Nasrallah: Türkiye başarısız oldu
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah bir
televizyona verdiği mülakatta bölgedeki ve Lübnan'daki gelişmeler hakkında
konuştu. Nasrallah, Türkiye'nin bölgedeki projenin başarısız olduğunu
söylerken, Lübnan'daki saldırılardan Suudi Arabistan'ı sorumlu tuttu.
YDH'nin, Hasan Nasrallah'ın OTV'ye verdiği mülakattan
aktardıkları şöyle:
İran’ın nükleer anlaşmasının bölgede birçok büyük sonuçları
var. Bu anlaşmadan ilk yararlanacak olan bölge halklarıdır. Çünkü bölgede, son
yıllarda İran’a yönelik savaş için çaba gösteren akımlar vardı.
Elbette bu, basit bir seçenek değildi; çünkü İran zayıf ve
yalıtılmış bir devlet değildir. Dolayısıyla bu seçenek bölge açısından
tehlikeli sonuçlar taşıyordu.
İran’ın 6 ülkeyle anlaşması, yeni uluslar arası gerçeklik
üzerine kuruldu. Çok kutuplu bir dünyada artık bir ülke dünyaya hükmedemiyor.
Dünya çok kutuplu bir liderliğe gitti, uluslar arası bir
istibdattan ve belli bir kutbun yarattığı güç yörüngesinden uzaklaşılması
üçüncü dünya için bit fırsattır.
ABD’nin bölge ve dünya politikalarında birçok değişiklikler
oldu. Elbette nükleer anlaşma bir aşamadır; ama bazıları acelecilik gösteriyor
ve bunun veli-yi fakihle büyük şeytan arasında bir anlaşma olduğunu iddia
ediyor.
Irak ve Afganistan savaşlarında başarısız olması, Amerika’yı
çıkmaza sürükledi. Lübnan ve Gazze’de de yeni Ortadoğu projesi başarısız oldu.
Onlar, şimdi de Suriye’de yeniliyorlar. İran ise yaptırımlara rağmen güçlendi.
Onlar, İran’daki yönetimi deviremedi. Buna karşın ABD’de ve Avrupa’da ekonomik
bunalımlar yaşanıyor. Önümüzde yeni Amerika ve Avrupa gerçekliği var.
Amerika, artık savaşlardan yoruldu ve yeni savaşa girmek
istemiyor. Bu meseleler, anlaşma kapısını araladı ve geçici anlaşma
gerçekleşti.
İran’ın anlaşması bölge için faydalı
Bu anlaşmanın en önemli ilk sonucu uzun bir zaman için
savaşın gölgesini İran’dan uzaklaştırdı. Ben, İsrail’in Amerika’nın yeşil ışık
yakmadan İran’ın nükleer tesislerine askeri bir saldırıda bulunabileceğine
inanmıyorum.
Amerikalılar nükleer dosya ile birlikte İran’la başka
dosyalar da açma peşindeydi; ama İran nükleer dosyayla sınırlı tutulmasını
istedi. Tüm dosyaların masada olması İran’ın lehine değildi ve İranlılar
yalnızca nükleer dosyada anlaşmaya varılmasını istedi.
İranlılar her zaman ‘bizim ABD ile sorunlarımız, İsrail’le
sorunumuzdan farklıdır’ dediler. İran’ın İsrail karşısındaki tutumu kesin ve
değişmez niteliktedir. Ama İranlılar ABD konusunda Amerika, İran’ın haklarını
resmen tanırsa ve bölge halklarının haklarını verirse kendilerinin de onlarla
diyalog başlatacaklarını söylediler.
ABD politikaları değişti; ama İranlılar geçmişte oldukları
gibiler. Şu an iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştiği yönünde görüş
bildirmek için erken. Birçok dosya söz konusu ve ben ilişkilerin normalleşmesinin
yakın olduğunu sanmıyorum.
Arabistan’la İran’ın sorunu mezhebi değil
İran’la Arabistan arasındaki sorun esaslı bir sorundur.
Velid bin Tallal’ın sözleri Sünnilerin görüşü değildir. İran’la Arabistan’ın
sorunu mezhebi bir sorun değildir. Arabistan’ın, daha önce Mısır’la, Yemen’le,
Suriye ile sorunları vardı. Bu ülkeler Şii değildi.
Arabistan, ortak kabul etmiyor; tüm Arap ülkelerinin
kendisine tabi olmasını istiyor.
