouge bölgesinde geçtiğimiz seneden beri birden fazla
derece atlayan birkaç okul arasında yer alıyordu.
Baton Rouge’taki tek sözleşmeli
okul olan Kenilworth geçen sene notunu F’ten C’ye yükseltmişti.
Okul yetkilileri yakın zamanda
yayımlanan haberlerde öğrencilerinin %59’unun ortalama ve ortalama üstü başarı
gösterdiklerini ve okulun sözleşmeli okula dönüştürülmesinden beri %40’lık bir
gelişim gösterdiklerini söyledi.
Eğitim Bakanlığı yetkileri
Kenilworth’a yönelik bir soruşturmayı 2011 yılındı başlatmışlardı. Ancak
soruşturmanın durumu geçen Çarşamba’ya kadar net değildi."
Haberin Orijinali için TIKLAYINIZ
Haberin özgün başlığı: FBI
descends on Kenilworth charter school
Çeviren: Işıkgün Akfırat –
Boğaziçi Çeviri Merkezi