Katar heyetini kabul ettim
Birkaç gün önce bir Katar heyetini kabul ettim. Katar’ın yakın
vadede bölge ile ilgili bakış açısını değiştirmesi mümkün.
Azaz’da kaçırılanlar konusunda oldukça olumlu ve etkili bir
rol oynadı. Biz şu an kimseye sorun çıkarmıyoruz ve kimseye hakaret de
etmiyoruz.
Biz Suriye konusunda başından beri siyasi çözüm istedik.
Bizimle Katar arasında her zaman iletişim var oldu; ama politikalarımız
birbirinden farklıydı.
Suriye’de silahlı seçeneğin faydası yok
Suriye konusunda silahlı seçeneğin hiçbir faydası yok.
Suriye’nin yok edilmeye devam edilmesinin kimseye bir yararı yok. Bu,
Suriye’deki olaylardan etkilenen tüm ülkeleri ilgilendiriyor. Biz, siyasi
çözüme ulaşılmasını istedik.
Katar’la yaptığımız müzakerelerde Lübnan’daki sorunları da
konuştuk.
Türkiye’nin Suriye projesi başarısız oldu
Türkiye ile irtibatımız kesilmiş değil. Türk büyükelçisiyle
görüşmelerimiz oldu. Türkiye ile ilişkilerimizde yeni bir şey olmadı.
Suriye’deki olaylardan sonra Türkler, ilişkilerin gözden
geçirilmesi için açık çabalar başlattılar. Çünkü Türkler, Suriye olaylarından
dolayı büyük zarar gördüler.
Suriye krizi başlamadan önce Türkiye’nin Lübnan’la, Suriye
ile ve İran’la çok iyi ilişkileri vardı. Ama onlar şu an Suriye meselesinin
dışındalar. Irak’la çok büyük sorunları var ve İran’la da ilişkileri neredeyse
kopma noktasına gidiyordu.
Türklerin Suriye’deki projesi başarısız oldu. Türkiye’nin
bölgede ve Mısır’da ne rolü var? Türkiye, dış meselelerde çok büyük zararlar
gördü, bu mesele içlerini de çok etkiledi.
İran’ın Filistin politikası değişmez
İran’ın İsrail karşısındaki tutumu ve direnişle ilgili
politikası değişmez. Filistin konusundaki tutumundan da geri adım atmaz.
Filistin İsrail sorununun çözümüne yönelik hiçbir ufuk yok.
Müzakerelerin seyri, asgari ölçüde dahi Filistinlilerin haklarına ulaşabilmiş
değil.
İran bölgenin büyük bir ülkesi olarak bölgeyi en çok
etkileyen ülkedir ve bizimle de sürekli olarak istişare halindedir ve bu sadece
Lübnan’la sınırlı da değildir.
Lübnan’daki 14 Martçıların Arabistan’la ilişkisi bizim
İran’la ilişkimiz gibi olsaydı hiçbir sorun olmazdı. İran, iç meselelere
müdahale etmiyor, bize hükümete gir demiyor. İran, Lübnan’da halk birbiriyle
anlaşsın, Lübnan savaşa girmesin diye bulunuyor. Keşke karşı grubun da bir
veli-yi fakihi olsaydı.
İran, nükleer anlaşmayla ilgili olarak istediği şeyi aldı.
Karşı taraf da İran’ın nükleer silah edinmeyeceğine dair garanti aldığına
inanıyor. O halde izin verin bundan dolayı mutlu olsunlar. Bu nükleer
anlaşmanın Suriye ve Lübnan’a hiçbir olumsuz etkisi bulunmuyor.
Suriye krizi
Suriye krizi başladığında biz ilk üç hafta hiçbir tavır
ortaya koymadık, olayın doğasının ortaya çıkmasını bekledik.
İyilik yaparak Suriye’deki olayların şu an olduğu gibi tüm
bölgeye yayılmasını önlemeye çalıştığımızda ise Suriye’deki tüm muhaliflerden,
bazı İhvan liderlerinden ve bazı aşırılardan tehditler aldık.
Biz bu tehditlere karşı hatta siyasi bir tavır bile
sergilemedik. Sorunun siyasi yollarla çözümüne davet ettik, askeri yollardan
uzak durulması yönünde tutum açıkladık.
Muhaliflerle doğrudan bir iletişim içerisinde değildik; ama
bu gruplarla iletişim halinde olan ülkelerle temas halindeydik.
Beşşar Esed, diyaloga ve büyük reformlara hazırdı. Ama
bölgedeki karşı tarafın cevabı işin iki üç ay ya da daha kısa sürede biteceği
ve diyaloga gerek olmadığı yönündeydi.
Suriye’ye neden müdahale ettik?
Kusayr halkı kendini savunmaya karar verdi, bizden eğitim
istedi. Biz onlara eğitim verdik. Silah istediler, onlara silah verdik.
Başlangıçta yerel halk kendi başına savaşıyordu. Olaylar daha bunalımlı hale
gelip de Lübnanlılar kendilerini savunamaz olunca Kusayr, binlerce silahlı
militanın üssü haline geldi.
Eğer Hizbullah müdahale etmeseydi, silahlı gruplar Kusayr’ın
tüm köylerini aşıp Lübnan sınırına ulaşacaktı.
Suriye’deki yönetimi devirme yönünde hareket eden bölge
ülkeleri, diyaloga yanaşmıyorlardı. Suriye’deki olaylar yükseliyordu, biz
müdahale etmiyorduk. Lübnanlıların yaşadığı Kusayr bölgesinde ordu varken biz
oraya müdahale etmedik.
Ordu halkın kendi kendisini savunmasıyla yetinmek zorunda
kalınca halk bize sığındı. 30 bin Lübnanlı iki şeyi tercih etmek zorunda
bırakıldı.
Ya yerlerini terk edecekler ya da kalıp kendilerini
savunacaklardı. Onlar ikinciyi tercih ettiler. Burada Lübnan hükümetinin de
Kusayr’daki Lübnanlıların yardımına gitmediği beli oldu. Hatta Lübnan hükümeti,
silahların Kusayr yoluyla silahlı gruplara ulaştırılması için sınırları açtı.
Benim Ayetullah Hamenei ile olan fotoğrafım, Kusayr
savaşından iki yıl öncesine ait. Bizim Kusayr’a girişimiz İran’ın kararıyla
olmadı. Bu kendi kararımızdı. Bizim Suriye’ye müdahalemizin İran’ın isteğiyle
olduğuna dair iddialar doğru değil.
Suriye-Irak sınırında silahlı grupların eline geçen birçok
köy askeri üs haline geldi. Bu bölgelerden Irak’a bombalı araçlar sokuluyor.
Suriye olaylarının başlamasından sonra Irak’taki saldırılarda artış oldu.
Suriye ordusunun bizim müdahalemize zemin hazırlamak için
bazı yerlerden çekildiği doğru değil.
Suriye, silahlı grupların eline düşerse, Lübnan’ın geleceği
ne olur? Eğer Kusayr ve Kalamun’daki sorumluluğumuzu yerine getirmeseydik
yüzlerce bombalı araç Lübnan’a girerdi.
Biz buna engel olmak için Suriye’ye girdik. Lübnan’a sokulan
bombalı araçlar kalamun’daki Yabrud bölgesinden ve Orsal üzerinden Lübnan’a
girdi.
Hariri ve Okab Sakr, Suriye’ye silahlı militan
gönderilmesinde rol oynadı. Onlara soruyorum, muhalifler galip gelecek olsaydı
onlara hangi garantileri vereceklerdi?
Bizim Suriye’ye yönelik müdahalemize Lübnan’da verilen
destek, 1982’de ve 1990’da verilen destekten daha fazla. Suriye’ye müdahale
ettiğimiz için bize teşekkür edecekleri zaman da gelecek.
Hizbullah’ın Suriye’deki varlığıyla ilgili abartılar
Hizbullah’ın Suriye’ye yönelik müdahalesi konusunda
abartmalar yapılıyor. Suriye yönetiminin yanında savaşanlar Suriye ordusu ile
bu ülkedeki bölge halklarının kendilerini savunmak için kurduğu Halk Savunma
Güçleri’dir.
Dera, Suveyda, Kuneytra, Deyr ez-Zor ve Halep’in kuzeyinde
hiçbir Hizbullah savaşçısı bulunmamaktadır.
Bizim Suriye’deki varlığımız yalnızca Şam, Humus ve
Lübnan’ın sınır bölgeleridir. Kusayr ve Şam’da varız. Kalamun’da operasyonları
yapan Suriye ordusu ile Halk Savunma Güçleri’dir.
Bazıları Hizbullah’ın Suriye’de 250 kayıp verdiğini
söylüyor. 14 martçı bazı gazeteler, sadece Doğu Guta’da Hizbullah’tan 600
kişinin öldürüldüğünü yazıyor.
Bunlar elbette onların arzuları. Hizbullah’tan hiçbir esir
yok. Elbette Hizbullah’tan bazılarının cenazeleri onların eline düştü; ama biz
onları bırakmış değiliz.
Suriye olaylarının başından beri bizim şehitlerimizin sayısı
200 bulmadı. Suriye’deki savaş meydanının mahiyeti ve bize yöneltilen
tehditleri göz önünde bulundurursak bana göre bu rakam, bizim tasavvur
ettiğimizden çok daha az.
Suriye yönetiminin devrilmesi meselesi bitmiştir
Suriye yönetiminin devrilmesi meselesi artık bitmiştir.
Bundan dolayı da dünya siyasi çözüme yöneldi. Şu an bazı ülkeler siyasi çözüme
varma konusunda acele etmiyor olabilirler. Ama genel eğilim siyasi çözüm
yönündedir.
Birçok Avrupa ve Arap ülkesi, Suriye hükümetiyle işbirliği
kanalları açmaya başladı. Ama Suudi Arabistan, hala kanın son damlasına kadar
savaşmakta ısrar ediyor ve siyasi çözüme yanaşmıyor.
Suudiler, silahlandırma yoluyla sahadaki durumu mümkün
olabilecek her şekilde Cenevre-2’nin yapılacağı 22 Ocak’a kadar değiştirmekte
ısrarlılar.
Elbette bu çabalar da tıpkı Doğu Guta’da olduğu gibi
yenilgiye uğrayacaktır, tabi bu arada bazıları da Cenevre Konferansını
baltalama çabası içerisinde.
Bazı muhaliflerle temas
Biz bazı Suriyeli muhaliflerle teması kesmedik. Şu ana kadar
Suriye hükümetinin gördüğü zarar karşı tarafın gördüğü zarardan daha fazla.
Eğer Suriye yönetiminin sadece askeri güçle ayakta duruyorsa peki 3 yıl buna
nasıl direnebildi? Suriye hükümeti güçlü bir halk desteğine sahiptir ve buna
dayanmaktadır.
Dolayısıyla siyasi çözümde bu meselenin göz önünde
bulundurulması gerekmektedir. Çözüm yolu Suriyelilerin kendisi tarafından
bulunmalıdır. Suriye’ye dışarıdan bir yardım yapılmak isteniyorsa onlara bir
çözüm yolu dayatılmamalıdır.
Suudiler bazı el-Kaide gruplarını aktif hale geçirdiler
Suudi istihbaratı bazı el-Kaide gruplarını aktif hale
geçirdi. Beyrut’taki İran büyükelçiliğini bombalayan Abdullah Azzam grubunun
Arabistan tarafından desteklenen gruplardan biri olduğunu düşünüyorum.
Hizbullah Suriye’ye müdahale etmeseydi, Lübnan’da bir değil
30, belki 300 bombalı araç patlardı.
Lübnan ordusu eğer sınır bölgelerine gitseydi, Lübnan bir iç
savaşa sürüklenir yüzlerce Lübnanlı şehit olurdu. Ama biz Suriye’nin Lübnan’a
yönelik etkilerini azalttık.
Trablus’taki patlamayı ilk kınayan bizdik. Bi’r el-Abd’daki
patlamalardan en çok rahatsız olan bendim; çünkü birilerinin ülkeyi fitneye
sürüklemek istediği açıktı.
Trablus’taki en önemli mesele, çözüm yoluna gidilmesidir.
Çözüm yolu bulunması konusunda hükümet sorumluluk üstlenmelidir. Trablus’un
askeri bölgeye dönüştürülmesi yönündeki sözler yanlıştır.
Silahlı grupların emniyet teşkilatıyla ilişkide olduğuna
dair söylenenler doğrudur. Biz emniyet genel müdürünün yıllardır silahlı
gruplara para verdiğini, onların mühimmatlarını emniyetin araçlarıyla
taşıdığını biliyoruz.
Trablus’taki çözüm yolu, hükümetin Trablus’taki duruma el
koymasıdır. Trablus’un ve kuzeyin diyaloga ihtiyacı var. Bu meselenin tüm
tarafları bir araya gelmelidir.
0 comments
Write Down Your Responses